Babür Hüseyin ÖZBEK
Tuzla’da Türkiye’nin gemi inşaat ve onarımlarının kalbi olan bölgede Çiçek Tersanesi’nde, işçisinden yöneticisine, mühendisinden ziyaretçilerine kadar herkes heyecanlı, herkes mutlu. Biraz sonra başlayacak töreni bekliyorlar.
Ziyaretçilerin görüp bilmediği şey; Tuzla – Güzelyalı sahilinde ilk bulunduğundaki eski, kısmen dağılmış, çürümeye terk edilmiş içi dışı, özellikle her yerinden pas kusan ama buram buram da tarih kokan küçük dar güvertesi ile bakan, gören ve okuyanları 13 Kasım 1918’lere, 100 sene gerilere götüren bir duygu sağanağının onları etkileyeceği istimbot…
Cem Amiral’den “ Anıt Gemi Kartal İstimbotu” tören davetiyesi geldiğinde ben de tekneyi görmeden sanki o anı yaşamıştım
***
Savaşı kaybedenler safındayız. Anlaşmalarla ordularımız dağıtılıyor, Güney Cephesi’ndeki 7. Ordu lâğvedilmiş, burada görevli Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal’e oradan ayrılıp Yıldırım Orduları Komutanlığına katılması talimatı verilmiştir. Dönüş yolunda olan Mustafa Kemal’le İstanbul Hükümeti arasında adeta karşılıklı bir telgraf savaşı yaşanır. Mustafa Kemal Paşa: “…İngilizler İskenderun’a asker çıkarmaya kalkarsa ateş emri vereceğini.” İstanbul’a bildirir. Atatürk’ü şahsen de tanıyan Padişah Vahdettin ondan böyle bir çıkış beklememektedir. Panikler!
10 Kasım 1918’de Adana’dan yola çıkan Mustafa Kemal 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa’ya gelir. Garla iskele arasında gördüğü manzara içler acısıdır. Anadolu’dan dönen ve cephelere gidecek askeri personel her tarafı kaplamıştır. Koca istasyonda sivil yolcu yok gibidir.
İŞGALCİ ARMADA İSTANBUL ÖNLERİNDE
İstasyonla iskele arasında dolaşırken kaldığı kısa sürede kendisini ilgi ile dinleyen askeri personele: “Silahlarınızı vermeyin.” talimatını verir ve bu emrinin yayılmasını ister. Köyüne, evine dönen, cepheden ayrılan asker silahı ile dönmelidir, çünkü o silah tekrar kullanılacaktır. Zira daha 15 gün önce 30 Ekim 1918’de, Limni Adası’nın Mondros limanında İngiliz Agamemnon zırhlısında 5 gün süren görüşmeler sonunda Türk heyetine fazla söz hakkı tanınmadan İngiliz Amiral Calthorpe’un kontrolünde Mondros Mütarekesi (Mondros Teslimiyet Anlaşması) imzalanmıştır. Osmanlı Ordusu’nun silah bırakma / teslim şartı vardır.
30 Ekim / 13 Kasım 1918 arasındaki o 15 gün, temelleri sarsılan imparatorluk için zor ve belirsizliklerle doludur :
—Osmanlı ordusunun dağıtılarak silah bırakması.
—5 gün sonra 4/5 Kasım gecesi Enver, Talat ve Cemal Paşaların bir Alman torpido botu ile acilen ülkeyi terk etmeleri…
—Sarsıntı bütün şiddeti ile devam etmektedir. 3 gün sonra 8 Kasım’da Padişah Vahdettin Sadrazam İzzet Paşa’yı görevden azleder. İstanbul Hükümeti adeta çaresizdir, ne yapacağını bilememektedir,
–Ülkeyi sarsan bu fırtınada çareler, çıkış yolları işgal kuvvetlerince tutulmuşken 10 Kasım’da Adana’dan trenle yola çıkan Büyük Atatürk Haydarpaşa garına inmiş, iskelede Galata’ya geçmeyi beklemektedir. Çare, çıkış ışığı ve umut olan Atatürk, Boğaz’da o küçük Enterprise istimbotunda (çatanada), toplum yüreğine su serpen ve daha sonraki yıllarda sloganlaşan tarihi sözünü söyler. Aynı gün işgal kuvvetleri armadası 61 gemilik kendilerince “Zafer Filosu” ile İstanbul Boğaz sularında demir yerlerine doğru ilerlemekte ve lânetli toplarını Topkapı Sarayı ile Dolmabahçe Sarayı’na çevirmektedir…
Rum ve Ermeni ekalliyet işgal kuvvetlerini sevinç çığlıkları / gösterileri ile karşılar.
