
Safter TANIK
Galiba; “Şeker Fabrikaları özelleştirmesinden vazgeçildi” derken, bir anda Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye (TÜRKŞEKER) ait 14 şeker fabrikası ile ilgili özelleştirme açıklaması geldi.
Birçok kişi; bunu, sürpriz bir olay olarak karşıladı. Zira 2008’den beri; bu konuda bir suskunluk vardı, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın; 2016’daki “Şeker Fabrikaları’nın özelleştirmesini, 40 kere düşünmek lazım” sözü de bunu doğuran nedendi.
Kuşku Yaratan Bir Zamanlama
Uzun bir aradan sonra, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un ülkemizi ziyareti ardından; Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye (TÜRKŞEKER) ait 14 şeker fabrikası ile ilgili özelleştirme açıklamasının gelmesi; Cargil gibi küresel bir şeker şirketini akla getirdi.
40.000 Kere Düşünülmüş
Maliye Bakanı Naci Ağbal’a; 2016’daki sözünün hatırlatılması üzerine, “40.000 kere düşündük, bir özelleştirme programı hazırladık” dedi.
Kota Uygulaması ve Özelleştirme Süreci
Cargil gibi, küresel bir şeker şirketinin akla gelmesi doğaldı. Zira şeker pancarı ekimine kota konması, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye ait bazı fabrikaların satışına karar verilmesi; 2001’deki IMF dayatması ile oldu.
Neyi doğurdu?
Şeker pancarı kota uygulaması; ekimini yapanlar ile Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ ve besicileri sıkıntıya soktu, özelleştirmeyi gerekli kıldı, halk arasında “Mısır Şurubu” diye de isimlendirilen nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretiminin yolunu açtı.
Özelleştirilen şeker fabrikaları ne oldu?
Şekerde tekel olan Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (TÜRKŞEKER); 1991-1992’de Konya (2), Kayseri (2), Amasya Şeker Fabrikası olmak üzere, 5 fabrikasını Pancar Ekicileri Kooperatifleri’ne (PANKOBİRLİK) devretti.
Kütahya Şeker Fabrikası’nın % 56 hissesi, 2004’te; 24 milyon dolara, Torunlar-Kiler Ortaklığı’na satıldı. Ancak; arsasının 113 dönümü tapu anlaşmazlığı nedeniyle dava konusu oldu.
İlginç Bir Olay
2005’te özelleştirme ile Adapazarı Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne satılan Adapazarı Şeker Fabrikası, kotaya aykırı faaliyetinden dolayı yüklü bir maddi cezaya maruz kaldı.
2012’de; Bank Asya’ya olan borcu nedeniyle, O’nun iştiraki olan Temel Doğal Gıdalar ve Tarım Ürünleri Üretim-Pazarlama AŞ’ye devredildi. 2013’te de; 182 milyon TL’ye, Ülker Grubu’na satıldı.
Bugün; fabrika yerinde, bir rezidans ve AVM yapılması düşünülüyor.
Özelleştirmeye Ara Verilmesi
2008’de; Şeker Fabrikaları, “A, B, C, D, E, F” şeklinde gruplandırılarak blok satışına geçildi. Ancak, Şeker-İş Sendikası’nın itirazı ve Danıştay kararı ile yürütme durduruldu.
Sektör Analizi
Türkiye’de pancar şekeri üreten, toplam üretim kapasitesi 3,1 milyon ton olan; 25’i Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye (TÜRKŞEKER), 5’i Pancar Ekicileri Kooperatifleri’ne (PANKOBİRLİK), 3’ü özel teşebbüse ait 33 adet şeker fabrikası var.
Bunun dışında, nişasta bazlı şeker üreten; kotaya tabi 0,9 milyon ton kapasiteli “5”, kota dışı ihracata çalışan 0,4 milyon ton kapasiteli “5” olmak üzere, içinde Cargil gibi küresel bir şirketin yer aldığı, yerli veya yabancı ortaklı 10 şirket bulunuyor.
Nişasta bazlı şeker; gıda sanayiinde, pancar şekerinin yerini aldı. Haliyle gazlı içecek ve unlu-şekerli mamullerin birçoğunda, “Mısır Şurubu” denilen nişasta bazlı şeker (NBŞ) kullanılıyor.
Neden?
Zira kamış ve nişasta bazlı şeker üretim maliyeti, pancar şekerine göre daha düşük.
Sağlığa aykırı değil mi?
Nişasta bazlı şekerin (NBŞ); kanser, obezite, kısırlık gibi hastalığa yol açtığı söyleniyor. Ancak; arkasında, çok güçlü bir küresel NBŞ lobisi var. Bu da; bunun, fazlaca dillenmesini engelliyor.
TÜRKŞEKER’in, pancar şekeri üretimindeki payı nedir?
TÜRKŞEKER’in pancar şekeri üretimindeki payı; 2002’de % 74 iken, 2016’da kota ve özelleştirme sonucu % 55’e düştü.
Türkiye Şekerde Kendi Kendine Yeterli Bir Ülke
2016-2017 döneminde; dünya şeker arzı, şeker talebinin gerisinde kaldı. Şeker fiyatı yükseliş gösterirken, pancar şekerine olan ihtiyaç arttı.
Dünyadaki nüfus artışı ile birlikte, şekere olan talebin de artması bekleniyor.
Türkiye; şekerde kendi kendine yeterli bir ülke, tüketilen şekerin; % 90’ı pancar, % 10’u ise nişasta bazlı şeker özelliğinde.
O zaman; derdimiz ne, bela mı arıyoruz?
