Ali BADEMCİ
Ah milliyetçiler ah! Âlimler, veliler, içi boş koca kafalıllar, Türk insanının başına bu çorabı siz örmediniz mi? Askeriniz de siviliniz de o Türkeş kini hiç bitmez miymiş! İnadınıza, tamamen dışınızda gelişen ve ülkücüleri tanıyan sanki yeni gibi bir hareketin ayak sesleri geliyor! Lâkin âlimler yine duymuyor! Yıllardan beri arkalarından sürükledikleri, kâh antikomünizm kâh sahte İslâmla aldattıkları, daha doğrusu Amerikan algısına boğdurdukları milliyetçiler sanki yeni bir yol buluyor! Belki kurumsal siyaset bile bunun farkında değildir. İşte, hiçbir komplekse kapılmadan bu yenilik ve yenileşme üzerinde çalışmak gerekmiyor mu? Herşeyi bir takım insanlara karşı olmak üzerine bina etmiş görüşler artık nihayete ermelidir! Bu ülke ve bu topraklar üzerinde adam gibi yaşayacaksak Milliyetçilik de İslâmcılık da Ulusalcılık da çetin sınavı kazanmak zorundadır.
MİLLİYETÇİLİĞİN SINAVI
Hayıflanır dururuz, bize birçok şey geç girdi diye! Hattâ bizden öncekileri de suçlarız! Halbûki başta bu görüş doğru değildir, çünkü bizde de bu olgu, yâni milliyetçilik Batı ile aynı zamanda başlamış ve gelişme göstermiştir. Yani düşünce çıkış zamanı ve amaçlarına uygundur. Batı gibi Türk düşüncesi de milliyetçilik ile Fransız İhtilâli’nden sonra tanıştı. Lâkin elde ne var, düşünce nerede, nihâî hedef olan siyaset ve siyasal amaçlar ne hâldedir? En evvel söylenecek söz milliyetçiliği Osmanlı anasırının küsürât takımının üstlendiği, temsil ettiği, hattâ siyasete taşıdığı gerçeğini neden görmüyoruz! Mutlaka Anadolu bir muhacir-göçmen cennetidir de neden milliyetçilik Balkan ve Kafkas unsurlarının neredeyse tekelindedir? Anadolu nerede, bu vatan için bu toprağın altında yatanların nesilleri nerede? Malazgirt Anadolu’nun tapu dairesi Suriye onların ilk üsleri değil midir? Bugün gözlerimizi açıp Suriyeliler’i aşağılıyoruz! Şu Çanakkale ve Kafkas Cephesi şüheda listelerine, yüz yıl evvel mezar taşlarına kazıdığımız, fakat yeni neslin yeni tanıştığı Haleb-Carablus- Hama-Hums-İdlip-Menbiç vs. şüheda doğum yerlerine neden dikkat etmeyiz! Osmanlı’nın batılısı Evlâd-ı Fatihan oluyor da, her bakımdan Anadolu’nun devâmı olan Suriye Türkmeni üç günlük muhacir hayatında neden şimşekleri üzerine çekiyor! O nankör adamın nesli Kafkasya’dan kaçıp da neden Ayıntab’a sığınmış? Ve bunlar milliyetçilik yapıyorlar, hadi oradan pespaye kafa!
Elbette milliyetçilik milletlerin uzak ve yakın tarihi ile ilişkilidir! Savaşlar, barışlar, özlemler, arzular, uğrunda can verilecek kadar kutsal değer ve idealler milliyetçilik değil mi? İster Balkanlar, ister Kafkasya, isterse Türkistan ve Afganistan’dan gelsin Türk değil mi? Kenan Evren’in getirip Hatay-Ovakent’e yerleştirdiği Özbekler’e hâlâ Türk veya Özbek diyemedik de Afgan diyoruz! Söz gelimi Kürt bu ülkenin her yerinde Kürt diye yazılıp çiziliyor da Türk’e gelince bu ikilik nedir? Ağızlardan düşürülmeyen çifte standartın bundan âlası olur mu? Hayırlı olsun, miliyetçiler siyaset yapıyor, hem de her partide! Hiç meraklanmayın Osmanlı’nın “Anasırcılık” hükmü tarihi yeni adlarla devam ediyor; solun yaptığı bu, medyada Balkanlar’ın sarışınları Kafkaslar’ın kırmızımtırak cariye nesli ahkâm kesiyor!
Küreselleşme çağında dünyada çok süratli değişimler oldu, en başta sosyoloji ve siyaset değişti? Milliyetçilik bu değişimlerin neresindedir! Türk olmayanların milliyetçiliğe taşıdığı ırk ve ırkçılık hâlâ bir kısım sağ ve sol milliyetçilerde rahatsızlık derecesini aşmış bir hastalık durumunda! Batının yanlış Laisizm’ini de şark İslâm düşüncesinin Ortadoğu’da dönüştüğü Fundamantalizm’in her türlüsünü de milliyetçiler arasında bulabilirsiniz! Modernizm’in ateizme yaklaştırdığı agnostisizm, deizm, septisizm, seküler hümanizm deyimleri ile de ifâde edilen aynı şeylerdir. Bunlar milliyetçilik mi?