Türk halkı derin bir kedere bürünmüştür.
Marmara’nın İstanbul Boğaz girişi, tarihindeki en kara- berbat gününü yaşamaktadır. Fransız askeri makamlarının kontrolündeki deniz trafiği boğaz giriş çıkışına kapatılmıştır. Fransız işgal kuvvetlerine ait Enterprise adlı küçük tekne 2 saatlik bir bekleyişten sonra Haydarpaşa İskelesi’nden Karaköy’e, o günkü ismi ile Galata Rıhtımı’na hareket eder. Gidilecek mesafe 2.4 deniz milidir. Boğaz’ın bu mevkii hareketli ve yoğundur. 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan gemisi ve 6’sı denizaltı olmak üzere 61 savaş gemisi arasından geçip gitmek normal insan moralini nasıl bozarsa o anda onları da etkilemiştir. Durum kötüdür, yaverin gözleri yaşarmakta ve zaman zaman ağlamaktadır.
İstanbul 1453’den beri geçen 465 sene içinde denizden gelen bir tehditle işgal edilmektedir. Büyük Atatürk daha 3 yıl önce 1915’te bu işgal armadasını Çanakkale’den Marmara’ya sokmamış ve 60 bin şehit verilmişti.
Ata’nın yaveri Cevat Abbas Gürer, o devasa armadanın arasında ilerlerken aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatır: “Askeri ulaşımın köhne motoru bir çatana (romorkör) ile deniz ortasında yaslanan çelik ormanının içinden geçiyorduk. Atatürk’ün zarif dudaklarında ‘Geldikleri gibi giderler.’ cümlesini işittim” diye yazar anılarında.
Tekne 1911 yılında Hollanda’da Enterprise adıyla Fransızlar tarafından inşa ettirilmiş 80 tonluk 22 metre boyunda 5 metre eninde bir çatanadır. Daha sonra Seyr-i Sefain İdaresi’nce 1923’te satın alınarak ismi Kartal olarak değiştirilmiş ve makinesi de sitimden dizele dönüştürülmüştür.
TARİHE NOT DÜŞEN KARTAL İSTİMBOTU’NUN “DENİZDE HİZMET ÖMRÜ” 103 YIL SÜRDÜ
Kartal, Atatürk’e hizmet etmiş, onu taşımış değerli bir tekne, bir istimbottur. Sonraki yıllarda İstanbul Limanı’nda Boğaz’da ve Haliç’te romorkör olarak kullanılmış. İsmet Paşa’nın Başbakanlığı döneminde Heybeliada’daki yazlık evine gidiş gelişlerinde ve 14 Temmuz 1942’de Çanakkale Boğazı çıkışında mayınlara çarparak batan T.C.G.Atılay denizaltının arama ve kurtarma faaliyetlerinde kısa da olsa görev yapmıştır.
1974 tarihinde 63 yaşında devletteki görevi sona erer ve özel sektörde bir firma tarafından bazı tadilatlar yapılarak tekrar 39 – 40 sene daha kullanılır. Sonuçta 2014’te 103 yaşında bir tekne için uzun mu uzun süren “Denizde geçen ömrü” nihayete erer.
Tuzla kıyılarında çürük, paslı, berbat bir vaziyette iken 5 Kasım 2016’da deniz aşığı gazeteci Gökhan Karataş ve Arif Ertik tarafından bulunur. O günlerde ve halen çalıştığı Milliyet gazetesi ve web sitesi www.denizkartali.com ile kamuoyuna bu değerli haberi verir.
Mesele o gün bugün, deniz tutkunu, kendini Türk denizciliğine adamış Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz tarafından sahiplenilir ve sorumluluk duygusu ile 4 Haziran 2017’de kurulan “Kartal İstimbotu’nu Kurtarma ve Yaşatma Platformu” ile bugünlere gelinir.
Halk, ama az ama çok elinden gelen yardımı yapar. 10 yaşındaki talebe Cem Tuğcu kumbarasında biriktirdiği kendine göre büyük birkaç lirasını, 93 yaşındaki emekli Necdet Akson 3 aylık emekli maaşını Kartal İstimbotu’nun onarımı ve “Müze Gemi” olarak millete mal edilmesi için veren fedakâr Türk halkından sadece ikisidir. Cem Amiral’in dediği gibi: bu gemi “Birleştiren Gemi” bu gemi: “ Batırılamayan Gemi” bu gemi: “Türkiye…bu gemiyi kimse batıramaz! Çünkü bu gemide Türk milleti var. Kartal İstimbotu umudun bugüne yansımasıdır.” der bir konuşmasında.
