ANNEMARİE SCHİMMEL (CEMİLE BACI) I
A. Yılmaz Soyyer
“Doğu’dan Batı’ya” Annemarie Schimmel’in hayat hikayesini yazdığı 460 küsur sayfalık bir kitap. Bu kitap Türkçeye yeni çevirildi; bu güne kadar hakkında yapılan çalışmalar da elbette sınırlı bilgiyle kalmıştı. Sufî Yayının mütercimi doğrusu çok başarılı bir çeviri yapmış. Bu otobibliyografik eseri kendi çalışmalarımız için okurken özetledik. Özeti bile çok uzun tuttu u yüzden de iki bölüm hâlinde yayınlamaya karar verdik. Bu çok mühim şarkiyatçının hayatı gençlerimiz için önemli bir rehberlik görevi yapacaktır. Bu ilk bölüm büyük şarkiyatçının Türkiye’ye gelmeden önceki hayatını anlatmaktadır.
***
1922 yılında Almanya’da doğan çok önemli bir Şarkiyatçı ve türkoloğumuzdur. Erfurt isimli orta büyüklükte bir şehirde bir telgraf memurunun kızı olarak dünyaya gelmiştir. Hem baba hem de anne şiire ve edebiyata meraklıdır. Protestan mezhebinin mutedil ve çevreye daha ılımlı din anlayışı âilenin her tavrında sezinlenmektedir. Babanın kütüphanesinde Hint, Arap ve İran kültürüne dair çok sayıda tercüme de bulunmaktadır.
Schimmel âilenin, tek çocuğudur ve merak duygusu bütün hayatını yönlendiren bir şahsiyettir. Sınıfları çoğu kez atlayarak devam eden bu harikulâde kız daha 15 yaşındayken özel bir öğretmenden Arapça dersleri almaya başlar. Eğitim devam ederken Hitler Almanya’da iktidar olmuş ve II. Dünya savaşı da çıkmıştır. Liseyi 15 yaşında bitirir ama NAZİ gençlik örgütünde staj yapması gerekmektedir. Çok zor şartlarda bir fabrikada stajını yapar. Üniversite’ye Şark dilleri okuma arzusunda olsa da bu Hitler iktidarı tarafından hoş görülmemektedir. O da Biyoloji okumak için müracaatta bulunur. Berlin Üniversitesinde 6 saat temel biyoloji dersi üzerine Arapça ve Farsça dersleri almak ister. Ernst Kühlel’den İslam sanatları okumak için müracaat edince hocası “bırak bu biyoloji saçmalığını hemen Farsça ve Türkçe öğren, seni asistan olarak alacağım” deyince durum değişir. Artık Annemarie Schimmel’in Cemile Bacı olmaya yönelik yolu açılmıştır.
Annemarie von Gabain en sevdiği hocalardan biri olmuştur. Sadece üç öğrenci, bir Ukraynalı, bir Mcar ve Schimmel Türkçe dersini almaktadır. Gabain Çince’den Türkçeye geçmiştir ve Türkçe’yi bütün Türkî toplulukların lehçeleriyle bilmektedir. Bir müddet sonra hocası onakendisine Meryem Aba deme izni vermiştir. Ve ona “Sen İslam mistiğine çok dalma ayık kal” demektedir. Schimmel Nur Baba romanını çevirince Gabain çok kızar, çünkü din ve erotizim ona göre yan yana olamayacak hususlardır. Bunun tam tersi olarak ikinci baskı esnasıda yayınevi hiç erotizm olmadığı için yayınlamak istemez. Gabain Nazi Partisi üyesidir ve savaştan sonra başı bir hayli de derde girmiştir.
Schimmel hocası Schaeder’e Rumî’nin mesnevîsini okumasının doğru olup olmayacağını sorar, o ise Nicholson’un yaptığı Divan seçkisini okumasını tavsiye eder; bir de Hallac’ın Aşkı isimli bir eseri öneriri. Onun Şark kültür dünyasına tamamen dalışını bu iki eser temin edecektir. Çocukluğunda işitttiği “insanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar” sözünün devam eden etkisi üzerine bir de Hallaç’ın “Öldürün beni ey dostlarım, zira sadece ölümdedir bana hayat” sözü eklenmiştir.
Ekim 1941’de doktorasını “Geç Ortaçağ Mısırında Halife ve Kadı” adlı çalışmasıyla verir; bunun üzerine Türk telgraflarını deşifre ile ilgili bir memuriyete geçer. Çalışanlar arasında yaşlı bumert bey kendisine sürekli olarak Schimmele demektedir, bir gün “Cemile” deyince daha sonra pek çok yerde kullanacağı Cemile ismi de konulmuş olur. Savaş da bütün hızıyla devam etmektedir ve bu bombardımanların altında Schimmel’in ilmi çalışmaları sürmektedir. 31 Mart 1945’de doçent imtihanına girer; ertesi gün telgraf deşifre şubesiyle birlikte kamyonlara bindirilerek bir meçhule götürülür ve babasını son defa görüşüdür bu. Doçentliği de sonraya kalacaktır.
