
Safter TANIK
Siyaset; bir fikre dayanır, bilgi-tecrübeyle değer kazanır, hedef- strateji ve taktikleri içerir. Hamle, karşı hamle özelliği ile de bir satranç oyununa benzer.
Hamle yapan; karşısındakinin hamle, hatta müteakip hamlelerini düşünmek zorundadır. Yani karşısındakinin strateji ve taktiklerini bilmesi ya da doğru tahmin etmesi gerekir. Aksi halde “Mat” olur.
Öyle ki 2007’de “Cumhurbaşkanını halk seçsin” denildiğinde, bunun başkanlık sistemine gideceğinin bilinmesi gerekirdi. Bunu göremeyen siyasetçiye de “siyasetçi” denmez.
Erken Seçim
21 Mart 2018 günü; Aydın Doğan’ın, Doğan Medya Grubu’nu, 1,2 milyar dolara, Erdoğan Demirören’e sattığı haberi ile çalkalandı.
5 Nisan 2018’de Aydın Doğan; Doğan Medya Grubu’ndaki hissesini, 916 milyon dolar bedel ile Erdoğan Demirören’e devretti. Bu da bir erken seçimi akla getirdi. Zira bu; görsel-yazılı medya imkânı kısıtlı olan muhalefetin, az da olsa medyada bulabileceği fırsatı tamamen kaybetmesi anlamını taşıyordu.
17 Nisan 2018 TBMM Grup Toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli; erken seçim çağrısı yaptı, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin de “26 Ağustos 2018” tarihinde yapılmasını istedi.
Aynı gün-saatte konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; “Seçimler zamanında yapılacak” derken, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan; “Hodri meydan” dedi.
Neticede; 24 Haziran 2018 günü, erken seçim tarihi olarak belirlendi.
Olayın Analizi
Sürekli olarak “seçimler zamanında yapılacak” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, erken seçim çağrısı yapması mümkün değildi. Haliyle; bu görev, Bahçeli’ye düştü.
Tezcan’ın “Hodri Meydan” demesi ise; Erdoğan’a, bir tartışma olmaksızın aradığını sundu. Ancak; bu durum, İYİ Parti’nin seçim dışı kalması gibi bir ihtimali doğurdu. Zaten; AKP ve MHP’nin, istediği de buydu.
Aslında ne oldu?
2014’te FED (Amerikan Merkez Bankası), parasal genişlemeye son verdi. Avrupa Merkez Bankası (ECB); parasal genişlemeyi sürdürdü, Japonya Merkez Bankası (BOJ) ise parasal genişleme kararı aldı. Buna rağmen, yabancı sermayede; çıkış, girişinde de düşüş yaşandı. Bu da; “tüketim-rant-borçlanma” eksenli ekonomik modelin işleyişini bozdu.
Döviz kuru; yükseldi, faiz artışına; gidildi, “yüksek risk, yüksek getiri” fonlarının girişi ile de dış ödemeler dengesi sağlandı.
Ekonomiyi canlandırmak ve dış kaynak sağlamak amacıyla; yap-işlet-devlet modelinde, yatırımcısına yüksek getiri sağlayan, “çılgın proje” diye isimlendirilen, köprü-tünel-havaalanı gibi yatırımlara girişildi, dış kredi için müteahhitlere hazine garantisi verildi.
2016’da; İngiltere, Brexit Referandumu ile AB’den ayrılmaya karar verdi. Trump, ABD başkanı oldu. Bu da; küresel sermayede, yeni bir harekete yol açtı. Küresel sermaye; gelişmekte olan ülkelerden, gelişmiş ülkelere doğru hareket etti.
2017’de Trump, ABD dış ticaret açığını azaltmak için gümrük tedbirlerini uygulamaya koydu. Başta Almanya olmak üzere AB’ye zarar verirken, ABD-Çin ticaret savaşını başlattı. Bu durum; küresel sermaye hareketini, daha da dalgalı bir hale getirdi.
Bundan en çok etkilenen ülke ise; yabancı sermaye ve dış krediye göbekten bağlı olan Türkiye oldu, ilave dış kredi sağlamada sıkıntı yaşandı. Hükümet; ülke kredibilitesini güçlendirmek için de “Varlık Yönetim Fonu” gibi bir kurum inşa etti.
