ERTUĞRUL SUBAŞI
Bir yağmur tanesi gibi düştük cihana Rahmet olduk Aleme; Hakkın izniyle, Hakkın kudretiyle. Kalu bela vaktinde ant içtik; Sen bizim Rabbimizsin, dedik. İnsanoğlu yaratıldı ve ismi Eşrefi Mahlukat idi. Yaratılanların en şereflisi. O şerefi o nişaneyi kainat var olduğu vakitten bu yana ; şanla şerefle verdik ve vermeye de devam ediyoruz. Kıyamet gününe dek sürecek olan bu kavgada çok düştük, çok kırıldık ama eğilmedik. Çünkü ilahi bir çağrıydı; Vatan sevdası imandandır. Bu çağrıya kulak verilsin denildi. Peygamberin müjdesine nail olan bir Necip ırk Hakkın adaletini tesis için üç kıta yedi denizde at koşturdu. Dergahlarda,Taş medreselerde azimle ve kararla yoğruldu Türk İslam Ülküsü..
Yesevi’nin nefesi Bektaşi’nin öğütleri. Yunus Emre’nin sabrı, Kürşad’ın Baş kaldırışı, Satuk Buğra Hanın çağrısı, Enver Paşa’nın yalın kılıç atılışı. Atatürk’ün zaferi, Türkeş’in tabutluk imtihanı. Ruhi Kılıçkıran’ın bir ramazan vakti şehadeti. Yusuf İmamoğlu’nun cebindeki otuz beş kuruşu. Süleyman Özmen’in son nefesi, Önkuzu’nun ciğerlerindeki son nefes bize Kut verircesine Yürü durma sancağı bırakma dedi. Hiç durur mu bu millet ölmedikçe Son Kuzu !
Hani vardı son kelamı “Mustafa’lar ölür Allah davası Ölmez Milliyetçilik Yaşar” diyen yiğit Mustafa Pehlivanoğlu. Son nefesine kadar davasından dönmeyen “Evlatlarım benim adımı verin” diyen Başbuğ’un evlatları dimdik duruyorlardı Azrail’i ürkütürcesine. Gül kokuları sarmıştı her yanı. Camın buğusuna yazılırken Ülkümüz o gül kokulu, o Peygamber sancağı bir gün olsun düşmedi ellerden. Tanrı dağlarındaki çiçekler koparılmaya başlandığı vakit, susuz kaldığı vakit Aşkın çiçeklerini kanlarıyla suladılar. Ölümleri öldüren Cengiz’imiz vardı,Fikri Arıkan vardı savunmasını kendisi yapan. Halil ve Selçuk ağabeyler vardı hani cellatları bile lâl eden. Sonra Ali Bülent Orkan vardı simsiyah sakalı nur yüzlü. Ahmet Kerse ağabeyin o mücadelesi o azmi. Cevdet Karakaş yalnız bırakmadı Ruhi Ağabeyi. Nice erler düştü tek tek kara toprağın bağrına. Vatana gül ektiler bir ülkünün heybetiyle inledi dağlar ve taşlar.
Kimine bunun edebiyatı kaldı, kimine göz yaşı. Arkada gözü yaşlı analar ve Ülküdaşlar. Kolay mı sandınız siz bu Ülkünün yüreklerdeki filizlenişini. Elbette kolay değil yüreklerdeki bu kor ateşin harlanması. Can verdik! Kan verdik! baş eğmedik.
Kuru cihangirlik sevdası olsaydı eğer ismi Allah davası olmazdı. Deri koltuklarda akıbeti çizilmedi ki bu sevdanın. İdam sehpalarında yaşandı alın yazısı. Ne bir isyan, ne bir serzeniş olmadı hiç bir vakit. Aşkım için hayatımı, hürriyetim için aşkımı feda ederim diyen yiğitler ön saflarda feda eylediler kendilerini Vatan uğruna.
Nakşedildi buz kesmiş yüreklere Ülkü ateşi. Zifiri karanlıkları aydınlatan Kutlu fikir; deli taylar misali şahlandı yurdun her yanında. Yapraklarını dökmedi hiç ulu çınarımız. Nice kışlar geçirdi nice güzler geçirdi lakin kurumadı. Çöl içinde yeşeren o ağacı, dar ağacıyla kıyas ettiler. Fırtınalarda sallanmayan o yaprakları o dalları doğradılar.Lakin yine şah verdi o muazzam çınar. Göz yaşı ile kan harman edildi meydanlarda ihanete geçit verilmedi. Kurşunların uğrak yeri oldu göğüsleri dönmek bilmediler o yüce inançtan. Bu yoldan dönersek namus bize ar olsun düsturu daimi yaşadı ve yaşatıldı.
Hakkın deryasında cezbederken pak gönüllüler ;ne kırılan kalemler, ne patlatılan ciğerler, ne fermanlar önüne geçemezken Ülkü dediğimiz o nazlı yârin sevdalılarının önünde kim durabilir. Uçuşurken ebabiller, basılırken Çin sarayı aynı ruh ve aynı kudret. Durma yiğidim haydi yeni akına
Davasına sadık, davasına aşık olan yüreklere bin selam olsun
Allah Türk’e Yâr olsun..