H. Nurcan YAZICI
İsterdim ki ANDIMIZ ve MİLLİ değerlerimiz siyaset platformunda değil, EĞİTİM kurumlarında tartışılsın ve gereği neyse o yapılsın. Bırakın sahip çıkılmasını, Danıştay’ın Andımız kararını bozmak için “Yürütmeyi durdurma kararı” istemek Millî Eğitim’e düştü. Hâlbuki çocuklarımıza Milli benlik, amaç ve ilke kazandırılması adına, ANDIMIZA en önce MİLLİ Eğitim sahip çıkmalıydı.
Ne yazık ki bu duyarlılık içinde olunamadığı gibi önemli bir konunun, (yürürlükteki 1982 Anayasasının 66. Maddesinde) “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” tanımı yapılmışken, sözde hukuki yönden tartışılmasına ve siyasi söylemlerin içini doldurmak için kullanılmasına seyirci kalındı.
Ülke bütünlüğü ile ilgili ciddi endişeleri olan bir eğitimci olarak, ANDIMIZIN söylenmesi, MİLLİ değerlerimizin yaşatılması ve neden siyasetin dışında kalması gerektiğini anlatmaya çalışayım.
Millet, ortak değerleri olmayan, amaçsızca bir araya gelmiş insanlardan oluşmaz. “Dil, din, tarih ve ülkü… gibi” ortak değerler etrafında yan yana gelinerek, gösterilen milli irade neticesinde Millet olunabilir ancak. Elbette bu yetmez. Birlikteliği pekiştirmek ve devam ettirmek içinse, insanların sahiplenme ve aidiyet duygularının beslenmesi gerekir.
Mesele MİLLİ değerler, ülkü sahibi olma; sahiplenme ve kendini o topluma ait hissetme (aidiyet) duygusu.
Burada ortaya çıkan duygu bir bağımlılık ilişkisi, kendi gibi olmayanı yok sayma değildir. Aidiyet duygusu temelinde, “Sosyal ve Duygusal birliktelik” barındırır. Kişide kimlik, yaşadığı topluma karşı sorumluluk ve güven oluşturur.
Aidiyet başlangıç değil sonuçtur.
Bireyin içinde yer aldığı toplumla uyumlu ve sağlıklı bir etkileşim kurabilmesi için sosyal ilişkilerin rolü ve ait olma duygusu çok önemlidir. Bu duyguya sahip olmayanlar kendilerini psikolojik, sosyal ya da kültürel olarak bir “yere” ait hissetmedikleri için “duygu boşluğu ve kimlik problemi” yaşarlar. Kolay kolay yaşadıkları toplumla bütünleşemezler…
Aidiyet duygusu ve ülküler insanları bir arada tutan “çimentodur.”
Yaşadığınız toplumda oluşturduğunuz sosyal bağlarınız, diğer insanlarla aranızda bir gönül bağı kuracaktır ki, bu da sizi “ben değil biz” noktasına taşıyacaktır.
Biz olmak toplumu uzlaştırır, sağlıklı kılar. Bu bağlamda özellikle eğitim kurumlarının, bu duyguyu güçlendirecek söylemleri ve davranışları desteklemesi, beslenmesine katkı sağlaması çok önemlidir.
Bu değerlendirmeleri göz önüne alarak, toplumu birinci dereceden etkileyen Milli Eğitimin üzerine düşeni yapması; çocukların gelecekteki güven, sevgi, saygınlık, kendini gerçekleştirme ve kimlik kavramını göz önüne alarak, aidiyet gereksimini daha ciddi bir biçimde ele alması, ANDIMIZA ve toplumu birleştiren değerlere sahip çıkması gerekir.
ANDIMIZIN ve Milli değerlerimizin okullarda uygulamalı olarak çocuklarımızın yaşamına katılması önemlidir.
Büyük önder Atatürk gençliğin bu aidiyet duygusuna güvenerek, onlara ülke geleceği gibi büyük bir sorumluluk ve amaç vermişken, bugün bu duygunun olgunlaşmasına katkı sağlayacak değerlerimizin tartışılıyor olması başta siyasetin samimiyetsizliği sonra da aydınların duyarsızlığıdır.
Bilmeleri gereken; “Türk Milleti” TÜRK kimliğinde birleşerek, bir bütünlük ortaya koyabilir ve ancak o zaman geleceğine umutla bakabilir.
Sonuç olarak; Bilin ki, Farklılıklar ancak bir bütünlük ve güven ortamı içinde ortaya çıkıp yaşanabilir. MİLLİ değerlerimiz toplayıcı ve bütünleştirici, kaderde, kıvançta ve tasada bir olmanın ifadesidir. “Ne mutlu Türküm diyene” özdeyişi ise bir bütünlüğün haykırışıdır.