Özelleştirmeyi savunanlar; “şekerin stratejik ürün olmadığını, şeker fabrikalarının devlete yük olduğunu, bunun liberal ekonomi düşünce mantığına ters düştüğünü, gerekirse bir şeker fabrikasının kolaylıkla kurulabileceğini, şeker pancarı ekiminden boşalan alanı getirisi daha yüksek mısır-yağlı tohumlar-bakliyat gibi ürünlerin dolduracağını” söylüyor.
Şeker, stratejik ürün değil mi?
“Şeker, stratejik ürün değildir” demek, ülkelerin gıdada yeterlilik ölçüsünü bilmemek demektir. Zira ülkelerin gıdada yeterliği; tahıl-yağlı tohumlar-şeker-et-süt gibi ürünleri, ihtiyacı kadar üretip-üretmediği ile ölçülür. Adı geçen ürünleri; ihtiyaç ve fazlası için üreten ülkelere de “gıdada, kendi kendine yeterli” ülke denir. Bir de adama, “AB, İngiltere, Fransa, Almanya; neden, şeker pancarı ekimine önem veriyor” diye bir soru sorarlar.
Şeker fabrikaları, devlete yük mü?
24 Ocak 1979 Kararları, uygulamaya konan Neo-Liberal Politikalar sonucu; “bu veya şu KİT, devlete yük” diye bir söylem oluştu.
KİT’ler; önce kaderine terk edildi, sonra “satıp, kurtulalım” denildi. Bu; tutum ve davranış, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (TÜRKŞEKER) için de geçerlidir.
Şeker pancarı kota uygulaması ile verimsiz kılındı, kamış şekeri ithali serbest bırakıldı, nişasta bazlı şeker üretiminin yolu açıldı, koruyucu hiçbir tedbire başvurulmadı.
“Liberal Ekonomi düşünce-mantığına aykırı” diyorlar.
Kamış ve nişasta bazlı şeker üretim maliyetinin, pancar şekerine göre daha düşük olduğu bir gerçektir. Ancak; kamış ve nişasta bazlı şeker (Mısır ithali nedeniyle) ithal, pancar şekeri ise yerli kaynaklıdır. Yani; dolaylı veya doğrudan (İhracatı ile), döviz kazandıran bir özelliğe sahiptir, halkın sağlığına da uygundur.
Ayrıca; Şeker Fabrikaları’nın fiyat istikrarını sağlayan, konu-yapısı itibariyle stratejik önem arz eden, özellikle şeker kartelleri için engel teşkil eden bir özelliği vardır.
Lafa gelince. “Koruyucu tedbirler, liberal ekonomide yok” diyorlar. Ancak, bu beyler; alkollü içecek-tütün-sigara-fındık-tohum-gübre-yemde oluşan karteli görmüyor, çarşı-pazardaki tekelci-vurguncu piyasa için kafa yormuyor. 37 Yılda kaybolan 4,5 milyon hektarlık ekim-dikim, 7,2 milyon hektarlık çayır-mera alanı ile de ilgilenmiyor.
“Ne olacak? Bu devirde; şeker fabrikası kurmak kolaydır, gerekirse yeniden kurulur” diyorlar.
Bunlar; Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin (TÜRKŞEKER) sadece pancar şekeri üreten fabrikalardan oluştuğunu, misyon-vizyonunun bundan ibaret olduğunu düşünüyor.
Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (TÜRKŞEKER); 25 şeker, 4 alkol, 5 makine, 1 elektromekanik aygıt, 1 tohum işleme fabrikası ve 1 şeker enstitüsü ile ülkemizin önde gelen kuruluşlarından biridir.
Yani Şeker Fabrikaları; entegre tesisler özelliğindedir, fabrika kuran fabrikadır, pancar ekici-besici ile bütünlük arz eder, bunun için ciddi altyapıyı gerekli kılar, kırsal kalkınma zincirinin önemli bir halkasıdır.
Haliyle Şeker Fabrikaları’nı özelleştirmek, uzun süre devam eden bir çalışma ve büyük harcama ile oluşturulan sistemi çökertmektir.
Ne olur?
Özelleştirilen şeker fabrikaların bir kısmı; kapatılır, rant alanı olur. Bir kısmı ise; öyle veya böyle sahip değiştirir, uygun bulunan bir kapasite ile üretim faaliyetini sürdürür.
Şeker Enstitüsü, kapatılır. Alkol-makine-elektromekanik aygıt-tohum işleme tesisleri; işlemez hale gelir, kapatılır, ya da yok pahasına satılır.
İşçiler; tazminat ve birikmiş haklarını alır, işi kaybetme üzerinde fazlaca durmaz, iktidara teşekkür eder, hayaller kurar, kısa süren bir mutluluktan sonra da metropollerin yolunu tutar.
Kurumsal destekten mahrum kalan köylü; şeker pancarı ekiminden vaz geçerek büyük şehirlere göç eder, yeni ortama uyum sağlayanlar ise mısır-yağlı tohumlar-bakliyat gibi ürünlerin ekimine geçer.
Pancar şekeri üretimi düşer, kamış şekeri ithalatı artar, Cargil gibi nişasta bazlı şeker üreticilerin önü açılır, şeker piyasasında bir kartel oluşur.
Cargil’in bir dahli var mı?
Cargil gibi küresel şirketlerin; bulunduğu ülkede konusunda tekel olma kartel oluşturma gibi bir alışkanlığı var. Ayrıca bu tür şirketlerin, finans-kapital ile iç içe bir ilişkisi mevcuttur.
Dert, para ile mi ilgili?
Soruların cevabı, bunu gösteriyor. Tabi ki bu; iç kaynaktan çok, dış kaynakla ilgili. Dış kaynak sağlamaya, zayıflayan dış kredibiliteyi güçlendirmeye yönelik. Zira bunun, akla-mantığa uygun, başka cevabı yok. Ancak; götürüsünün, getirisinden çok fazla olacağı da anlaşılıyor.