
Safter TANIK
Son günlerde; ateizmin başörtülü üniversite öğrencileri arasında yayıldığı, imam hatipte deist öğrencilerin bulunduğu, bunun ciddiye alınması gereken bir boyuta ulaştığı iddia edildi. Bu da; din, dindar, dinci, ateist ve deist tartışmasını gündeme taşıdı.
Bu konu; her ne kadar günümüzün ağır ekonomik ve siyasi olaylarını gölgede bırakma, yani gündemi değiştirme gibi görülse de, gözlem ile araştırmalar bunun dikkate alınmasını gerekli kılıyor. Görsel ve yazılı medyadaki tartışma ve açıklamalar da bunu gösteriyor.
Oysaki Türkiye; 80.000 camisi, sayısı bilinmeyen Kur’an Kursu, 100’e varan ilahiyat fakültesi, 1.452 imam hatip lisesi, 2.000’i aşkın imam hatip ortaokulu, yaklaşık 1,5 milyon imam-hatipli öğrencisi, cemaat-tarikatı, sokaktaki kılık-kıyafet, çok sayıda dini yayın ile şeklen dindar bir ülke görüntüsü veriyor. Böyle bir durumun ortaya çıkması ise ilginç bir olaydır.
Dindar Gençlik Projesi, başarısız mı oldu?
Kendini İslamcı olarak tanımlayan yazarlar; “dindar gençlik isterken, karşımızda deist gençlik bulduk” diyor. Bunu da; imam hatip liseleri eğitim ve öğretimindeki, kalite düşüşüne bağlıyorlar.
Sorun, eğitim-öğretim müfredatı ile mi ilgili?
İmam-hatip ortaokul ve liseleri; hem meslek, hem de genel eğitim ve öğretim veren bir müfredata sahiptir. Yani burada sadece imam-hatip yetişmez, burası aynı zamanda diğer liseler gibi farklı mesleki öğretim veren üniversitelerin alt yapını oluşturur. Bu da; dinci gençlik (Siyasal İslamcı Gençlik) yetiştirme gibi, bir hedefi akla getiriyor. Oysaki din, dindar ve dinci farklı anlam ve alanı olan kavramlardır.
Din nedir?
Din; Arapça kökenli bir sözcük, deyn kökünden geliyor, deyn sözcüğünün Türkçe karşılığı da “Borç” demek. Tabi ki burada; din sözcüğü ile kastedilen, Allah’a kulluk borcudur.
Deyyân; mutlak kudret sahibi, işlerin karşılığını veren, hikmetle yöneten, egemen olan, medîn; köle, medîne; şehir, cariye, temeddün; dinli, şehirli, medenî olma, tedâyün; borçlanma, diyânet; din ve millet anlamına gelen kelimeler de aynı kökten türemiş sözcüklerdir.
Kur’an’da Din Kavramı
Din sözcüğü; Kur’an’da, 92 yerde geçiyor.
Borç anlamına gelen deyn dışında; “en yüce kudrete teslim olma, itaat etme, boyun eğme”, “Âhiret, ceza, amellerin karşılığını verme günü”, “hüküm, âdet, şeriat ve kanun”, “Allah’ın gönderdiği Tevhid Dini” gibi farklı anlamları ifade ediyor.
En yüce kudrete teslim olma, itaat etme, boyun eğme; yalnız ve yalnız Allah’a kul olma, Âhiret günü; ceza ve mükâfat, hüküm, âdet, şeriat ve kanun; emir, yasak ve öneri, Allah’ın gönderdiği Tevhid Dini ise; dinin tek sahibi ve koruyucusu Allah olduğu anlamına geliyor.
Unsurları
Din; Kur’an’daki anlamı, Hadis-İslam âlimlerinin tanım ve açıklamaları dikkate alındığında, aşağıdaki unsurları içerir.
Dinin sahibi ve koruyucusu Allah’tır; peygamberler dâhil, hiçbir insan dinin sahibi ve koruyucusu değildir.
Peygamberler; vahiy yoluyla Allah’tan aldığı mesajı, insanlara tebliğ etmekle görevli kişilerdir.
Din, akıl sahibi insana hitap eder. Akıl üstüdür, ancak akıl dışı değildir, çocuklar ve deliler dinden sorumlu tutulamaz.
Dinde, zorlama yoktur; iman, insanın hür iradesine bırakılmıştır.
