DEVLET-İ EBED-MÜDDET
Ahmet URFALI
Devlet-i ebed-müddet tabiri; sonsuza kadar sürecek devlet demek olup tarih boyunca kurulan “Türk Devleti”ni ifade eder. Bu konuda H. Nihal Atsız; “Türkiye Cumhuriyeti gökten zembille inmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır. Osmanlı İmparatorluğu, İlhanlı Devleti’nin uç beyliğinden doğmuştur; demek ki onun devamıdır, İlhanlı Devleti Anadolu’daki Selçuklu devletinin devamıdır. Anadolu’daki Selçuklu Devleti ile Batı Türkistan ve İran’daki Harzemşahlar Devleti Büyük Selçuklu Devleti’nin devamıdır. Büyük Selçuklu Devleti; Karahanlıların, Karahanlılar Uygurların, Uygurlar Gök Türklerin, Gök Türkler Aparlar, Aparların Siyenpilerin, Siyenpiler Kunların devamıdır. Bu devamlar kesintisiz, aralıksız bir tarihin kadrosudur. Yani biz, biri yıkılıp biri kurulan ayrı ayrı devletlerin değil, bir bütün halinde sürüp gelen bir devletin milletiyiz.”
Devlet-i ebed-müddet kavramı, bu sözlerden daha güzel nasıl açıklanabilir? Türk devleti tarihte tektir, zira hanedanlar değişmiş, ancak devletin dayandığı millet hep aynı kalmıştır. Devlet-i ebed-müddet tabiri aynı zamanda ‘’devletin bekası‘’ kavramıyla da ilgilidir. Devletin bekası; devletin ölümsüzlüğü, kalıcılığı, devamı anlamındadır.
Türk’ün devlet düşüncesi, bütün ayrıntılarıyla Göktürk Yazıtları’nda dile getirilmiştir. Yazıtlarda düşmanlara karşı uyanık olmak gerektiği, şayet bu hususta dikkatli olunmazsa felâkete uğranacağı defalarca ikaz edilmiştir:
“Türk milleti, vazgeç, pişman ol. Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan bilgili kağanınla, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun .İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani..” (Kül Tigin- Doğu Yüzü -09)
“Zamanı Tanrı yaşar. İnsan oğlu hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye daldım. İki şadın ve küçük kardeş yeğenimin, oğlumun, beylerimin, milletimin gözü kaşı kötü olacak diyip düşünceye daldım..” (Kül Tigin- Kuzey Yüzü -10)
Göktürk Yazıtları’daki Bilge ve Gültekin Kağanların devlet üzerine taşıdıkları endişe, uyarı ve ümitlerle Atatürk’ün Nutuk’nda yer alan konuların örtüşmelerini devlet-i ebed-müddet, devletin bekası kavramlarının dışında başka bir nokta ile açıklamak mümkün değildir.
Türk yöneticilerin birinci görevi devletin bekası sağlamak ve korumaktır. Devletin bekası da ancak milletimiz tarafından kutsal sayılan değerlerle sağlanır. Bunlar; vatan, hâkimiyet, hürriyet, bağımsızlık, adalet, güvenlik, erdem gibi değerlerdir. Bu değerleri; cihan devleti, kızıl elma, nizam-ı alem, turan idealleri destekler. Maalesef bugünkü nesil, Türk’ü Türk yapan bu ülkülerden habersiz yetişmekte, popüler eğlence kültürünün çıkmazında bocalamaktadır. Kültür insanlarımızın ve eğitimcilerimizin çok azında devletin bekası konusunda kaygıları bulunmaktadır.
Ülkemizin içinden geçmekte olduğu terör ve darbe girişimlerine karşı verilen mücadele de yine devlet-i ebed-müddet, devletin bekası içindir. Bu uğurda kahramanlarımızın, yiğitlerimizin Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar Savaşları’nda olduğu gibi cansiperane vuruşmaları yine bu yüzdendir.
Türk devleti üzerine değişik düşünceler ortaya koyan Dündar Taşer, tasavvufta geçen fena-fillah kavramından ilham alarak “fena fi’d-devle ve mille” söyleyişlerini kültür dünyamıza getirir. Bu kavram, devlet ve millet için kendi öz benliğini eritme anlamına gelmektedir. Dündar Taşer’in günümüz kaos ortamına uygun düşen şu sözlerine katılmamak mümkün değildir: “Toplum kendini zayıf, aciz, yoksul ve çaresiz hissetmekten kurtulup arkasında büyük bir mirasın varlığını hissederse, kendine yönelmeyi başarır.”
Biz şanlı geçmişimizden hız ve ilham alarak geleceğe doğru daha güvenli adımlarla yürümeyiz.
Elimizde imkân olsa Yahya Kemal’in “Her halde tarih boyunca pek büyük hamleler yapan, çok yüksek bir idare kabiliyetine, pek ulvi bir adalete sahip, teşkilatlı ve velûd bir milletin miskin ve atıl oturması mümkün değildir. Ve yine herhalde kavim olarak tarihen söyleyecek sözümüz, yapacak işimiz vardır. Büyük düşünen, inanan, büyük heyecanlar duyan milletler büyük olabilirler.’” sözüne bütün Turan yurtlarının yüce dağlarına yazdırsaydık, bu tarihi uyarıyı bütün gençlerimize daha etkili duyurabilirdik.
Bu sözler Türk gençlerinin ışıklı alınlarında parlasa, devlet ve millet ülküsü ile çarpan yüreklerinde bir sevda olsa her halde ülkemizin durumu daha farklı bir durum arz ederdi. Her şeye rağmen yaşadığımız zorluklar aşılacaktır. Türk milletinin cevherinde var olan devlet-i ebed-müddet kavramı ve diğer kutsal değerlerimiz yeni kuşaklar tarafından özümsenerek sonsuzluğa kadar yürünecektir. Darbe girişimleri, kumpaslar, dış müdahaleler, yerli işbirlikleri; Türk’ün titreyip kendine dönmesine vesile olacaktır