2 Ekim 1923’te işgalci emperyalistlerin donanmaları İstanbul’dan çekildikten 27 gün sonra 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilir.
Evet, büyük Atatürk yaverine;“Ağlama çocuk, geldikleri gibi giderler “ derken, arkasında duran Türk milletine ve onlara yol göstermenin mutluluğunu yaşamıştır.
Kendi küçük, yaptığı görev çok büyük “Anıt Gemi Kartal İstimbotu” 100 yıl sonra yapılan merasimler ve konuşmalardan sonra orijinaline yakın bir halde gelecek nesillere armağan edildi. Artık sizler onu Beşiktaş’ta Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin’in ufuk hattında (Deniz Müzesi’nde) ziyaret edeceksiniz. 14 Kasım 2018
NOT – I – 1 Haziran 1938 –saat 13.45’te güvertesine çıktığı M/Y.Savarona’da 56 gün kalan M.K.Atatürk 25 Temmuz 1938 gecesi fenalaştı, sabahı bekleyemedi; oturduğu koltuğu ile Dolmabahçe’ye alındı. Çok, çok sevdiği “çocuğum” dediği M/Y.Savarona’ya bir daha dönemedi. Ve 3.5 ay sonra vefat etti.
Bu gemi, “Anıt Gemi” veya “Müze Gemi” olarak onarılıp donatılarak Dolmabahçe önlerinde tarihi yerini almalıdır. İktidar, muhalefet ve STP. Kuruluşları ortak duyarlılık paydasında birleşmeli ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır. M/Y.Savarona demek, Atatürk demektir.
II – Yavuz Muharebe Kruvazörü (SMS.Goeben) Dünya tarihinin en uzun ömürlü (hizmet vermiş) muharebe kruvazörlerinden biridir. Halk dilindeki adı ile Yavuz Zırhlısı (15 ana bölme, 7 güverte, nikel çelik Krupp ürünü zırhı ile…) tanınıp bilinir.
Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşıyan gemi.
5 milyon Osmanlı altınına satın alınan gemi.
1950’de kadro dışı kaldı. Nerede ise çeyrek yüzyıl Gölcük’te Poyraz Rıhtımı’nda sahile kıçtankara atıl vaziyette bekledi. 7Haziran 1973’de yapılan merasimle Gölcük’te o zamanki MKE’nin söküm yeri olan Başiskele’ye çekilerek, sökülüp parçalanmaya götürüldü. Gölcük Poyraz Rıhtımı’nda iken defalarca gezdim, geçmişi deniz zaferleri ile dolu muhteşem zırhlının güvertelerini köprüüstünü heyecanla irkilerek dolaştım.
İşte bu gemide Kartal İstimbotu gibi mutlaka Anıt Gemi olarak onarılıp yaşatılmalı idi. Yeryüzünde benzerlerine bir bakın: Rusya (Mareşal Kutuzov- Novorosisk’te gördüm / St. Petersburg -Avrora), Yunanistan (Atina Pire – Averoff), Amerika (USS. Missouri – Nisan 1946’da Büyükelçi Münir Ertekin’in naaşını İstanbul’a getiren ağır muharebe kruvazörü), İngiltere ( Londra – Cutty Sark / Portsmout – HMS. Victory ), İsveç (Stockholm – Vasa )…bunlardan birkaçı…
Yavuz’un hurda olarak satılması o dönem iktidarları (Naim Talu ve Ferit Melen hükümetleri) ile Ankara’da Barbaros’un koltuğunda oturanların tarihi hatası olarak anılıyor ve öyle de anılacak. Zira her şey para değildir. Aynı durumu bari M/Y.Savarona’da yaşamayalım.
III – Kartal’ın hurda teknesi, gene hurda fiyatına 49 / 51 Film Prodüksiyon Ltd.Şti. tarafından satın alındı. Şirketin belgesel yapımcısı Serkan Koç 19 Mayıs 2019’da 100’üncü Yıl için hazırlayıp halka sunacağı Mustafa Kemal ATATÜRK filmi ve Kartal İstimbotu belgeselini tamamlamaya çalışıyor. Restorasyon süresince birkaç kurum ve kuruluş gibi tam destek verdiğini işittim, ne mutlu onlara “Ne mutlu Türküm diyene”.