BİR VAKIF İNSAN SEYYİD AHMET ARVASİ
EFENDİ BARUTCU
Bugün Türk İslam Ülküsünün büyük dava adamı Seyyid Ahmet Arvasi hocamızın hakka yürüyüşünün 30. yıl dönümü 30 yıl önce 11.00 sularında İstanbul Erenköy’deki evinde daktilosunun başında ruhunu teslim etmişti.1 Ocak 1989 günü de İstanbul Fatih Camii’nin avlusunda Türkiye’nin dört bir tarafından cenaze merasimine katılan mahşeri bir kalabalığın kıldığı cenaze namazından sonra çok sevdiği Türk Gençliği’nin omuzlarında ebedi istiratkağına gönderilmişti.
Seyyid Ahmet Arvasi hocam samimi bir Müslüman şuurlu bir Türk Milliyetçisiydi kendisini Türk Milletine ve Türk Milliyetçiliği davasına adamıştı ‘’Hocam biraz da gelirinizi arttırmayı düşünmüyor musunuz’’ şeklindeki sorulara;’’Mal temizdir, mal hayırlıdır…Zenginlik iyi şeydir… ta ki Allah Ü Teala’yı unutturmamak kaydıyla…Ama benim tek gayem rıza-İlahidir. Ben kendimi İslam Dinine ve Türk Milletine vakfettim. Bir şey de vakfedilirse artık o vakfedilen mal geri alınmaz ‘’Diye cevap verirdi.
Yıl 1975, Süleyman Demirel başbakanlığında 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulmuştu. Milliyetçi Hareket Partisi de hükümet ortaklarındandı. Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem, bakanlık müsteşarı merhum Ahmet Nihat Akay, başta Öğretmen Okulları Genel Müdürü merhum Ayvaz Gökdemir olmak üzere birçok Türk milliyetçisine bakanlık üst kademelerinde görevler vermişlerdi. Bir gün Ankara’dan beni telefonla aradılar: “Arvasî Hoca’ya ulaşamıyoruz, sen kendisiyle bir konuş, milli eğitim bakanlığı üst kademesinde bir görev arzu eder mi bize bildir” dediler. Ben de bir öğlen arası Hoca’ma konuyu açtım. Hoca biraz şaşkın, biraz kızgın bana dönerek: “Kardeşim ne yapmak istiyorsunuz, ben bu okullarda Türk çocuklarına bir şeyler öğretmek çabasındayım. Beni götürüp bir masaya mı bağlayacaksınız, böyle bir şeyi asla kabul edemem çünkü ben kendimi Türk Gençliğine adadım” demişti.
Hoca yine büyüklüğünü göstermişti. Tek maaşlı beş çocuklu bir aile reisi… Bursa’nın Muradiye semtinde, mütevazı bir evde kirada oturuyordu. Sade bir hayat sürüyor, çok sevdiği Türk gençlerinden, genç nesillerden kopmamak için, onlara bir şeyler verebilmek için yüksek maaşlı, havalı, yetkili yüksek idarecilik teklifini geri çeviriyordu.
