
ÜLKÜCÜNÜN VE ÜLKÜCÜYDÜM DİYENLERİN DESTANI -2-
BİZE NE OLDU!
Fuat Yılmazer
Yazılı yasalarda yeri olmasa da dokunulmazdılar.
Dokunulduğu zaman dokunanın üzüleceği, rahatsız olacağını dostta düşman da bilirdi.
Şimdiki durumları gördükçe büyük şaşkınlık yaşanıyor.
İsteyenin istediği zaman üzerine basıp geçeceği bir meta gibi görünmeye başlandı.
Artık alay edilebiliniyor, hatta hiç çekinmeden önderlerine hakarette edilebiliyor.
Hatta kendileri de birbirlerine en galiz suçlamaları ve küfürleri yapabiliyorlar.
Yenilgiler fazla önemli değildir, bir dahaki sefere iyi hazırlanır karşılığını veririsin.
Sakal kesme gibidir bir nevi.
Sakal kesilir ama geriden gelen sakal daha gür çıkar atalarımın dediği gibi.
Ama itibar kaybına uğranırsa, psikolojik kalkanın yırtılırsa ne olur?
Dikkate alınmamak çok zor olsa gerek,
Ama itibar kaybına uğramak ondan daha çok önemli ve daha da zor.
Bir başka zor olanda ahlaki zafiyettir.
Dünlerde itibar kaybına uğramak onlar için ar meselesiydi.
Şimdi?
Öyle bir düşünceleri yok.
Kimlerden mi bahsediyorum?
Tabi ki Ülkücülerden veya ülkücüydüm diyenlerden
Dün Ankara’da acı veren bir olaya, yurdun en ücra köşesinde yüreği yanan ülkücülerden.
İstanbul’un bir semtinde can yoldaşının canı acısa, Yüzlerce kilometre öteden ona cevap veren ülkücülerden.
***
Türk Milliyetçiliği Türkler tarih sahnesinde yerini aldığı zamandan beri var.
Türk’ü sevmek, Türk’ü muzaffer etmek var olan milliyetçilik duygusunun tezahürüydü.
Şimdi de aynı değil mi?
Dün bir hedef koyup o hedefe ulaşmak için mücadele edilmiyor muydu?
Tarihin her devrinde Türklerde ülkü yok muydu?
Hedef belirlenir hedefe varmak için kurt gibi atılınırdı.
Hedef ülkü, hedefe ulaşmak için Bozkurt gibi çaba sarf edende ülkücüydü.
***
AH DÜNYA AHHH
Türkün bulunduğu zaman dan beri var olan milliyetçilik ve ülkücülüğün siyasi bir harekete rehber edilmesi programa aldırılması 1965 yıllarında başlar.
Genç Cumhuriyetimizin ilk yıllarında
Ziya Gökalp ve Atatürk’le başlatılan milliyetçilik çizgisi, Nihal Atsız ve arkadaşları ile devam etti.
Söz konusu tarihten sonra da Alparslan Türkeş ve arkadaşlarınca Siyasi arenada yerini aldı.
Türk milletini sevmek, onu çağın donatıları ile donatarak her alanda en üstlere çıkarmak amaçtı.
Türk milletine zarar verecek ülküsünden uzaklaştıracak her güçle mücadele etmek te amaçtı.
Bazen bu mücadele kontrolden çıkıp ülküye giden yolumuzu uzatsa da mubahtı.
Türk milletinin milli ve moral değerlerini en yükseklere çıkarmaktı amaçları.
Muasır medeniyet seviyesine çıkarmak, Müslüman Türk’ü hiç kimseye muhtaç etmeden yaşatmaktı amaç.
Adaletti, akıldı, ilimdi amaç.
İmandı, inançtı amaç.
Allah vatan millet değerlerini en tepede tutmak amacıyla mücadele verildi, Canını vererek kanını dökerek.
Türk milletinden de destek gördü. Millet destek olsun diye nice zorluklarla büyütüp genç yaşlara getirdiği gençlere izin verdi mücadelenin içinde bulun diye.