1960’dan beri milliyetçi akademisyenler devlete “Türk-İslâm Sentezi” gibi bir ucûbe dayattılar! Altmışlı yılların sonuna kadar bir dönüşüm görülmeyince de o güne kadar aşağıladıkları Alparslan Türkeş’in Ülkücülük düşüncesine sirayet ettiler! Hakikatten Ahmed Arvasî sâmimi bir ülkücüydü, lâkin vasıta olduğu ve değişiklik getirdiği âlim düşünceleri ülkücüler arasında karşılık görmedi ve Ülkücüler’e 1980’de ağır bir jenosit uygulandı, âdeta cezalandırıldılar, ipe giden ve sakat kalanlar, bugün hâlâ normal hayata dönmemiş insanlar var! Adam, “Vur dediniz vurduk da 38 yıl kaçak gezdik, 5 çocuğum kimliksiz, MHP’li bir Belediyenin hudutları içinde evimde ne elektrik ne de su var! Her gün çok yakın olmayan komşularımdan emânet verilen bir Işıldak’ı şarj edip çocuklarıma milliyetçilik öğretiyorum, Türk kalın diyorum. 61 yaşındayım cezam mürüre uğradı lâkin askerliğe dâvet yazısı geldi. Çocuklarımı tanımayan devlet beni iyi tanıyor.” diyor! İşte size bir ülkücülük trajedisi! Bahçeli’ye ithaf olunur!
Ülkücüler’e sanki Müslüman olmama cezası veren 1980 İhtilâli Mamak’ta onlardan bir Mehdi çıkarmayı başaramadı ama birçok insan Mehdi gelecek diye kendini cezaevlerinde unuttu! Ve şu meşhur Taşmedrese-Yusufiyye gurupları ortaya çıktı ki kurumsal siyaset bunları tanıyarak onlara Masa verdi! Mahallî idarelerde kullanılan o kullanılmış insanlar şimdilerde Çakma Medreselilik-Yusufiyye guruplarını oluşturdu! Birkaç yıl evvel Adana’da bu amaçlı bir toplantıda MHP Vekili Atilla Kaya’ya 15 yıl yatıp da çıkan bir ülkücü “Biz medrese değil ekmek istiyoruz ekmek!” dedi! İşte milliyetçiliğin siyaset yüzü, kalleş, üçkağıtçı, mafyacı, hırsız seçilmişler! Onlara ülkücülük yerine Kürt halayları daha câzip geliyor, kaatil aktörün Çirkin Krallığı da! Hattâ o medreselilerle sahneye konan Rakı Festivali ! Vay milliyetçilik vay, ülkücülük nerede? Kayıp, kayıp! Yitik aranıyor mu?
Elbette 1980 İhtilali kanlı ve kan kokulu bir Küresel müdahaleydi! Devlette açılan o İslâm penceresinden Bizim Hocalar sentez girecek sanıyordu; fakat öyle olmadı ve bir gün uyandık ki alışılmışlığın tersine sokaklara tankları o İslâmcılar indirmiş ihtişamı dillere destan robotik Hava Kuvvetleri TBMM.’ni bombalıyor! O İslâm penceresinden girenler şimdi temizlemekle bitmiyor! Ülkede Selefi sermayesi var, işte o iyi bilinmedik yıllarda gelmiş Katılım Bankası gibi adlarla ekonomi içinde ülke insanını sömürüyor ve Faizsiz Bankacılık gibi bir aldatmaca ile varlıklarını elinden aldığı insanları devletine düşman ediyor! Devlet düzenleme getiriyor ama o hâlâ kendi metotları oyun oynuyor! Ne de olsa şımartılmış insanlar: Onlara ”Ne istediniz de vermedik!” denilmedi mi?
Ah milliyetçiler ah! Âlimler, veliler, içi boş koca kafalılar, Türk insanının başına bu çorabı siz örmediniz mi? Askeriniz de siviliniz de o Türkeş kini hiç bitmez miymiş! İnadınıza, tamamen dışınızda gelişen ve ülkücüleri tanıyan sanki yeni gibi bir hareketin ayak sesleri geliyor! Lâkin âlimler yine duymuyor! Yıllardan beri arkalarından sürükledikleri, kâh antikomünizm kâh sahte İslâmla aldattıkları, daha doğrusu Amerikan algısına boğdurdukları milliyetçiler sanki yeni bir yol buluyor! Belki kurumsal siyaset bile bunun farkında değildir. İşte, hiçbir komplekse kapılmadan bu yenilik ve yenileşme üzerinde çalışmak gerekmiyor mu? Herşeyi bir takım insanlara karşı olmak üzerine bina etmiş görüşler artık nihayete ermelidir! Bu ülke ve bu topraklar üzerinde adam gibi yaşayacaksak Milliyetçilik de İslâmcılık da Ulusalcılık da çetin sınavı kazanmak zorundadır.
Hoşçakalın.