Din; insanı iyiye, güzele, doğruya çağırır. İnsanın “iyi insan” olmasını, dünya ve ahirette mutluluğunu hedefler.
Din; insanın özelliği ile başlangıç-sonu hakkında bilgiler verir, yaratılış gayesi ve yapmakla sorumlu olduğu görevleri hatırlatır.
Dinde, insanı iyiye-doğruya-güzele sevk etmede; değişmez, evrensel özellikte kurallar vardır.
Dinin muhatabı, insan mıdır?
Dikkat edilecek olursa; İslam’da, dinin muhatabı insandır. Yani, gerçek kişidir. Milletin en büyük teşkilatı olan, hükmi şahsiyet özelliği taşıyan devlet ve kurumlar ise dinin muhatabı değildir.
Neden?
Devlet ve kurumlar için “günah-sevap” diye bir şey yoktur. Ahiret gününde hesap verecek olan ise yöneticilerdir. Zira Kur’an’da; şuradan diğer bir ifade ile danışmadan (Şura Suresi 38. Ayet ile Ali İmran Süresi 159. Ayette), adaletli olmadan (Maide Suresi 8. Ayet ile Mümtehine Suresi 8. Ayette), emanetin ehline verilmesinden (Nisa Suresi 58. Ayette), yönetenlerin halktan geldiğinden (Nisa Suresi 59. Ayette), dinde zorlamaya başvurulmamasından (Bakara Suresi 256. Ayette) söz edilir, yönetenlerin de bunlara uymasını gerekli kılar.
Din-Şeriat Ayrımı
Ebû Hanîfe’ye nispet edilen “Kitab-ül el Âlim vel Müteallim” adlı eser incelendiğinde, O’nun din-şeriat ayrımına gittiği görülmektedir. Aynı şeyi, İmam Maturidi için de söyleyebiliriz.
Maturidi’ye göre; “tüm peygamberler aynı dinin, Tevhid dininin mensubudurlar. Din; değişmez, artıp eksilmez, tebdil, tahvil, tağyir, edilmez. Şeriatlar ise tebdil, tağyir, neshedilmiştir. Peygamberlerin farklı farzları tebliğ etmeleri; din ile değil, şeriat ile ilgilidir. Eğer Allah’ın tüm emrettiklerini yapmak ve tüm yasaklarından kaçınmak din olsaydı; bu durumda Allah’ın emirlerinden her hangi birini terk eden veya yasaklarından birini çiğneyen, Allah’ın dinini terk etmiş, kâfir olmuş olurdu.”.
Dinin Genel Tanımı
Dinin, İslam dışında; değişik inanç, kültür ve felsefi görüşe dayalı olarak, farklı birçok tanımı var. Bu da, dinin; genel olarak, tanımını zorlaştıran bir şey. Bununla birlikte; dinlerin, inanç-ibadet ve ahlak olmak üzere üç ortak yönü bulunuyor. Buna dayanarak; dinin, genel bir tanımı yapılabilir.
Din; genel olarak, “bir toplumun sahip olduğu inanç-ibadet ve ahlak kurallarının bütünüdür” şeklinde tanımlanabileceği gibi, “ insanın bir ya da birden fazla şeyi doğaüstü ve kutsal kabul etmesi, ona inanması, inancının sistematik kuralları içeren bir inanç sistemine dayanmasıdır” şeklinde de tanımlanabilir.
Dinlere göre bir farklılık arz etmekle birlikte, tüm dinlerde; insanın Tanrı’ya veya doğaüstü güçlere ya da çeşitli kutsal varlıklara inanması, iyi insan olması temel esastır. Bunun için insana; Tanrı’ya, kendisine ve topluma karşı görevleri hatırlatılır, ibadetler ile kendisini disipline etmesi istenir.
Unsurları
Genel tanıma göre, dinin; Tanrı (yüce varlık), inanç ve inanç sistemi olmak üzere üç unsuru vardır.
Tanrı (yüce varlık)
Tanrı (yüce varlık) varlığı; tüm dinlerin, odak noktasını oluşturur.
Tek tanrılı dinlerde ”kitabi”; yüce varlık, tektir ve Tanrı ya da Yaratan adı ile anılır. Çok tanrılı dinlerde ise; yüce varlık, birden fazladır ve temsil ettiği şeye (örneğin; savaşa, berekete, aşka v.b.) göre isim alır.