Sokakta, kahvede, İlkokuldan başlayarak orta, lise, üniversitede karşılık buldu bu hareket.
Bu milletin çocukları öz değerlerini bulduğu için kanla canla mücadele ettiler ve oluk oluk Türk aktı meydana, akan kan Türkün kanıydı, oluk oluk ülkücü çıktı ortaya.
Birler onlar oldu, onlar binler oldu, binler on binleri on binler yüz binler, yüzbinler milyonlar oldu.
Yiğitçe mertçe mücadele verdiler.
Karşılarında sadece aldatılmış komünist gençlik yoktu,
Emperyalizmin yerli uşakları ve onların görevlendirdikleri de vardı.
Bundan daha acısı Müslümanım diyen ama İslam için mücadele edenlere düşmanlık eden Siyasal İslamcılar da vardı.
Ülkücüler dinine iman ettikleri gibi davalarına da iman etmişlerdi, öyle söylüyorlar öyle görünüyorlardı.
Çoğu da öyleydi tabi, vatanı, dini ve devleti için mücadele etmişlerdi.
Bu mücadele sırasında birbirlerini kardeşten öte bağla bağlandılar ve sevdiler.
Birbirleri için tereddüt etmeden ölüme yürüdüler.
Arkadaşlarının mahkûmiyetini engellemek için insanlık dışı işkencelere katlandılar.
Öğrenci evlerinde, derneklerinde giyeceklerini yiyeceklerini paylaştılar.
Babalarından gelen miktarı küçük harçlıkları bile benim senin düşüncesine kapılmadan beraber kullandılar.
Bunları yaparken hiçbir yanlış düşünce taşımadan yaptılar.
Hatta birbirlerinden aparttıkları parayla bile dalga geçtiler.
Ölüm tehlikesinde birbirlerini korumak, ölümde öncelikli sırayı almak için çabaladılar.
Bugün çevremizde yaşının ilk rakamı 5-6-7 ile başlayanların içinde arkadaşı sayesinde hayatta kalmış insanları görmek mümkün.
Şehit olanlar hiçbir çıkar düşünmeden sadece Türklüğü yüceltmek, Allah’ın rızasını kazanmak uğruna ölüme yürüdüler.
Gazi olan sakat kalan ülkücüler oldu. Şimdilerde ihmal edilen, unutulan insanlar, dün ölüm tehlikesine siper oldukları için özürlü kaldılar.
İstikbalini, işini, eşini, aşını, ailesini kaybeden yüzlerce ülkücü oldu.
***
Ne Oldu Bize?
Bunlar bizim övünerek anlattıklarımız.
Peki, neredeyiz?
Neler yapıyoruz?
Ne oldu bize?
Ülkücü ülkücüyü değişik sıfat ve isimlerle anar oldu.
“Kıllı, ballı, yallı, akılsız, yalaka, beceriksiz, basiretsiz, hain, satılmış, uşak, Fetöcü, kendisine verilen emri yerine getiren, ş…., n…., İ…” vs. ( yazarken bile utançtan kızarılması lazım nahoş kelimeler)
Bu çirkin konuşmalar, tanımlamalar da neyin nesi oluyor?
Neler oldu bize?
Dünün kahramanları iken bugün çıkar için bir yerlerde gezenler,
İnandıkları kabulleri değiştirenler,
Bir çok partinin bel kemiğini teşkil eden iyi yetişmiş! ülkücüler!
Türk’e, Türklüğe ve Türkiye’ye zarar verenleri destekleyip de hala ülkücülükten bahseden başı kumda ülkücüler.
Yenilgi üzerine yenilgi alıp ta yüzlerini kömür karasıyla kapatması gerekirken hala dik konuşan, milleti kör âlemi aptal zannedip te sırıtanlar.
Birbirlerini hainlikle itham edenler,
Yaramazları manevi kolları arasına alıp ta birleştirmesi gerekirken öteleyen, iteleyen büyükler!
