Bülent Vedat AYDEMİR
20. Yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olan Prof. Dr. Erol Güngör’ü vefatının 35. Yılında rahmet ve minnetle anıyorum.
Prof. Dr. Erol Güngör 45 yıllık kısa ömrüne (25 Kasım 1938-24 Nisan 1983) Türk milliyetçiliği, Türk kültürü, kültür değişmeleri, Türk modernleşmesi, Türk medeniyeti, Türk tarihi; Türk toplumundaki aydın-halk ikiliği, İslamiyet ve muhafazakârlık gibi çok önemli konular üzerinde sayısız kitap ve makaleler sığdırmıştır. Bunların yanında Batı kültüründe önemli yer tutan bazı eserleri Türkçeye çevirerek Türk düşünce dünyasına büyük katkılarda bulunmuştur.
***
T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınlarınca hazırlanan “ Erol Güngör“ kitabında (T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları – 2006) Prof. Dr. Şeyma Güngör rahmetli eşini şu cümlelerle anlatır. Türkiye’de bir eksiğimiz var bizim, Doğu’yu çok iyi bilenler var, Batı’yı çok iyi bilenler var, fakat ikisini bir araya getirenlerin sayısı çok düşük. Erol Güngör bunlardan bir tanesidir. Değerlendirmelerini yaparken hem Doğu zihniyetini çok iyi bilen, hem de Batı metotlarını iyi kullanan bir insandı. Son derecede objektif, objektiviteye çok meraklıydı.
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, Erol Güngör Osmanlı tarihi ve edebiyatıyla ilgili çok kapsamlı ve derin bilgiye sahipti. Eski yazı okuyabiliyordu; bundan çok etkilenmiştim. Daha sonra eski yazı okuyabilmesinden beni daha çok etkileyen bir şey gördüm: Eski yazı yazabiliyordu. Onun bilgi düzeyine ulaşabilmem için benim önce Tarih, daha sonra da Türkoloji Bölümünüokumam gerektiğini düşündüm.
Yakın arkadaşı Prof. Dr. Mehmet genç ise, çok zengin bir duygu dünyası vardı. Çok derviş tabiatlı, son derece mütevazı ve tabi son derece zeki bir insandı. Çok çabuk öğrenen, çok kolay kavrayan ve hızlı analiz yapabilen bir kabiliyetti. Çok meraklı bir insandı. Çok çeşitli bilgi alanlarını bilen, çok yoğun ciddi ilişkisi vardı… 1960-1980 yılları Türkiye için, hakikaten çok problemli, çok sıkıntılı Türk kültürünün bir buhran dönemi idi. Türkiye demokrasi ve sanayileşmeyi benimsemeye çalışıyordu ve bunun her ikisini de başarmakta çektiği sıkıntıları ile tezahür ediyordu memleketin umumi manzarası. Erol bunun temelindeki kültürel buhranı, çok doğru, isabetli bir şekilde teşhis etti ve bunu çözmek için çalıştı.Sözleriyle O’nu anlatmaya çalışırlar.
Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay’ın anlatımıyla Erol Güngör, kendinden önceki düşünürler gibi toplumsal değişmeyi izah etmek, toplumun yapısını, çağın getirdiği zaruretlere göre, toplum ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde geliştirmeyi gaye edinmişti. Dolayısıyla milletin siyasi birliğine bağlanma iradesini kuvvetlendirmeyi, millet bütünlüğünü ve varlığını korumayı hedeflemişti… Erol Güngör, hocası Mümtaz Turhan gibi, halkın ruhuna ve değerler sistemine aykırı düşen, tepeden inme ve sunî bir kültürü benimsememiştir.
***
Erol Güngör’ün düşünce dünyasında Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Hilmi Ziya Ülken, Mehmet Kaplan ve Dündar Taşer gibi önemli düşünürlerin etkisi büyüktür.
Bütün çalışmalarına yön veren ana konu Türk milliyetçiliğidir. İnsanları sevmek, onlara hizmet etmeyi gerektirir diyen Erol Güngör, bu hizmetinde ancak milliyetçilikle yapılabileceğine inanmıştır.
Türk kültürünü ve Türk milliyetçiliğini düşüncesinin merkezine yerleştiren Güngör her türlü ırkçılığı reddeden bir kültür milliyetçisidir. Türk milliyetçiliği fikrine ilmi katkılarda bulunmuş, milliyetçilikle milli tarih anlayışını bütünleştirmiştir.