İnanç
İnsanın, tek tanrılı dinlerde; Tanrı’ya, çoktanrılı dinlerde ise tanrılara inanmasıdır. İnançtan yoksun bir din olamayacağı gibi, bir dine bağlılık da olamaz. Haliyle inanç; hem dinlerin, hem de buna bağlı olanların varlık sebebidir.
İnanç Sistemi
Dünyada; yazılı ya da yazısız, kuralları bulunmayan bir din var olmamıştır. Nasıl ki, İslam’da; insanın Allah’a, kendisine ve topluma karşı görevleri ve bunu düzenleyen iman, ibadet ve ahlak kuralları var ise, tüm dinlerde de başta iman olmak üzere ibadet ve ahlak kuralları vardır.
Kısaca, inanç sistemi; insanı iyi insan olmaya yönelten, Allah’a-kendine ve topluma karşı görevlerini hatırlatan, iman-ibadet-ahlaki kuralları içeren bir sistematiğe sahiptir. İnanç sisteminin esasları da; “değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi bile düşünülemez kurallar” hükmündedir.
Örneğin, İslam’da; Tevhid inancı (hiç bir benzer, denk, eş ve ortak koşmaksızın Allah’ın birliğine iman etmek), Hristiyanlıkta; Teslis inancı (üçleme, üçlü birlik, Baba, Oğul/ İsa, Kutsal Ruh) olmazsa, olmaz inanç esaslarındandır.
Genel anlamda, İslam’ın; diğer dinlerden farkı, Tanrı tanımı, şirk ve eşitlik konusundadır.
İslam’ın Tanrı Tanımı
İslam’da; Tanrı tanımı, Tevhid inancına (hiç bir benzer, denk, eş ve ortak koşmaksızın Allah’ın birliğine iman etmek) dayanır.
Şirk
Şirk sözcüğü; Arapça kökenli bir sözcük, “Allah’a eş, ortak koşmak” demek.
Tevhid inancının zıttı, bir anlam taşır. Haliyle iki müstakil İlah’a inanan, Allah’ın “bir” olduğunu kabul etmekle birlikte O’nun ilahlardan mürekkeb olduğuna inanan, Allah’ın “bir” olduğunu kabul etmekle beraber Allah’a yakınlık için aracılara başvuran şirk içindedir.
Eşitlik
Fatiha Suresi’ni her okuduğumuzda, “Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” diyoruz. Bu da; yalnız ve yalnız Allah’a boyun eğmeyi, yalnız ve yalnız O’ndan af ve istekte bulunmayı ifade eder.
Hiç kimse, diğerinden üstün değildir. Allah’tan af-istekte bulunmada, Hristiyanlıkta var olan ruhban sınıfı gibi aracı bir sınıf yoktur. Farklılık ise sadece Allah indinde söz konudur. Bu da takva ile ilgilidir.
Takva, nedir?
Sözlük anlamı; çekinmek, sakınmak ve korkmaktır.
Takva sahibi olana, “Muttaki” denir. Bunun Kur’an’daki tanımı ise “bunlar, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarlar, iyi-güzel-faydalı iş yaparlar” şeklindedir.
Dindar, kimdir?
Allah’ın emir-yasaklarına uyan, iyi-güzel-faydalı işler yapandır. Şekil, sözde değil, özde bir tutum ve davranış ortaya koyandır.
“Din; insanın, iyi insan olmasını sağlamıyor” diyen var.
İman etmede, “emin olmak” vardır. Bu da; insanın, ahirette hesap vereceğinden, ceza göreceğinden şüphe duymamasıdır. Ahirette hesap vereceğinden, ceza göreceğinden emin olanın ise kötülükten sakınacağı bir gerçektir. Buna rağmen kötü olması; din ile ilgili değil, insanın kendisiyle ilgilidir. Hukuk, müeyyide bunun için vardır.
Dinin, hukuktan farkı nedir?
Dinde; ceza ve mükâfat, ahirette verilir. İnsan iradesi üzerinde bir etkisi vardır, cebri yaptırımı içermez. Cebri yaptırımı içeren ise hukuk sistemidir. Hukuk sistemi; dini referans olarak alsa bile, beşeri düşünce ile şekillenir, haliyle beşeri kaynaklıdır.
Deizm, din midir?
Deizm; Latince Tanrı anlamına gelen “Deus” sözcüğünden türeme bir sözcük, Türkçe karşılığı “Yaradancılık” demek, “Tanrıcılık” gibi.