Ana gövdeden ayrılıp toprağa dikilince ulu çınarın yerine geçeceğini zanneden düşüncesizler,
Biz gövdeden vazgeçtik deyip de bir başka konuşmada o kutlu ismi kullananlar.
Ne oldu size?
Ne oldu bize?
***
MHP yarım asırdan fazla ömrü olan parti. Ülkücüler yarım asırdır siyasetin öyle veya böyle içindeler.
Şimdiki durum nedir? Darmadağınıklar.
Abartmış olmayayım ülkücüler pek çok gruplara bölünmüş durumda.
Üzülerek söylüyorum bir araya gelen her üç beş ülkücü bir ayrı grup. Herkes birbirini kötülüyor.
Ne yapılması gerektiğini usulüne uygun söyleyen anlatan ağlayan yok.
Gelin beraber olalım da bu işi mutlu bir sona ulaştıralım diyende az.
Şimdi birileri çıkıp ne demek bu, biz varız yapıyoruz görevimizi diyenlerde olacaktır.
Doğru kendilerine göre görevlerini yapıyorlar. Böyle diyenler kendi tanıdıklarını en iyi en kaliteli ülkücü görüp bir başkasına bakma zahmetine bile katlanmıyorlar.
İnsanlar kendini seviyor, ego tavan yapmış durumda. Sorsanız en iyisi, en akıllısı, en kültürlüsü, en fazla çile çekmişi, en fazla hizmet etmişi kendilerini gösteriyorlar.
BEN’lik duygusunun EGO’nun girdiği yerde ne olur?
Size – Bize ne oldu ülküdaşlar?
Yaşı 15 olan bir parti önce Milliyetçiliği ayaklarının altına alıp ezdiğini söylüyor, sonra biraz gülümsüyor birileri onun yanında saf tutuyor.
Dünya ve Türkiye’nin içinde bulunduğu gerçeklerden dolayı beka diyerek maalesef en başta onlar koşuyor.
Bu akıl tutulmasını birileri ülkücülere izah etmek zorunda.
Dün milliyetçiliği kabul etmezken bugün Bozkurt işareti yapanın değerlendirilmesi sağlıklı yapılmak zorunda.
Neden bu durumdayız
Ülkücüler siz neden bu durumdasınız?
Ülkücüler biz neden bu durumlara düştük?
Bu soruların cevabını bulmak zorundayız.
Fikrimizin güncellenmesi konusunda, ülkücünün güncelleşmesi konusunda bir şeyler yapılmalı.
Bunun için ne yapılması gerekiyorsa sonuna kadar yapılmalı.
Şart değil falanca ağabeyin, filanca beyin ülkücü vücutta olması.
Dünkü ağabey denenlerin büyük bir kısmı kendini tatmin için çalışıyor.
***
Yüreği temiz, çıkar hesabı olmayan gençler ve yaşlı gençler bir araya gelmeli
Sırtında taşıyamayacağı kokmuş yükü olmayanlar, tenkite fırsat vermeyecek sağlamlıkta olanlar bir araya gelmeli,
Yürekleri temizler,
İmanları sağlamlar,
İnançları yüksekler,
Hiçbir karşılık beklemeden, birbirlerinin kusurunu arayıp dillere düşürmeden müdahale edecekler bir araya gelmeli.
Böyle yapılmaz ise Osmanlı’nın yıkılışı gibi oluruz. Bunları yapmaz isek Göktürklerin Çinlilere esir düşmesi gibi oluruz.
Şahsiyetimiz biter, özelliğimiz gider.
Başta da söylenen gibi itibarımız gider. İtibar kaybı onurlu bir insan için en acı bir kayıptır.
Ülkücünün onursuz yaşaması mümkün olmaz.
Onuru bir kenara koyandan da ülkücü olmaz.
Dünde ki hatalar sorgulanmalı, hata yapılmaması için tedbirler alınmalıdır.
Bu yapılacaklar, acilen yapılması gerekenler tespit edilmeli ve cevapları bulunmalıdır.
Bu ülkücülerin,
Türk Milliyetçilerinin,
Türklüğün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yarınları için çok ama çok gereklidir.