2018’de; FED’in, 3 ya da 4 kere faiz artışına gitmesi gibi bir durum ortaya çıktı. Bu da; “yabancı sermaye girişinin azalması, dış kredide sıkıntı yaşanması, kur-faiz artışı, bütçe ve cari açığın büyümesi, kısa vadeli dış borçları döndüreme gibi bir riskin ortaya çıkması” demekti.
Nitekim 2018’in ilk yarısında; “Şeker Fabrikaları Özelleştirmesi” ile yabancı sermaye ve kreditörlere olumlu bir mesaj verildi ise de, mali-ekonomik olumsuzluklar yaşandı, hızlı kur artışını faiz artışı takip etti.
Kısaca, iktidar; mali-ekonomik sorunların, daha da büyümesinden ve bunun bir krize dönüşmesinden endişe duydu. Tabi ki bu birincisi ve en önemlisiydi.
İkincisi; ABD-İsrail-Suudi Arabistan’ın, Suriye-Irak’taki yeni oyununda, yeni bir sıkıntı ile karşı karşıya kalmamayı düşündü.
Üçüncüsü ise; siyaset dengesini bozan İYİ Parti’nin, zaman içinde daha da güçleneceği görüşüydü.
Erken seçim ile AKP; bu riskler ile karşı karşıya kalmaksızın iktidarı tekrar göğüslemeyi, MHP’de; İYİ Parti’nin katılamadığı bir seçimde milliyetçilerin tek alternatifi olmayı hedefledi. 24 Haziran 2018’de bunun için en uygun zaman ve ortamdı.
Cumhur İttifakı
AKP; MHP ile daha sonra BBP adaylarına da yer verdiği “Cumhur İttifakı” adı verilen bir ittifak oluşturdu, CHP ve HDP’yi yan yana koyan CHP-HDP karşıtlığına dayalı bir propaganda çalışmasına girişti, CHP’yi aceleci davranarak hata yapmaya zorladı. Böylece; cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde, avantaj sağlamayı ve en karlı çıkmayı düşündü.
Abdullah Gül’ün Öne Çıkarılması
AKP; cumhurbaşkanı adayı göstermesi için CHP’yi sıkıştırırken, bir anda “Abdullah Gül” ismi medyada gündem konusu oldu. Abdullah Gül’ün; “uzlaşma olursa, muhalefet bloğunun cumhurbaşkanı adayı olabilirim” demesi ise bu ihtimali güçlendirdi.
Muhalefet; Abdullah Gül’ün çatı adaylığında uzlaşmaya varamadı, Abdullah Gül de adaylıktan vazgeçti.
Olayın Arka Planı
Teklifin SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’ndan geldiği, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından zımnen kabul edildiği, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adaylığından vaz geçmemesi ile de sonuçsuz kaldığı anlaşıldı.
Bu arada; Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, Abdullah Gül’ü ziyaret ettiği ve “adaylıktan vazgeçmesini istediği” söylendi.
Seçimi kazanması mümkün müydü?
Birçoğuna göre; muhalefetin çatı adayı olarak Erdoğan’ın karşısına çıkacak olan Gül’ün, seçimden başarı ile çıkması mümkün değildi. Zira muhalefet zirvesinde mutabakata varılsa bile, tabanda ciddi bir itiraz vardı. Bu da; cumhurbaşkanlığı döneminde, Erdoğan’a sürekli verdiği destekten kaynaklanıyordu.
Kılıçdaroğlu’nun Akşener’e Destek Vermesi
YSK’dan olumsuz bir karar çıkma ihtimalinin yükselmesi üzerine, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener; Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşme sonucu, adeta zamanla yarışarak CHP’den 15 milletvekili transfer etti. Bu da; Akşener’in cumhurbaşkanı adaylığını kesinleştirdi, İYİ Parti’nin genel seçimlere katılmasına hak kazandırdı.
Akşener’in 100.000 Seçmen İmzasına Başvurması
Meral Akşener; her ne kadar CHP’nin 15 milletvekili vermesiyle cumhurbaşkanı adaylığı için hak kazandı ise de, 100.000 seçmenin imzasına başvurdu, 1 günde 126.341 imza toplayarak gücünü ispat etti.
Bu hamle ile adaylığının meşruiyetini, CHP’nin 15 milletvekili desteğine değil, halka dayandırdı. Çatı adaylığı pazarlığında, Kılıçdaroğlu karşısında bir koza sahip oldu. Temel Karamollaoğlu ve Doğu Perinçek’in, cumhurbaşkanı adaylığının önünü açtı.