Erol Güngör’e göre kültür denince, bir topluluğun kendi hayati problemlerini çözmek üzere denediği ve uzun yıllar içinde standart hale getirdiği usuller ve vasıtalar anlaşılmalıdır. İhtiyaçlarını karşılamak üzere benimsediği bütün maddi ve manevi unsurlar, onun kültürünü oluşturmaktadır.
Batı kültürü ile etkileşme ve modernleşme süreçlerinin getirdiği sorunlar karşısında, Türk toplumunun ve milliyetçilerinin nasıl bir yol tutmaları gerektiğine ilişkin kapsamlı ve ayrıntılı çözümlemeler yapan ve reçeteler öneren Erol Güngör milliyetçiliği, Türk milletinin kendine özgü, diğer milletlerden ayırıcı bir kültüre sahip olduğu kabulünden yola çıkarak anlatır.Tarih boyunca Türk milletini bir arada tutan temel ve can alıcı faktör, Türklerin kendi öz niteliklerinden kaynaklanan hasletler ile daha sonra tanıştıkları İslam’ın verdiği katkıyla zenginleşip kökleşen Türk kültürüdür.
Türk milletinin Batılılaşma hareketleriyle hüviyet değiştirmek yerine kendine dönmesi ve maziden intikal eden kültür mirasına sahip çıkması gerektiğine işaret eden Güngör, Türk milletinin bir başkasını model almayacak kadar orijinal bir medeniyete sahip olduğunainanmıştır.
***
Erol Güngör, millet ve milliyetçilik olgularını duygusal, ideolojik ve dış kaynaklı tanımlardan kurtararak toplumsal zemine oturtmuştur. Herkes tarafından kabul edilebilecek ilmi usullere dayalı bir milliyetçilik anlayışı getirmiştir.
O’na göre Milliyetçilik ne kökenleri Fransız bunalımlarına bağlanacak bir özenti, ne Faşizme, Nazizme benzetilebilecek bir siyasi ideoloji, ne de komplekslerimizden kaynaklanan bir savunma mekanizmasıdır. Milliyetçilik, tarih sahnesinde devamlılık iddiası olan bir toplumun gerçekliğidir.
Her şeyden önce milliyetçilerin temel prensibi: Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür.
Milliyetçilikle milli hâkimiyeti, milli hâkimiyetle de demokrasiyi özdeş tutan Güngör, Türk milliyetçiliğini bir ilim ve kültür meselesi olarak değerlendirmiş, milliyetçiliği tamamen milli kültür ve tarih şuuruna dayalı bir fikir hareketi olarak sistemleştirmiştir.
Erol Güngör’e göre Türk milliyetçiliğibir kültür hareketi olduğu için ırkçılığı, halka dayalı bir siyasi hareket olduğu içinde otoriter idari sistemleri reddeder.
***
“Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik” adlı Kitabında Güngör şunları ifade etmektedir; Ülke ve milletin bölünmezliği prensibi, her türlü mezhep ve bölge ayrılıklarını da reddettiği için bu türlü ayrılıkları siyasi menfaat için basamak yapmak isteyenlerin karşısında milliyetçiler yine birleşecek, birleştirici olacaklardır.
Milliyetimizin İslâm dini dışında düşünülemeyeceği fikri yine milliyetçileri birleştiren bir prensiptir. İslâmiyet millî kültürümüz içinde mütalâa edildiği için burada lâiklik prensibine aykırılık diye bir şey zaten bahis konusu olamaz. Milliyetçiler Türk devleti, Türk milleti ve vatanı gibi Türk tarihinin de bölünmez bir bütün olduğunu kabul ederler.
Türk Milleti Suriye veya Irak gibi tarihin belli bir anında birdenbire ortaya çıkmamış, çok eski zamanlardan bu yana tabiî olarak teşekkül etmiştir.
***
Milliyetçiliğin ana hedefininTürkiye’de milli kültür bütünlüğünü sağlamak ve bununla birlikte siyasi bütünlüğü kurmak olduğunu belirten Güngör; bu bütünlüğün sağlanılabilinmesi için de aydınlar ile halk arasındaki kopukluğun giderilmesi gerektiğini belirtir.
Türkiye’deki aydın zümrenin yerli kültüre olan yabancılığını eleştiren Erol Güngör, hocası Mümtaz Turhan gibi, ülkenin yüz yüze kaldığı manevi buhran’ın sorumluluğunu aydınlara yükler; Türk halkını değişen dünyaya uydurması beklenen Türk aydınının kendi kendini dahi idare edemez duruma düşmesinden yakınır ve bunu aydınların pozitivizmden ziyadesiyle etkilenmiş olmasına bağlar.
