Necdet SEVİNÇ
Öyle bir ünvân verilmiş olmasaydı bile, Atatürk zaten Türk Ordularının Başkomutanı ve Türk Milletinin başbuğu değil miydi?
Öyle ise Turgutlu Belediyesi’nin diktirdiği Atatürk heykelinin kaidesindeki başbuğ kelimesine takılıp kalmanın ve “Atatürk başbuğ değildir, başbuğları Atatürkleştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir” gibi telaşlı feryatlarla bir bardak suda fırtına koparmaya kalkışmanın mânâsı ne?
Hiç kimsenin başbuğları Atatürkleştirmek gibi bir iddiası yok ki… Olmaz ki… Olsa da ciddiye alınmaz ki…
Hem efendim; “şahsî menfaatlerini müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhid eden iktidar sahipleri” Atatürk’ü de, onun kutsal devletini ve asil ideallerini de her gün yerden yere vurup, paspas gibi çiğnerken; ilkelerini Gazi’nin tespit ettiği Türk Milliyetçiliği’nde birleşmesi gerekenlerin güç bela kurdukları köprüleri berhava etmeye kalkmak, ondan intikam almaya yeltenenlerin ekmeğine yağ sürmeyecek midir?
Öyle zannediyorum ki Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı sayın Ertuğrul Kazancı da benimle aynı hassasiyeti paylaşmaktadır.
Atatürk başbuğ değilmiş.
Kelimeler zaman içinde mânâ değiştirirler. Bu kelimenin kazandığı yeni anlama göre Atatürk başbuğdur!
Bakın ne diyor şair:
Önde yalın kılınç Türkmen Başbuğu
Ardında Oğuz’un ellibin tuğu
Andırır Altay’dan inen bir çığı
Ya Allah, Bismillah, Allah-u Ekber!
Malazgirt Meydan Muharebesini anlatan bu destandaki başbuğ ‘En büyük, Türk komutanlarından ve en büyük Türk sultanlarından biri olan Alparslan Gazi’dir.
Bu unvan Atatürk için de kullanılmıştır. Nadir Nadi, 11 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet’te Atatürk için “Ebedi başbuğumuz” demiştir. Aynı tarihli Cumhuriyet’in manşeti de şöyledir:
“O, fıtratın başkumandan olmak için yarattığı dahi bir şefti. Bütün askerlik hayatında hiç yenilmez ve daima muzaffer bir başbuğ olmuştur”
11 Kasım 1938 tarihli Ulus Gazetesi’nde onun kaybı “Başbuğlar yetiştirilmezler, onlar başbuğ hasletleriyle doğarlar” başlığı altında verilmiş ve Atatürk için “En büyük Türk başbuğu” ifadesi kullanılmıştır.
Bu sıfat sağlığında da kullanılmıştır onun için. Bakınız Mustafa Selim İmece ne yazıyor:
“… Gazi’nin yanına girerken beni başa geçirdiler. Sorduklarına sen cevap ver dediler. Öyle yaptık. Vali bizi takdim etti. Ellerini öptük. Sual sormasına meydan vermeden ‘muhterem kurtarıcımızı ve başbuğumuzu hem Kastamonu’da karşılamak hem de İnebolu’ya davet etmek için geldik’ diye söze başlarken Vali Fatih Bey sözümü tamamladı:
– İnebolular sizi, en büyüğümüzü memleketlerine davet ediyorlar, şeref vermenizi istiyorlar.”
Sevgili dostum üstad Muhiddin Nalbantoğlu yazdı. Ben kısa bir ilâve yapmak istiyorum. Bütün bu anlattıklarımdan başka Atatürk, Türk İzci Ocağı’nın kendisine verdiği başbuğ ünvânını şu telgrafla kabul etmiştir:
– Vatana yüksek seciyeli ve metin ruhlu gençler yetiştirmesini temenni eylediğim İstanbul Türk İzci Ocağı’nın başbuğluk teklifini büyük bir hissi-i iftiharla kabul ediyorum.
Demek ki?
Demek ki Atatürk başbuğmuş.
Atatürkçüler, Atatürk’ü tanımazsa halka nasıl tanıtacaklar?