Millet İttifakı
5 Mayıs 2018’de; CHP-İYİ Parti-SP’den oluşan, DP’nin adayları ile yer alacağı, “Millet İttifakı” adı verilen, bir ittifakın kurulduğu resmen açıklandı. Bu da; AKP-MHP’nin “Cumhur İttifakı” ile sağladığı avantajı dezavantaja dönüştürdü, AKP’nin CHP ve HDP’yi yan yana koyan CHP-HDP karşıtlığına dayalı propaganda çalışmasını boşa çıkardı.
AKP’nin Telaşa Kapılması ve Vaatler Paketini Açması
AKP’nin; CHP ve HDP’yi yan yana koyan, CHP-HDP karşıtlığına dayalı propaganda çalışması Millet İttifakı’nın kurulması ile boşa çıktı. Telaşa kapılan AKP; bunu, “emekliye yılda 2 kere 1.000 TL ikramiye, emlak ve stok vergi affı” gibi geniş kitlelerde karşılık bulabilecek enstrümanlar ile telafi etmeye çalıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Londra Ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan; 14 Mayıs 2018’de, 3 gün sürecek olan Londra ziyaretine çıktı. İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth ve Başbakan May ile kısa süren bir görüşme yaptı, 18 trilyon dolara hükmeden küresel baronların sorularına cevap verdi. Kimi çevrenin övgüsünü alırken, kimi çevrenin eleştirisine maruz kaldı. Faiz artışına karşı çıkması ise küresel baronların tepkisine yol açtı.
Kur-Faiz Artışı
Dolar kuru, 4,92 TL’ye çıktı. Karşı olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan; TC Merkez Bankası’nın, ard arda faiz artışına gitmesine razı oldu.
Vaatler Yarışı
Kral, çıplak. Halk; bunun, farkında. Ancak; kabul etmiyor ya da iyi olmasını hayal ediyor. Hal böyle olunca da siyasetçi bir vaat yarışına girmek zorunda kalıyor.
AKP ve CHP % 90’lık Değil % 10’luk Kitle Peşinde
AKP ve CHP, “Kürt Oyları” diye isimlendirdikleri oyu kapma yarışında. Biri; “Dersim ile yüzleşelim” derken, diğeri tekrar ediyor. SP’de; “Ana dilde eğitim” diyerek, bu yarışa katıldı. Ancak; halkın % 90’ını ürkütüp, endişelendirdiklerin farkında değiller.
İktidarın Yeni Kozu Menbiç ve Kandil
PYD-YPG; Türkiye ile ABD arasında yapılan anlaşma sonucu, “Menbiç’ten çekilme” kararı aldı. Bu; dış basında, ABD’nin AKP iktidarına bir jesti olarak değerlendirildi.
TSK; Kandil’e yönelik bir askeri harekâtı başlattı, Menbiç’e girdi. Kandil’e yönelik askeri harekâtın seçim döneminde başlaması ise; bunun, stratejik amaç dışında, propaganda amacı taşıdı düşüncesini doğurdu.
18 Ada ve Kıbrıs
CHP ve İYİ Parti; Yunanistan’ın Ege’deki 18 ada işgalini sık-sık dile getirip, Kıbrıs’taki gelişmelerden endişe duyduklarını söylerken, her ne hikmetse iktidarın bu konuda bir suskunluğu var. Bu da; “neden” gibi, bir soruyu çağrıştırıyor.
Seçimin Kaderini Gençler-Kadınlar ve Yeni Sınıf Belirleyecek
1 Kasım 2015 genel seçimlerini, Yeni Sınıf belirledi. 2017 anayasa değişikliği referandumunda, gençler ve kadınlar öne çıktı. Bu seçimi de Gençler-Kadınlar ve Yeni Sınıf belirleyecek.
Neden?
Taraftar, taraftır. Haliyle; buna, diyecek bir sözüm olamaz.
Orta yaş ve üstü erkekler; risk almaktan çekinir, bunun için alışkın olduğu tutum-davranışı sürdürme eğilimindedir.
Gençler ve kadınlarda, his-heyecan öne çıkar. Bu nedenle de yenilik ve değişim taraftarıdır.