O’na göre pozitivizmin aydınlarca yanlış anlaşılması, aydınların geleneksel değerlerin etkisinde bulunan halktan kopmasına; girişilen reformların zecri tedbirlerle uygulanması ve halka adeta dayatılması ise iki tabaka arasındaki uçurumun giderek açılmasına neden olmuştur. Aydınların kendi toplumuna yabancılaşması ve halkla arasındaki mesafenin açılması, esasında yapılması zorunlu olan değişikliklerin de hayata geçirilmesinde engelleyici bir etken olmuştur.
Bu dönem devletin ilim işlerine karışması ile ilim ve fikir adamları halk nezdinde güvenirliklerini kaybetmeye başladıkları dönemdir. İktidara gelen her siyasi hareketin ilim ve fikir adamlarını kendi düşünceleri doğrultusunda davranmaya zorlamaları da, bu kesimin saygınlığını zedelemiş, halk-aydın kopukluğunu beslemiştir.
Aydınların devlet hizmetine istihdam edilmeleri ve siyasi otoritenin savunucu durumuna gelmeleri, bağımsız hareket etmeleri gereken aydınların modernleşme sürecine itirazı bulunan halkın sesini duyamamalarına, dahası bunu umursamadan toplumsal değişim çabalarının tamamını desteklemelerine neden olmuştur. Bunun neticesinde de otoritenin yanında saf tutan aydınlar geleneksel değerlerden uzaklaşmışlardır.
Erol Güngör’e göre asıl sorunTürkiye’nin modernleşme sürecinde neredeyse çoğu aydının kendi toplumun değerlerine yabancılaşmış olmasında ve ‘kendini aşağı görme’ kompleks’ine düşmesinde yatar. Oysa medeniyet değişmesi esnasında yapılması gereken ‘ millî hüviyetin’ korunması amacıyla çaba harcanmasıdır.
Erol Güngör bu bağlamda milliyetçi aydınlara önemli görevler yükler.
Milliyetçi aydınlar;
–Halk ile aynı kültürden beslenmeli;
-Jakoben ve elitist bir tavır takınmamalı;
-Hedefleri tamamen halk yararına olmalı ve bu yolda milli vasıtaları kullanmalı;
–Milli kültürün meydana getirdiği değerlerden kopmadan, aksine bu değerleri tümüyle özümseyerek halkı eğitmeli ve aydınlatmalıdırlar.
–Milliyetçi aydınlar, geniş bir bakış açısına sahip olmalı ve sorunların altında yatan nedenleri araştırmalıdırlar.
-Aydının başlıca yükümlülüğümilletimizin tekrar kudret ve itibar kazanmak için yaptığı mücadeleye önderlik yapmaktır diyerek, Türk merkezli düşünmenin, ülke meselelerine yapıcı ve kalıcı çözümler getirebileceğini anlatmaya çalışmıştır.
Batılılaşma diye anlatılan ve Türk kültürünün geçmişten gelenleri bir kenara bırakma eğiliminin etkisiyle buhrana girilen dönemde Erol Güngör, bu buhranı analiz ederken, bütün insanlığın karşılaştığı problemi de idrak etmiştir.
Bilim ve teknolojiye dayanan Batı medeniyetinin bütün dış kültürleri ezmesini (bu gün küreselleşme dediğimiz) bütün insanlık için felaketlere yol açacak bir tehlike olarak görmüş ve bunları analiz etmeye çalışmıştır.
***
Neticede, Erol Güngör milli kültürü esas alan ve bu esas içerisinde İslam faktörüne ağırlık veren bir milliyetçilik ortaya koymaya çalışmıştır.
Güngör’e göre, milliyetçilik “birlik” prensibine dayanmaktadır ve milliyetçiler de bir memlekette birliği kurmak veya ayakta tutmak için uğraşan insanlardır.
Milli birliğin fikir temellerini işlemek ve birlik şuurunu kuvvetlendirmek en büyük vazifemizdir.
Rahmetlinin çok beğendiğim bir sözü ile yazımı bitirmek istiyorum.
Fikir daima serbestlik, açıklık ve genişlik isteyen bir şeydir. Partizanlığın olduğu yerde fikir olmaz.
Nur içinde yatsın. Mekânı cennet olur inşallah.