Savaşı kaybetmişlerdir, Amerikan askerleri onları teslim alarak Marburg’a götürmüşlerdi, çok nazik davranıyorlardı. Herkesin ailesinden ölenler vardı, Ruslar da doğu bölgelerine girmişlerdi. Kaldığımız yerde rahattık, Yunan edesbiyatı okuyorlardı, hatta o İslam anlatıyordu. Schimmel yazın Berlin’den mektup alır, annesinin sağ olduğunu ama babasını kaybettiğini öğrenir.
Amerikalılar onları tahliye eder etmez kömür vagonlarının üzerinde bin bir güçlükle Essen’e ulaşıyorlar. Uli teyzesi onu elbiseleriyle beraber küvete sokarak temizlenmesini temin eder. Sonra Aurich’de Mia teyzenin yanına gider, onun çalıştığı kütüphanenin düzenlenmesine yardımcı olur. Daha sonra Doğu Frizya kültür festivalini planlarlar. İngiliz işgal kuvvetlerinden ödünç aldıkları bir arabayla Doğu Frizya’yı dolaşarak, şâirleri, ressamları, sanat eseri tacirlerini ve heykeltraşları topluyorlar. Büyük bir sanat şöleni düzenlerler.
Yarım kalan doçentliği için 12 Ocak 1946’de Marburg’da yapılır; “İslam Mistiğinin Ana Şahsiyetleri” üzerine bir takdimde bulunur.
Berlin Devlet Kütüphanesi’nin önemli bir kısmı Marburg’aa kaydırılır. Schimmel boş zamanlarının çoğunu kütüphanede geçirmektedir.
Nazizmden arınma süreci meslektaşları arasında inanılmaz gerginliklere sebep olmaktadır. Toplama kampları hakkında pek az bilgileri vardır, insan yakılan fırınları ise yeni öğrenmişlerdir. Yeni kurulan hükümet bütün bunları hem de ayrıntılarıyla açıklamıştır. Schimmel savaş zamanının açığını kapamak için meslektaşlarının derslerine de öğrenci gibi girip dinlemektedir. Bu arada İlahiyatçı akademisyen Heilerin evindeki şapelde verdiği vaazlarına katılmakta hatta onları dikte etmektedir. Heiler,Hristiyanlığın mistik tarafını teşkil etmektedir ve Evanjelik Katoliklik idealinin peşindedir, chimmel de kendisini bu anlayışa yakın hissetmektedir. Heiler bununla birlikte Upanişadlar üzerine de çalışmakta Hint mistisizmini araştırmaktadır.
Almanya’da ilk dinî ilimler doktorası da kendisine verilir: Dr. sc. rel…. Tez konusu “İslam’da Mistik Aşk”dır. Kilise, ileride bir Müslüman araştırmacıya da bu unvanın verilebileceğini düşünerek “dr.sc.rel”i kaldırır.
Heiler’in dostlarından biri de kadın ilâhiyatçılardan Marta Tamm-Götlind idi ve bu hanım kadınların da rahip olarak tâyin edilmesi gerektiğini savunuyordu. O Schimmeli 1949 senesinde Stocholm’da düzenlenen “Barış v Özgürlük” kongresine davet etti. Ancak Amerikalılar bu isimde bir kongreyi komünist propaganda olarak yorumladıklarından Schimmel’in seyahat izni kongre bittikten sonra eline geçti.
O yine de İsveç’e gider ve Marta’ya verilen doktora törenine katılır. Yıllar sonra (1986) Ona da Uppsala İlahiyat Fakültesi’nde fahrî doktora pâyesi verilir.
Heiler’in evinde rastladığı misafirlerin arasında Gerardus van der Leeuw da vardır. Gerardus van der Leeuw, “Din Fenomolojisine Giriş” adı altında bilinen yazsısı çok meşhur Groningenli meşhur din tarihçisidir. “Hollandalılar, harpten hemen sonra bu kadar çok Alman meslektaşın kongrede arz-ı endam etmesini nasıl kabullenecekler?” sorusu zihinlerde yer ediyordu Anlaşıldı ki herhangi bir endişeye mahal yokmuş. Kongre fevkalade huzur dolu ve hatta dostane bir iklimde tertip edilebildi. Orada kimler yoktu ki? Antik mitoloji uzmanı Kari Kerenyi ve Kabala âlimi Gershom Scholem. Gershom Scholem da yine oradaydı. Scholem, esas itibari ile Selanik’te yaşayan şu acayip Dönmelere merak sarmıştı. Bunlar aslında “Sahte Mesih” Sabbatay Zwi’nin (1626-1676) takipçileriydi. Sabbatay Zwi, mahpushanede hayatının sonuna doğru İslam’a ihtida etmiş ve müntesipleri de ona bu yolda katılmışlardı. İmanı kavi Müslümanlar tarafından nefret edilen bu dönmeler, fevkalade enteresan mistik bir dindarlık anlayışını da beraberinde geliştirmişti. Anadolu mutasavvıfı Yunus Emre’nin bestelenmiş şiirleri ile Yahudi geleneğinden kalma unsurları telif etmekten de haz alırlardı. Scholem, o zamanlar Sabatay Zwi’nin biyografisini hazırlamaktaydı ve böylece parlak bir eser husule gelmişti.