İstanbul’da yaşadığı yıllarda da gerek şahsının ve gerekse çevresinin her türlü imkanını zorlayarak mağdur ve ihtiyaç sahibi gençlere yurt ,yemek ,elbise ,harçlık ,çalışacak iş, hasılı aklınıza ne gelirse veya neye ihtiyaç varsa her konuda büyük yardımlarda bulundu. 21 Temmuz 1979 tarihinde kurulup faaliyete geçen Türk Gençlik Vakfı’nın mütevelli heyet başkanı olarak basına yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
“Tarihi ve mukaddes köklerinden yavaş yavaş ve sinsi sinsi koparılarak bugünkü yürekler acısı duruma getirilen ‘maarifimizin’ ve israf edilen gençliğimizin çizdiği korkunç tablo ortadadır. Büyük çapta sahipsiz ve himayesiz bir gençlik, soylu tefekkürden, gerçek ilimden, ulvi sanattan, vasıflı kadrolardan ve her türlü maddi ve manevi destekten mahrum bir maarif…” “öyle bir maarif ki, onun çarkından geçenler, geçmeyenlere nazaran bedence ve ruhça daha perişan, Türk-İslam kültür ve medeniyetine daha yabancı düşmektedir. Elbette istisnaları var. Lakin yara bütün dehşeti ile ortadadır ve gidişten memnun olacak bir tek Türk dahi düşünülemez.” “o halde, millet kendi maarifine ve kendi gençliğine bizzat kendisi sahip çıkmalıdır. Ve kanuni haklarını kullanmalıdır. Davaya kanunlar çerçevesinde, bizzat kendisi el koymalıdır. Milli tarihe, milli ve mukaddes değerlere, Türk-İslam kültür ve medeniyetine bağlı münevver kadrolar yetiştirmenin yollarını bulmalı veya açmalıdır.” “işte biz bu yollardan ve çarelerden biri olarak, milli vicdanda her zaman alaka gören vakıf müessesinden faydalanmayı düşündük. Bu maksatla Türk Gençlik Vakfı’nı kurduk.” “Gayemiz Türkiye’de çağdaş ve en ileri talim-terbiye ve maarif sistemlerinin tatbikini sağlamak ve kolaylaştırmak; Türk-İslam ülküsüne hizmet etmek ve bu gaye ile gerekli maddi şartları ve imkânları hazırlamak; her dereceden maarif müessesesine para, burs, ders aracı, eğitim malzemesi, öğretim üyesi, idare memurları, talebe yurtları ve bu yurtların ihtiyaçlarını temin etmek; yabancı ülkelere ihtisas ve ilim tahsili için öğrenciler göndermek ve muhtaç ailelere yardım etmek sureti ile yararlı olmak”. “Hiç şüphemiz yoktur ki, dar ve yetersiz imkânlarımızla kurduğumuz ve Türk gençliğinin hizmetine sunduğumuz Türk gençlik vakfı, Allah’ın izni ve milletimizin desteği ile kısa zamanda hedefine ulaşacaktır. Gayret bizden Tevfik Allah’tandır.”
Bugün Milli Eğitimimizin ve okullarımızın yürekler acısı hali düşünülürse merhum Seyyid Ahmet Arvasi Hocamın tespitlerindeki endişe verici durum halen devam etmektedir. Okulların sayısının artması, daha sağlam ve sağlıklı binalara sahip olunması, öğretmen sayısının çok çok artması üniversitelerin sayısının artması birilerinin böbürlenerek anlattığı üniversite öğrencisinin sayısının artması bunların hiç birisi neticeyi tayin etmiyor. Mesele önce milli tarih şuuruna sahip bilgili ,imanlı ,vatanperver ve şahsiyetli kanaat önderleri, aydınlar, bilim adamları yetiştirebilmektir bunun için de öncelikle eğitiminin bir felsefesi olması icap eder. Milletler arası ölçümlerde ilkokuldan üniversiteye kadar çocuklarımızın gençlerimizin başarı seviyelerinin çok çok gerilerde olduğu büyük bir üzüntü ile görülmektedir.İşe taa alfabenin a’sından başlayıp çocuk yuvalarından, ana okullarından, üniversitelere kadar her kademede yeni bir ruh ve heyecanla meseleyi ele alıp insan yetiştirme sistemimizi yeniden gözden geçirmemiz icap etmektedir. Öğretmen yetiştirme sistemimizi yeniden ele almamız icap etmektedir. Öğretmenlik mesleği sıradan bir istihdam alanı değildir bu iş bir inanç, aşk, heyecan işidir yüksek bir mesuliyet duygusunu gerektirir
Bugün rahmetle andığımız Seyyid Ahmed Arvasi Hocam bu anlamda eğitimciliğin, öğretmenliğin hakkını her yönüyle verenlerden. Ruhu şad mekanı cennet olsun.