Bülent Vedat AYDEMİR
1974 yılıydı. İ.İ.T.İ.A Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu 3. Sınıf Haziran dönemi sınavlarına hazırlanıyordum.
Yoğun ders çalışmalarından sonra biraz “kafa dağıtmak” için genellikle Türkçü Ömer Seyfettin’in Hikâyelerini okurdum.
O yıllarda Beyazıt’taki Sahaflar çarşısında ve “Beyaz Saray” zemin katında bulunan yayınevlerindeki kitaplara bakardım. Beyaz Saray’daki bir kitapçıdan “KENAN HULUSİ-HİKÂYELER” (Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı yayınları-1973) kitabını almıştım. Kitabın sayfalarına üstünkörü bakarken 67-73 sayfalarındaki “Burmalı Apolet” başlıklı hikâye dikkatimi çekmişti. Yurda (Edirnekapı Öğrenci yurdu) gittiğimde ilk işim o hikâyeyi okumak oldu.
***
Hikâye’de Çanakkale Harbi sırasında geçen bir olay anlatılır.
Çanakkale İntepe mevkiindeki Türk kuvvetlerine Alman subayları komuta etmektedir.
Ağır bir Alman topunun Çimenlik denen mevziden stratejik önemi olan İntepe’ye nakledilmesi gerekmektedir.
Alman subaylar ve mühendisler topun götürüleceği güzergâhı incelerler. Kontrollerden sonra bir vinç ve bocurgat isterler. Ama vinç yoktur. Alman mühendis Şnayder çaresiz kalır ve Almanya’dan vinç istemeye karar verir. Ancak vinç’in gelmesi on gün sürecektir.
“Halbuki Erkanıharbiye’nin en çoğu kırk sekiz saat vakti vardı ve İntepe’den açılacak vakitsiz bir ateş barajından başka, ihraç kuvvetlerine karşı başka hiçbir ateş daha fazla müessir olamayacaktı.”
Türk Subaylarından Cevat Paşa’nın aklına Ramazan Ağa gelir ve Alman subayına “ bir de Ramazan Ağa’yı dinleyelim belki bir çaresini bulur” der. Alman subay çaresidir ve teklifi kabul eder.
“Ramazan Ağa seksenli bir ihtiyardı. Göğsüne kadar inen beyaz sakalı ve uzun boyu ile Nizam-ı cedit ordusunun son zabitlerinden biriydi.”
Top ve tüfeklerin tamir işlerine de bakan bir istihkâm teknisyeniydi.
Türk kumandan topun taşınması gerektiğini Ramazan Ağa’ya anlatır.
Ramazan Ağa kısa bir cevap verir.
— Pekâlâ paşam, madem ki emrediyorsunuz yaparız!.
Bu konuşmanın devamını Kenan Hulusi’nin kaleminden izleyelim.
Subaylardan biri:
— Ramazan Ağa, diye ilerledi. Yahu bu toplar, Çimenlik’ten İntepe’ye gidecekler!
— Pekâlâ yaparız!..
Bir Başka subay daha ilerledi:
— Ramazan Ağa iyi düşün bir, dedi. Çimenlik’ten İntepe’ye diyoruz.
– Pekâlâ paşam, evvel Allah yaparız işte…
Müstahkem mevkii kumandanı ve birkaç subay daha fazla ısrar etmediler.
—Sen bilirsin Ramazan Ağa, dediler Götürmek için ne istiyorsun bakalım?
– Hiç!.. Bir tabur asker yeter paşam!.. Biraz halatla biraz da kütük verirseniz..
Ramazan Ağa’nın istekleri temin edilir.
Ramazan Ağa Kalasları rendeler ve yağlar; uçlarına iki halka takar, halkalara da iki kalın halat geçirir. Yarı bellerine kadar soyunmuş Türk askerleri halatların yanlarına sıra halinde dizilirler.
Ramazan Ağa:
— Hey!.. Arkadaşlar! Hazır mısınız? Diye ilk komutu verir.
– Hazırız!.. Diye bağıran Türk askerleri topu çekmeye başlarlar.
Bir müddet sonra askerlerin yorulmaya başladığını hisseden Ramazan Ağa:
— Hey erler! İçinizde karı kız varsa dışarı ula!.. diye haykırır.
Askerler topu daha güçlü çekmeye başlarlar..
Ramazan Ağa tekrar haykırır:-
– Hey askerler! Çeken çekmeyenin anasını!..
Askerlerden Ahmet Mehmet’e sorar:
— Ramazan Ağa’nın ne dedüğünü duyuyon mu? Ahmet:
—Duyuyon, dedi. Sende duyuyon mu Mehmet?
—Duyuyan ya?
—Ne diyo ula!..
—Çeken çekmeyenin anasını diyo!.
—Yapsın mı ula!.
—Yapsın ula!.
—Yapsın ula!..
Gece yarısına doğru yol yarılanır. Nöbetçi subay sorar:
— Nasıl gidiyorlar?
—Hiç paşam.. Kolağası aynı şeyi söylüyor.. “Çeken çekmeyenin anasını” diyor. Bu gidişle yarın sabah İntepe’ye ulaşacaklar!..
Ertesi sabah bu ağır top İntepe’ye monte edilir.
Bu top yirmi dört saat sonra Sedülbahir’deki İngiliz cephaneliğini havaya uçuran toptur.
İki gün sonra müstahkem mevki kumandanı Ramazan Ağa’yı çağırır.
Erkanıharbiye’nin kendisini taltif etmek istediğini söyleyerek bir dileği olup olmadığını sorar.
Ramazan Ağa para mükâfatını reddeder ve kurumuş ince parmaklarından birini omuzlarındaki apolete doğru götürerek:
— Bu değişecek, der. Burmalı olacak!..
Kenan Hulusi’nin dediği gibi:
Hay Koca Ramazan Ağa Hay!…