YÖRÜK KIZI
Yörük kızı bir kıl çadırda doğar
Beşiği ardıçtan, çuhadan bezi
Ne halıcı tüccar görür ne terzi
Mevsim gelir yağmur yağar, kar yağar
Tabip bilmez, ilaç bile tatmamış
Bir çatının gölgesinde yatmamış
Yörük kızı gece halleşir ayla
Gündüzün fidanlar söyler yaşını
Seçer çiçeklerden arkadaşını
Bin bir güzelliği yayarken yayla
Tarar saçlarını, eğmiş başını
Öğrenir dağları bastırmadan kış
Yapmayı doğayla sonsuz bir barış
Yörük kızı basınca on üçüne
Basma elbiseye bürünsün ister
Yaylada salınıp görünsün ister
Kilim dokur devenin hörgücüne
Kara gözleriyle öğünsün ister
Al gömlek üstünde altın dizili
Yandan atar diz üstüne dizini
Yörük kızı şu dağlara nâm salar
Derler başı dolaşır zirvelerde
Çıkar falı aydınlık telvelerde
Görünce sarsılır kopar kayalar
Çınarlar âh edip düşerler derde
Yaşı erer gelin olma çağına
Kaç yiğit düşecek gönül ağına
Yörük kızı amca oğluna varır
Eder oba iki yaylada düğün
Çimenin yeşili, mavisi göğün
Gelin alayının yoluna varır
Rüzgâr zurna üfler, davul çalar, gün
Gelin al giyinmiş güzelden güzel
Endâmı dillerde ezelden güzel
A. Yılmaz Soyyer