Yine bir diğer âlim, Başkırt asıllı Türkolog Profesör Zeki Velidi Togan, Almanya’da kısa bir süre ikamet etti; ama asıl İstanbul’da aktifti. Togan, I. Dünya Savaşı’ndan sonra kısa süreliğine de olsa bağımsızlığına kavuşan Başkırdistan’ın devlet başkanı olmuştu. Konuşma metnini toparlamak için Schimmel’i yemeğe davet etti, yemek bittikten sonra da dişlerini bir kutuya koydu ve dedi ki: “Vuruyor da.” Lâkin bu hal, onun âlimliğine halel getirmediği gibi nüktedanlığını da hiç eksiltmedi.
Kongrenin en önemli karşılaşması Louis Massignon ile Schimmel’in buluşmasıydı. Annemarie Schimmel, onun, Hallaç hakkındaki eserini, daha öğrenci iken heyecanla ve bir o kadar da meşakkatle didik didik etmişti. Massignon tepkilere maruz kalmak bahasına da olsa ezilenlerin (mesela Cezayirliler) davasına sahip çıkardı. Dua cemaatleri teşkil eder; Hristiyanlar’ın ve Müslümanların kutsal bildiği mekânlara, dini geziler düzenlerdi.
Bir müddet sonra sonra Amersfoort yakınında Oude Loo’da bir başka kongreye davet edilmişti; Konu, “Mistizism ve Gnostsizm” idi. Tam o sıralarda Kraliçe Juliana, en küçük kızının şifası için, bir şifacı kadın olan Greet Hofmans’a başvurmuştu. Kraliçe aynı zamanda ezoterik konularla ilgili toplantılar düzenlenmesini istiyordu. Davet edilenler arasında tuhaf insanlar vardı. Schimmel, sadece meşhur olanlardan Gnostsizm uzmanı Gilles Quispel’i hatırlamaktadır. O da Mevlânâ hakkında konuşmuştur. İlerleyen zamanlarda Hollanda’ya birçok kere gitmiştir. Mesela bir defasında, Rûmî’nin 1973 senesine rastlayan 700. vuslat yıldönümü programına katıldığında görmüştür ki, Rûmî hayranı aristokrat hanımefendiler, onun Farsça yazdığını dahi bilmemektedirler.
Bu tecrübe onda, batılı sufılere karşı bir hayli şüphe ve istifham uyandırmıştı. Bu şüphe ve istifham, ABD’de daha da derinleşti ve en nihayetinde İdris Şah’ın kitaplan, pazarı istila edince en üst seviyeye ulaşmıştı. Bu kitaplarda, bir sufinin edebi, tasavvufî çileye talip olması, arayışı, şekerli su misali dünya eğlencesine dönüşüyordu.
Schimmel, ilk defa, Basel’den bir Fritz Meier ile tanışır. Yazdığı ilk kitapları ile İslam mistisizminin muhkem bir uzmanı olduğunu ispatlamıştır. O küçük ve narin, lâkin ok gibi delip geçen bakışları ile bu genç hanım, meslektaşını süzüyor ve sanki takdire şayan bir şekilde onu değerlendiriyor gibidir. Birçok insanın nezdinde soğuk, mesafeli ve ters olarak kabul edilen Meier, aslında bir mükemmeliyetçidir. Namütenahi ve esaslı bir bilgi hâzinesine vâkıftır. Birinci sınıf bir filolog olmakla birlikte felsefe ve tarih konularında da aynı derecede ihatalıdır. Arapça ve Farsçanın en hassas kaidelerini dahi bilmekte, en garip ve tanınmadık el yazmalarını çözümleyebilmektedir. Hiçbir zaman yalnız Filoloji ile iktifa etmemektdir. Filolojinin, bir metni anlama bakımından temel bir ilim olduğunu bilmekle birlikte esaslı ve sağlam bir tarihi tezekkürü de talep etmektedir. Mevlânâ’nın babası Sultanü’l Ulema’nın yaşadığı namütenahi ledünnî tecrübeleri analiz edebilmiştir. Hâlbuki meşgalesi dışında istirahate çekildiğinde, nefis yemeklerin, iyi şarabın ve müziğin de aşinasıdır.
Schimmel, Fikrim wa Farın (Fikir ve Sanat) adlı dergiyi çıkarttığı yıllarda yolu da sık sık İsviçre’ye düşmektedir. Zira bu Arapça Kültür Dergisi’nin yazı işleri kurulu, Zug Kantonundaki Untertrâgeri şehrindeydi. Bu sayede önceleri, transit geçişleri esnasında; ama daha sonraları ayrıntılı bir şekilde ve derinlemesine Zürih’i tanıma fırsatı oluyordu. Rietberg Müzesi onun için; konuşmalar yaptığı, her zaman o güzel İslam! sanat eserlerini temaşa edebilme bahtiyarlığına nail olabildiği bir cazibe merkezi olmuştu. Sociöte Turco-Suisse (Türk-İsviçre Cemiyeti) de on sık sık davet ederdi.