![TÜRKÇÜLÜK](https://www.ulkucukadro.com/wp-content/uploads/2019/03/1743410_o40e4.jpg)
TÜRKÇÜLÜK
Gazi Karabulut
Türkçülük ile ilgili en net ifadelerden birini Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı Türk klasikleri arasında kabul edilen eserinde yapmıştır.
Kitabın birinci kısmında yer alan TÜRKÇÜLÜK NEDİR? Başlığının hemen girişinde Türkçülüğü şöyle tanımlar.
“Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir.”
Ziya Gökalp bu tanımın ardından millet kavramına ve ardından da Türkçülüğü mefkurenin büyüklüğü noktasında üç devreye ayırmak gerektiğini belirterek Türkiyecilik, Oğuzculuk (Türkmencilik) ve Turancılıktan bahseder.
Ziya Gökalp’ten önce 15 Mart 1904’te Akçuraoğlu Yusuf’un kaleme aldığı Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalesinin son bölümünde Türkçülük fikri üzerine değerlendirmelere rastlarız.
Akçura makalesinde Osmanlının son dönemindeki fikir akımlarını açıklarken, devletin kurtuluşu için hangi fikri akımın daha faydalı olacağını öngörmeye çalışmıştır. Osmanlıcılık ve İslamcılık fikirlerinin yaşanan tarihi devir açısından zor kabul göreceğini belirten Akçura, Türkçülüğü de garptan etkilenen yeni bir akım olarak belirtip gayri Müslim hareketlenmelerin de bu fikrin zemin bulmasında hızlandırıcı bir etki oluşturduğunu anlatır.
Türkçülük ile ilgili yapılan değerlendirmelerden bir diğeri de şüphesiz ki Hüseyin Nihal Atsız’a aittir.
Hüseyin Nihal Atsız da Ziya Gökalp gibi “TÜRKÇÜLÜK” başlığı ile Orkun dergisindeki yazısının başında kısa bir tanım yapar.
“Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır.”
Atsız’ın Türkçülük ile Türk milliyetçiliğini aynı kulvarda görmesi, her Türk milliyetçisinin aynı zamanda Türkçülük şuuruna sahip olduğunu işaret eder.
Türkçülük ile ilgili yapılan değerlendirmeler, Türk milletinin geçmişi ile ve geleceği ile bir bütünlük arz ettiğini ortaya koyar.
Atsız, “Türkçülük” adını verdiği bu yazısında Türkçülüğün dört kaynaktan geldiğini belirtir.
1. “Kökü çok eski olan Türk uruğunun şuuraltında yüzyıllardan beri yaşayan milliyetçilik;
2. Tanzimat’tan sonra Avrupa’daki milliyetçiliklere benzeyen halkçı bir hareketin bizde tatbik olunmasını isteyen milliyetçilerin hareketi;
3. Devletimizin içindeki yabancı unsurların ihaneti dolayısıyla doğan tepki;
4. Türklerin 200 yıldan beri çektikleri büyük sıkıntılar ve geçirdikleri felaketlerin verdiği uyanıklık.
Bu dört kaynaktan gelen düşünceler birbiriyle karışıp yoğrularak bugünkü Türkçülüğü ortaya çıkarmıştır.”
Türkçülüğü ortaya çıkaran unsurların başında köklü bir geçmiş ve tarihsel geçmişin yoğurduğu milliyet şuuru yatmaktadır.
Ancak Osmanlı devletinin imparatorluk sürecinde yüklendiği misyon ve geniş coğrafya milliyet şuurunu beklemeye almıştır.
Avrupadaki hareketlenmelerin “ulus” merkezli Fransız İhtilali paralelindeki yansıması Osmanlı aydınlarında da Tanzimat ile başlayan Türkçülük akımını kuvvetlendirmiştir.
Balkan Savaşları, 1.Dünya Savaşı ve devamında verilen milli mücadele süreçlerinde, İmparatorluk bakiyesi azınlıkların ve uzantılarının isyanları da Türkçülük anlayışına yönelimi artırmıştır. Neredeyse iki buçuk asırlık ezilmişlik de Türk aydınlarının gayretleri ile birleşerek Türkçülüğü ideolojik bir anlayış ile kurulan genç cumhuriyetin hüviyetine dönüştürmüştür.
Türkçülük kavramı ile ilgili Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan İslam Ansiklopedisinde Türk Yurdu Dergisinin de kaynak olarak gösterdiği “Türkçülük” maddesi şöyle açıklanmıştır.
“XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde entelektüel düzeyde başlayan, daha sonra siyasal ve ideolojik boyut kazanan hareket, Pantürkizm.”
Tabi Türkçülük ile ilgili Alparslan Türkeş’in yaklaşımı tanımlamaya katkı sağlayacak en önemli kaynaklar arasında yer alır.
“Milliyetçiyiz, Türkçüyüz. Neden Türkçüyüz? Çünkü milletimiz Türk Milleti’dir. Türkçülük, Türk milletinin hayatının her safhasında yapacağı her şeyin Türk ruhuna, Türk geleneğine uygun olması ve Türk’e yararlı olması amacının, fikrinin ön planda tutulmasıdır.”
Alparslan Türkeş de Türkçülük ve milliyetçilik kavramlarını beraber kullanmıştır. Türk milliyetçiliğinin, Türk milleti açısından uzun bir geçmişi vardır. Yüzlerce yılı aşan bir Türk Devlet geleneğinde, hanedanların değiştiği ama devlet felsefesinin devam ettiği düşünülürse; milliyetçi bir anlayış, tarihsel olarak devletin de yönetiminde etkin rol almıştır. Ancak Türkçülük şuuru o kadar eski değildir. Osmanlının yıkılış süreci, Türk aydınlarını arayışa ittiğinde en kuvvetli fikir olarak “Türkçülük” görülmüştür.
Bu görüş somut olarak 1904 yılında yazılan Üç Tarzı Siyaset ve ardından Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Emin Yurdakul gibi, pek çok Türkçü aydının mücadeleleri ile ideolojik bir hüviyet kazanmıştır.
Alparslan Türkeş ise bu ideolojiyi siyasal bir doktrine dönüştürmüş ve devlet yönetiminin ilkeleri arasına koymaya çalışmıştır.
Türkçülüğü, Dokuz Işık’ın Milliyetçilik bahsinde soru eşliğinde cevaplayarak tanımlayan Türkeş devamında Türkçülük ile ilgili şu ifadeleri kullanır.
“Türkçe konuşacağız. Türkçeyi daima her şeyin üstünde tutacağız. Yapılacak her işte Türklük ruhuna, Türk’ün özelliğine uygun ve Türk milletine yararlı olması şartını göz önünden kaçırmayacağız. Türkçülüğün de kısaca tarifi budur.”
Bu değerlendirmeler ışığında diyebiliriz ki Türkçülük; Türk milletinin, kendi milli değerlerine sahip çıkarak Türklük sevgisini milli ülkü haline getirmektir.
![]() | Virüs bulunmuyor. www.avg.com |