H. Nurcan Yazıcı
Ülkemizde doğru bir zeminde siyaset yapıldığını söyleyebilir misiniz?
Gerçek dışılık siyaset propagandalarının bir parçası olmuş… Topluma verilen siyasi mesajlar hiç akla uygun değil, tamamen algılar üzerine çalışılıyor… İnsanlar soyut kavramlar ve içi doldurulmamış söylemlerle denetim altına alınmaya çalışılıyor…
Geceden sabaha siyaset yapılıyor ama “sorunlara çözüm” adına bir arpa boyu yol alınmış değil…İstenen de, yol alınmaması olsa gerek!.. Böylelikle çaresizlik sarmalında kalan toplum, istenilen kıvama sokulabilecektir.
Özellikle seçim zamanı siyasetin, kitleleri harekete geçirmek, taraftar toplamak adına nefret duygularını körüklediğini, düşmanca söylemlerle cepheler oluşturduğunu görüyoruz. Bazen oluşturulan “ortak nefret” duygusu, en birbirine uymaz tarafları bile birleştiriyor.
Dolayısıyla sağduyusu ve vicdanı karartılan toplum ilkelerin değil, etkin olanların hâkimiyeti altında kalırken, dostluklar ve inançlar yerle yeksan ediliyor!..
Siyaset bunu hep yapıyor…
Maalesef ülkem insanı her zaman, bu havalarla seçime taşınıyor.
Yaşamımızda bizi değerli kılacak ne varsa siyasetin malzemesi olmuş. Korkularımız suni gündemlerle yeni bir kontrol sahası… Yarınları konuşurken, neyi güzelleştirebileceğimiz değil, sadece hangi karanlığı yaşayacağımız anlatılıyor. Birileri “ben beklediğiniz kahramanım” diyor ama kahraman nasıl olur bilen yok!
Peki, topluma bunları yaşatan partiler ne durumda?
Siyasi partilerde ki iç hesaplaşmalar ve güç savaşları içten içe, bütün hızıyla devam ediyor.. “Böl ve yönet” diye bilinen siyasi oyun, partilere de sirayet etmiş durumda… Her siyasi parti kendi içinde bir bölünme yaşarken, dün yan yana yürüyen ve bir birilerine sadakat yeminleri edenlerin, bir ayrılık yaşadıktan sonra diğerini, düşman ettiğini görüyoruz.
İçinde bulunduğu partide bir varlık ortaya koyamayan ve beklenen değişime öncülük edemeyenler, başka bir parti kurarak, kendi saltanatlarını ilan etme çabasında oluyorlar. Sahne ve amblemler değişiyor ama kişiler ve düşünceler aynı… Böyle bir yapıdan, daha iyi bir hareket ve siyaset beklemek mümkün mü?
Siyasetin kimlik edinmek, topluma bir gaye edindirmek ve hizmete samimiyet katmak gibi bir sorumluluğu varken, nefis kokan hareket ve çekişmeler içinde olması, yine en çok halkı bölüp, sertleştiriyor. Birbirine kuşku ile bakan, gittikçe de içine kapanan bir toplum olduk. Ruhlar başka, bedenler başka âlemde… Yol sahipsiz, yolcu gideceği yeri bilmiyor.
Hırslar o kadar ön planda ki, birlikten doğacak olan kuvvetin işlenmesi gerekirken, insanlara anı yaşamaları ve kendilerini kurtarmaları yönünde menfaat duyguları veriliyor. Rantlar, iş vaatleri, ihaleler daha seçim sonuçları belli olmadan siyasetin konusu olabiliyor.
Her şey bugünden ibaret değil elbet!
Değerlerimizi, toplum enerjimizi, günlük siyasi hesapların elinde heder etmek kimseye fayda sağlamaz. Ayrı ayrı kişisel çıkarların peşine düşmek yerine, ülke geleceğinin inşası için karşılıklı fedakârlık ve işbirliği içinde olmamız, bu inanç ve duyguyla düze çıkabileceğimizi bilinmemiz gerekmektedir.
Tarihi gerçekler önemli tecrübelerimizdir. Bu tecrübeler doğrultusunda davranmak, dünün ve yarının parçası olmak, her konuda, ülkemizin parlak geleceğini, ülkümüz yapmak zorundayız.
Şimdi, siyaset, hizmet anlayışını ve sorumluluklarını bir daha gözden geçirmeli… Yoksa, yaşatılan bu son tecrübe hepimize çok pahalıya mal olacak.