Bülent Vedat Aydemir
Mali Müşavir
Son günlerde yaşanan yabancı paralardaki ani ve sert yükselişler, ülkemizde yeni bir ekonomik kriz kapıda mı sorusunu da beraberinde getirmektedir.
Bu tartışmalarla birlikte döviz rezervleri ile ilgili kavramların ülke genelinde daha çok konuşulur hale geldiğini görmekteyiz.
Bu kavramlara açıklık getirmek için bazı temel bilgileri vermek istiyorum.
DÖVİZ REZERVİ
Merkez bankası tarafından gerçekleştirilen döviz birikimidir.
Bundan amaç; hükümetin para ve kur politikalarını desteklemek, ithalat bedellerini karşılayabilmek ve döviz cinsi üzerinden iç ve dış borçların servisini gerçekleştirmektir.
Bunun yanında; piyasalara güven vermek ve ülke dışında oluşanşoklara karşı tedbir amaçlı döviz likiditesi bulundurmaktır.
Kısacası döviz arz ve talebindeki dengesizlikleri giderebilmek amacıyla bulundurulan döviz ve altın birikimlerine Döviz rezervi denir.
Merkez Bankası piyasalardaki döviz hacminde fazlalık görürse bu fazlayı döviz eksikliği olduğu zamanlarda kullanabilmek için toplar; döviz biriktirir.
Döviz rezervi iki kategoride değerlendirilir.
1-Brüt döviz rezervi
2-Net döviz rezervi
Brüt Döviz rezervi
Merkez Bankasının kendine ait döviz varlıklarıyla birlikte (yabancı para ve altın rezervi) başkalarına ait olan (kredi ve emanet olarak bankaya verilen) ve Merkez Bankasında tutulan yabancı para cinsinden varlıklar toplamını ifade eder.
Başkalarına ait olan varlıklara aynı zamanda “döviz yükümlülükleri” de denir.
Net döviz rezervi
Brüt döviz rezervinden, başkalarına ait olan (Merkez Bankasında emanet olarak duran) yükümlülüklerin çıkarılmasıyla elde edilen rakamdır.
Buna aynı zamanda net döviz pozisyonu denilir.
Merkez Bankasının döviz yükümlülüklerinin ağırlıklı tutarını, bankaların Merkez bankasında tutmak zorunda oldukları zorunlu karşılıklar oluşturur.
Merkez Bankası bu varlıkları serbestçe kullanma hakkına sahiptir.
Merkez Bankası döviz rezervleri aynı zamanda ülkenin güven ve itibarının net göstergesidir. Döviz rezervlerinin güven verebilecek yüksek seviyelerde olması o ülkenin para biriminin de itibarını da yükseltici etkiye sahiptir.
—
Uluslararası piyasalarda değerlendirmeler, genellikle, standart olarak brüt döviz rezervlerine göre yapılır. Buradaki kıstas, Merkez Bankasının varlıklarını kullanabilme hakkına sahip olmasıdır.
Net döviz stoklarına göre yapılan değerlendirmelerde ise “risk” ön plana çıkar: Bu risk başkalarının dövizlerini her an çekebilecekleri riskidir. Bu yüzden net döviz stokları haricindeki varlıkların değerlendirilmeye alınmaması gerektiğini ileri sürülür.
—
Son açıklanan verilere göre ( 20 Nisan 2018 tarihi itibariyle) Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervi toplam 111,5 milyar dolardır. Bu Brüt rezervin 86 milyar doları yabancı para cinsinden, 25,5 milyar doları ise altın rezervinden oluşmaktadır.
Yine aynı tarih itibariyle Merkez Bankamızın net döviz rezervi ise 29,4 milyar dolardır.
—
Uluslararası piyasalarda en çok kabul gören değerlendirme, ülkenin brüt döviz rezervlerinin kısa vadeli (1 yıldan kısa) borçlarla karşılaştırılarak yapılan değerlendirmedir.
Brüt döviz rezervleri bu kısa vadeli borçları karşılıyorsa olumlu, karşılamıyorsa olumsuz olarak değerlendirilir.
Son açıklanan verilere göre; ülkemizin şu an itibariyle kısa vadeli (Mayıs 2019 tarihine kadar) borçlarının toplamı 186 milyar dolardır.
Yukarıda bahsettiğim genel bilgiler çerçevesinde değerlendirecek olursak; Merkez Bankamızın yabancı para cinsinden olan 86 milyar dolarlık brüt döviz rezervimiz, 186 milyar dolar olan kısa vadeli borçlarımızı karşılamamakta, 100 milyar dolarlık bir açık görünmektedir.
Bu rakamlara cari işlemler açığı (yaklaşık 50 milyar dolar) eklendiğinde bir yıl içinde yaklaşık 150 milyar dolara ihtiyacımız var demektir.
Bu tablo risk hanemizi yükseltmekte, uluslararası piyasalarda olumsuz görünüm ve güvensizlik arz etmektedir.
Bu paranın da yurt içinden değil, dışarıdan, uluslar arası finans kuruluşlarından, yabancı devletlerden ve onların finans kuruluşlarından temin edilmesi şarttır ve de elzemdir.
Para, risksiz ve aynı zamanda güvenli yer arar ve oraya yönelir.
Güven duymadığı ve yüksek risk gördüğü yerlerde hiç durmaz. En kısa sürede orayı terk eder.
Döviz fiyatlarındaki ani ve sert yükselişlerin kaynağını komplo teorilerinde, popülist söylemlerde veya dış kaynaklı mali ve siyasi operasyonlarda aramak yerine buralarda aramak gerekir diye düşünüyorum.
Ayrıca, bugün olabilecekleri dünden görmeyen/göremeyen ve tedbir almayan/alamayan, aşırı borçlanmayı engelleyemeyen yönetici kadrolarında bu durumdan sorumlu olduklarını unutmamız gerekir.
Hiç kimse kendi yetersizliklerini, beceriksizliklerini örtbas etmek için, kabahati başkalarında aramasın.
Bu işin sorumlusu görevde kim varsa odur.
Devlet yönetmek ciddiyet ve sorumluluk gerektirir.
Milli kaynakların “har vurulup harman savrulması misali” tüketilmesi bize bu tabloyu hazırlamıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi!
Bu sıkıntılı durumdan en kısa zamanda kurtulabilmek için; önce güven tesis edilmeli sonra istikrar sağlanmalı ve en sonunda kaliteli ve liyakatli, bağımsız hareket edebilen ekonomi kadrosu öncelikle oluşturulmalıdır.
Ülkemizin insan kaynakları bu konuda bir hayli zengindir.
Ülkenin milli kaynakları siyasi popülizm uğruna tüketilmemelidir.
Ülkenin gerçekleri göz ardı edilmeden, ideolojik hayallere kapılmadan ekonominin genel kabul görmüş kurallarına göre hareket edilmesi en doğru olan yoldur.
Tabii ki en hızlı şekilde tüketim (İsraf) ekonomisinden vazgeçip, üretim (verim) ekonomisine geçmek “olmazsa olmazımız” olmalıdır.
Bu konuda çabalamak da milli bir görev olarak telakki edilmelidir.
Yorum sizlere ait!