Yeni Sınıf; herkes gibi çare ve umudu arar, ancak; değişimden değil, statükodan yanadır. Zira değişim, “risk” demektir. Bu nedenle; ciddi alternatif görmeden, zorda kalmadan, iktidarda olanı tercih eder.
Kim bunlar?
Bunlar; 30,4 milyon kişiye, ulaşan bir kitledir.
Yeni Sınıf nedir?
Borçlanma yolu ile refahı tadan, ev-araba-tüketim motivasyonu ile hareket eden, fatura-taksit ödemesi dışında hiçbir şey düşünmeyen, borcun tutsağı haline gelen, çare arayan, umut ile ara sıra farklı bir alternatifi deneyen, istikrarsızlığa asla tahammülü olmayan, çoğu kez iktidarın destekçisi olan ya da olma zorunluluğunu hisseden sosyal bir sınıf.
Bir sosyal sınıf mı?
İçinde; her ne kadar işçi-memur-köylü-esnaf-serbest meslek erbabı var ise de; varlık sebebi, umut ile sevinç ve üzüntüleri ortak bir özellik arz ediyor. Bu; yeni kapitalizmin oluşturduğu bir sınıf olduğu için de buna “Yeni Sınıf” diyorum.
Ne zaman ortaya çıktı?
2002’de, iktidar olan AKP; tüketim-rant-borçlanma endeksli popülist bir ekonomik modelin uygulamasına gitti.
Tüketimi teşvik eden, inşaat sektörünü öne çıkaran bir ekonomik politika ile büyümeyi hedefledi. Bunun için; parasal genişleme ve maliye politikasına başvurdu, özelleştirmeye gitti, dünyadaki para bolluğundan istifade etti.
İzlenen ekonomik politika ve dünyadaki para bolluğu; “banka satın almak ve bireysel kredi vermek” isteyen, pazar arayışı içindeki yabancı bankalara; inanılmaz bir fırsat sunuyordu. Zira bankaların fiyatı; ucuz, bireysel kredi alanı ise boştu. Bu da yabancı bankaları; banka satın almaya, risksiz ve karlı görünen bireysel krediler alanına ise hızla yönelmesine neden oldu.
Yabancı bankaların bireysel kredi alanında yoğunlaşması; bunu risksiz ve karlı gören yerli bankaların bu alana yönelmesine, yerli bankaların bireysel kredi vermeyi bir moda haline getirmesi; bireysel kredi furyasının başlamasına, bireysel kredi furyası da; bireysel kredi borçlu sayısı ve toplam tutarının bugünkü devasa boyuta ulaşmasına yol açtı.
Bireysel kredi borçlu sayısı ve toplam tutarı ne kadar?
Nisan 2018 Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verilerine göre; konut-taşıt-ihtiyaç ve bireysel kredi kartından oluşan bireysel kredi borçlu sayısı; 30,4 milyon, toplam kredi borcu da; 550 milyar lira. 12 milyon kişi, borcunu, borç ile ödüyor; kredi kartı olmadan, bir ekmek bile alamayacak durumda.
1 Kasım 2015 genel seçimlerinin, neden belirleyicisi oldu?
Siyasi uzlaşmazlık ve artan terör olayları sonucu, bir mali krizin çıkışından korktu. Bu; “O’nun, kazandığını zannettiği; her şeyi kaybetmesi” demekti.
Nasıl bir davranış sergiledi?
Siyasi istikrar; bu sınıfın olmazsa, olmazı; endişe de çare ve umut arayışındaki Yeni Sınıfı; borç tutsaklığının sebebi olan AKP’ye tekrar bir umut olarak sarılmasına, haliyle sandığa bir sel gibi akmasına yol açtı.
Siyasette; borç ve umut, bu kadar önemli mi?
Borç ve umut; sadece siyasette değil, bir inancın yayılmasında bile önemlidir.
İslam’dan önce; Mekke’de, tefecilik çok yaygındı. Ticaret toplumu olması da bunun nedeni idi. Zira coğrafi şartlar nedeniyle ticaret ve hac, halkın en önemli geçim kaynağıydı.
Mekke’de; biri; para sahipleri, diğeri de borç kölesi veya borcun tutsağı haline gelmiş iki kesim dikkati çekiyordu.