Deizme göre;
“Bütün varlıkları var eden-yaratan bir Tanrı vardır. İnsan; bu Tanrı’yı, akıl ile bulabilir.
Tanrı-Yaradan; bütün varlıkları var etmiş, evrenin işleyiş kurallarını belirlemiştir.
Evrenin işleyişi; Tanrı’nın koyduğu kurallara dayanır, Tanrı’nın evrene sürekli müdahalesi diye bir şey yoktur.
Tanrı; peygamber, kutsal kitap göndermemiştir. Zira insan; “neyin doğru, neyin yanlış” olduğunu, Tanrı’nın verdiği akılla anlayabilir ve belirleyebilir. Bunun için de vahye, peygambere, kutsal kitap ve dine ihtiyaç yoktur.
Esas olan, “İyi İnsan” olmaktır.
İnsan, ahlaki kurallara uymakla yükümlüdür. Uymakla yükümlü ahlaki kuralları aklı ile keşfedebilir.
Günah-sevap değil, iyi ve kötü vardır. İyilik yapan, “iyilik”, kötülük yapan “kötülük” bulur.”.
Ölüm sonrası ile ilgili bir görüşü yoktur. Ahiret, günah, sevap, cennet, cehennem, mucize, keramet vb. kavramlara yer vermez.
Deizm; felsefi alanda, “aklın bugün doğru kabul ettiği, yarın yanlış olabilir. Ahlakın kaynağı, vicdan-toplum-dindir” şeklindeki karşıt bir görüşün eleştiri konusu olmuştur.
Kısaca; tek Tanrı inancını savunan, dinler ve öğretilerine karşı çıkan, beşeri kaynaklı, aklı esas alan felsefi bir düşünceye dayanır. Haliyle din değil, inanç şeklidir.
Aynı şeyi; “Evren Tanrı’dır, ya da her şey Tanrı’nın bir parçasıdır” diyen Panteizm ile “evren Tanrı’nın eseridir, her şey Tanrı’dan oluşmuştur. Evren ve varlık gelişim ve değişime tabidir, evrim ile de tekrar O’na dönüşecektir. Ruhun tek amacı ise tekâmül ile Tanrı’ya dönmektir ” görüşünü savunan Panenteizm gibi iki mistik düşünce için de söyleyebiliriz.
Sorun; din adamının, yetersizliği ile mi ilgili?
“Gençler; cevabı, yetersiz ve tutarsız buluyor” diyen var.
Bizde; din bilimci, eksikliği hissediliyor.
Din bilimi; konusu din olan, bir bilim dalıdır. Bu da; karşılaştırmalı din, din felsefesi, din psikolojisi, din sosyolojisi ve dinler tarihi olmak üzere beş ayrı daldan oluşur.
Dini konular ile ilgili bilim dalına; bizde İlâhiyat, Batı’da Teoloji, ilahiyat konusunda uzmanlaşan kişiye de, bizde İlâhiyatçı, Batı’da ise Teolog deniliyor. Yalnız din bilimci ile ilâhiyatçı/teolog birbirinden farklı şeylerdir.
İlâhiyatçı/Teolog; dine vahiy eksenli bakarak açıklama getirmeye çalışırken, din bilimci; vahiyi dikkate almakla birlikte, sosyal bilimler perspektifi içinde, bir dini veya tüm dinleri anlamaya ve açıklamaya çalışır.
Türkiye’de; sosyal bilimler disiplini içinde, İslam dini ile ilgili bilimsel çalışmalar Cumhuriyet ile başladı. Ziya Gökalp, Hilmi Ziya Ülken ve Erol Güngör ise bu alanda öne çıkan isimlerdir. Ancak; sosyal bilimler perspektifi çerçevesindeki dini çalışmalar, Batı ile kıyas edilemeyecek kadar azdır. Bu da; din biliminin ilâhiyat alanı içinde yer almasından, bir destek konusu gibi görülmesinden kaynaklandı.
Son dönemde; din biliminin konusu olan derslerin, ilahiyat öğretim programından birer-birer çıkarılması ise aklı dışlayan İslam anlayışının öne çıkması ile ilgilidir.
Kısaca; İslam’ın felsefe-mantığını, diğer dinler ile farklılığını, ateizm ve deizm gibi felsefi akımların görüş-metodunu bilmeden, tatminkâr bir cevap vermek mümkün değildir.
DEVAM EDECEK