Ali BADEMCİ
Ne yazık ki onu bizler dahi anlayamadık! Mutlak olarak zinâ evlâdı mandacı zihniyet ve mukalid İslâmcılar “Dansöz oynatıyor, içki içiyor” diye beyannameler dağıttılar! Şimdi bunlara müridlik edenler, sayfa paylaşan gafiller veya maksatlılar var! Ülkücülükten dem vuruyor, sizleri saflarına çekmek istiyorlar! Ülkücü Alparslan Türkeş’in fikirleri ve dâvâsının dışına çıkmaz.
Aslında bugün yazı yazmak günüm değildi; mâlum yarın da Perşembe’ye kadar sürecek uzun bir yolculuk var! İstiyorum ki bir yazı en az üç gün ekranda kalsın! İnternet medya yazılı basın gibi değil, insanlar müsait olduğu zamanlarda ancak bilgisayar başına oturuyorlar; hoş şimdi akıllı telefonlar da bu işi yapıyor ama yine siz benim dediğimi yabana atmayın! Çok zor değil istesek her gün dolu dolu bir yazı yazabiliriz! İyi takib ediyorsanız zaten netice de ona geliyor! Yazmaktan usanmam; okuyan ve isteyen olduğu müddetçe; hele bu sıralar böyle bir muhaberata hepimizin ihtiyacı var!
Bugün 4 Nisan 2016; biz ülkücüler için elbette çok önemli bir gündür; Başbuğ, Aziz Başbuğ, Ölümsüz İnsan, Efsane Türkçü, Asrımızın Kürşadı, Tarihimizin Bilge Kağanı; Hacı Alparslan Türkeş’nin ebediyete ve o fâni âleme göçünün on dokuzuncu yıldönümü! Zaman ne çabuk geçer, yıllar ne kadar hızlı eskirmiş! Anadolu yollarında, bayırlarda 1965-1980! Mamak mahkeme günleri, hastahane eziyeti, 4,5 yıl zindan hayatı ve böyle bir Nisan günü, 9 Nisan 1985 günü evlâtlarına kavuşmuş bir baba! Bu kadar zülümden sonra iç isyanlar, ihânetler, kafa tutanlar, terk edenler, işbirlikçilerle beraber bühtan atanlar, ispiyon yapanlar, provakasyon kuranlar! Hey yavrum hey! 4 Nisan 1997 ebediyen göç! 80 yıllık koca bir ömür: Türküm, Doğruyum, Çalışkanım; Ne Mutlu Türküm Diyene! Hepsi bundan ibaret değil miydi? Ve Ötüken’de göklere arş eden, Göktanrı’den bir dilek; Üstte Gök Çökmedikçe Yerde yer Delinmedikten Sonra Senin İlini ve Töreni Kim Bozabilir? Ve Atsız Usta; Ey Türk Titre Ve Kendine Dön! Demedi mi?
Sizce bunlar hâmaset mi hakikat mı? Varsın herkes hâmaset desin, hattâ ne derse desin:
Bilsin cihân ki ben bu cihânın nesindeyim,
Bir ülkünün mehâbetinin zirvesindeyim.
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,
Ben ırkımın şeref taşan efsânesindeyim.
Herkes bir özleyişle yaşar… bende öylece
Altaylar’ın ve Tanrıdağ’ın çevresindeyim.
Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
Son menzilin hüzün dolu kâşânesindeyim.
Artık vedâ zamanına pek fazla kalmadı;
Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim…
İşte bu kadar; işte ömür dediğin bu, hayat dediğin bu, elbette inişli çıkışlı çilelerle dolu olacak! Tanrı en sevdiği kuluna en büyük azabı çektirirmiş derler! İşte Alparslan Türkeş da böyle, biz de böyleyiz!
Küçücük ufacıktık, yüzümüzde tüy bitmemiş, Anadolu’nun engin ve mânâ yüklü mayasından oluşmuştuk! Elbette Edebali idik; Ertuğrul, Osman olduk! Yesevi idik, Baba İlyas olduk; Hz Mevlâna olduk; bozkırlarda Hacıbektaş olduk! Fatih olduk İstanbul fethettik; Yavuz olduk Hz. Peygamber emanetine yüz sürdük, Kanunî olduk kılıç kuşandık, kurallar ve kanunlar koyduk! Cengiz Han’a ordu olduk kendi kendimizi boğazladık; l Emir Timur olduk dünyayı çiğnedik, lâkin kendi diktiğimiz ağaçları da söktük! Şah İsmail ile Yavuz arasında fark var mıydı? Kızılbörk giyerek İran ve Anadolu’da Kızılbaş, Türkistan’da Kırgız olduk! İmparatorluk batırdık ama Çegan Tepesi’nde canını milletine veren Enver olduk!
Var mı böyle büyük, dev; fakat çevrelerinde sofra bekçisi küçük adamlar barındıranlar! İşte Alparslan Türkeş bu zincirin son halkasıydı! 1922’de Mustafa Kemal’e Enver Paşa’nın şehadet haberini vermişler de “Ah çok yiğit adamdı” demiş! İşte Türkeş de böyle, o tesadüfî bir insan değil elbette Mustafa Kemal’di! Ne yazık ki onu bizler dahi anlayamadık! Mutlak olarak zinâ evlâdı mandacı zihniyet ve mukallid İslâmcılar “Dansöz oynatıyor, içki içiyor” diye beyannameler dağıttılar! Şimdi bunlara müridlik edenler, sayfa paylaşan gafiller veya maksatlılar var! Ülkücülükten dem vuruyor, sizleri saflarına çekmek istiyorlar! Ülkücü Alparslan Türkeş’in fikirleri ve dâvâsının dışına çıkmaz! Alparslan Türkeş’e şahsi de husumeti olanlara ülkücülerin de derin bir kin, öfke ve nefreti olması ancak onun ruhunu muazzez eder! Alparslan Türkeş uşak İslâmcı değil, başı dik, içi ve dışı temiz, Hacı Türkeş’dir! Böyle bir ünvanı sahiplenmekten de korkmayın, yılmayın, utanmayın! Öyle görüşler de muzur adamlara, maksatlı insanlara aittir!
İşte bu duygularla Alparslan Türkeş’e ülkücülerin şahsında ve dualarınız ile rahmet diliyoruz! O daima gönüllerimizdeki mümtaz mevkide yaşamaya devam edecektir! Onun şahsı ve düşünceleri, her türlü siyasi, ekonomik, dinî görüşlerin dâima üzerindedir! “Türkeşçi” olmanın ve öyle kalmanın hiçbir itici tarafı yoktur! Yaşasın Türklük, Yaşasın Ecdadımız, Varolsun Milletimiz, kahrolsun düşmanlarımız, Varolsun Başbuğumuz, canımız! Tanrı Türkü Korusun.
Muhabbetle.