Mekke’nin zenginleri; ticaret yapmak isteyenlere, darda kalanlara yüksek faizle borç para vermişler; türlü hile ile alacaklarını bitmeyen bir alacağa dönüştürerek, onları köleleştirmişler ya da borcun tutsağı haline getirmişlerdi.
Mekke’de her şey onlardan sorulurdu, bunların iradesi dışında da hiçbir şey değişemezdi.
İslam’ın, Riba’yı; yasaklaması, Zekâtı; farz kılması, borcun silinmesini; hayırlı işlerden sayması, sık-sık dağıtımı; önermesi, Hz. Ebubekir’in; örnek davranışı, borç kölesi ve borcun tutsağı haline gelen halka büyük bir umut verdi. Bu da; Mekkeli zenginlerin otoritesini derinden sarsarken, beraberinde değişimi getirdi.
ABD’de, kapitalizmin tartışılmazlığı; halkın borç ile doğması, borç ile yaşaması ve borç ile de ölmesidir.
Amerikan kapitalizmi; sanayileşme döneminde, sürekli devam eden grevlere son vermek amacıyla; “hür kılınan zenci kölelerin tekrar eski sahibine dönmesi” gerçeğinden yola çıkarak, kredi kartı ve mortgage kredilerini icat etti. Bu da; hak aramayı, hakkı savunmayı değil; işsizliği öne çıkardı. Haliyle işsizlik, insanların en çok korktuğu bir şey oldu. Zira işsiz kalmak, “sistem dışına itilmek, sokakta sersefil bir yaşam sürdürmek” demekti.
Bugün; ABD’de, 49 milyon kişi sokakta yaşıyor. Ancak; buna, itiraz eden bir Allah’ın kulu bile yok.
Bir Zenci Köle Hikâyesi
Amerika’da, köleliğe karşı olan bir işadamı; bir çiftliğe gider, çiftlik sahibinden sahibi olduğu köleleri kendisine satmasını ister.
Çiftlik sahibi; işadamına, “neden satın almak istiyorsun” diye sorar.
İşadamı; “azat edeceğim” der.
Çiftlik sahibi; “parasını verdikten sonra, benim için fark etmez” der ve köleleri işadamına satar.
İşadamı; köleleri toplar, “azat ettiğini” söyler ve ardından hep birlikte yola çıkarlar.
Köleler; bir süre yol aldıktan sonra, mırıldanmaya başlar. Her biri; diğerine, “ ne yiyeceğiz, nerede yatacağız” diye sormaya başlar. Bu karşılıklı söyleşi, bir süre devam ettikten sonra; “bir de bunu, bizi azat eden adama soralım” derler.
Köleler; birbiri ardından, işadamına dönerek; “ iyi de ne yiyeceğiz, nerede yatacağız” demeye başlar.
İşadamı; “ben sizi azat ettim, ne isterseniz yapabilirsiniz. Tabii ki bunun çaresini de siz bulacaksınız” der.
Köleler, işadamına bir güzel sopa attıktan sonra; gece vakti, çiftliğe dönerler; çiftlik sahibinin kapısını kırarcasına çalmaya başlarlar.
Çiftlik sahibi; “şaşkınlık içinde” kapıyı açarak, “ne oluyor, ne oldu” diye sorar.
Köleler; hep bir ağızdan, “tekrar köle olmak istiyoruz” derler.
Çiftlik sahibi; “parayı aldım, sizi sattım; bundan sonrası beni ilgilendirmez, başınızın çaresine bakın!” dese de, aldırış eden olmamış. Daha da ileri giderek, “ sizi zincire bağlarım, zulüm ederim” demiş.
Köleler ise; “kabul, yeter ki bize yiyecek ver, yatacak yer sağla” demişler.
Umut, neden önemlidir?
İnsan beyni; gerçeğe değil, umuda programlanmıştır. İnsan öleceğini bilir, ancak umut ile yaşar. Bunun için de insanlar; çoğu kez gerçeği söyleyenlerin değil, umut tacirlerinin peşinden koşar.
Şans oyunlarına duyulan ilgi, insanların dolandırılmalarının ana sebebi de budur. Zira dünyaya gerçekçi bakan; ne şans oyununa ilgi duyar, ne de dolandırılabilir.
Sonuç olarak; seçimlerin galibi gençliği-kadını peşinden sürükleyen, Yeni Sınıfın sorunlarına ciddi çözümler sunan, O’na güven-cesaret ve umut veren olacaktır.