Ahmet URFALI
Orhan Şaik Gökyay ‘’Bu Vatan Kimin? ‘’ adlı şiirinde;
‘’Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...’’ diyerek Türk’ün vatan aşkını kahramanlığa bağlar. Bizim sadece askerimiz, kadınımız, kızımız değil, dağımız-taşımız da kahramandır. Söz konusu; vatanın birliği, devletin bekası, milletin dirliği olunca kahramanlık zamanı gelir. Kahramanlık, Türk’ün genetiğinden nesilden nesile geçer,
Türk’ün kahramanlığı, sadece tarih sayfalarında kalan bir hatıra değildir. Türk tarih sahnesine çıktığı zamandan bu yana kahramanlığını her zaman göstermiştir. Aradan yüzyıllar geçse de Türk’ün kahramanlık ruhu her dem taptazedir.
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa, Türk’ün kahramanlığını şöyle anlatıyor: ‘’ ”Siperler arası sekiz metre.Yani ölüm muhakkak. Üç dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir üç dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında ilerliyor. Ama ne ilerleme! Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an okuyor bilmeyenler Kelime-i Şahadet getiriyor. Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şehadete gidiyor. İşte Çanakkale Savaşlarının zaferle sonuçlanmasını sağlayan şey, milletimiz ve onun askerindeki bu yüce ruhtur.”
Bu sözlerin sarf edilişinden yüzyıl sonra Efsanevi Komutan Osman Pamukoğlu, askerlerine hitap ediyor: ‘’ Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz, savaş sizinle ilgilenir. Savaş kazananı da yorar. Ölüm her şeyi eşit yapan doğal sonuçtur. Ölümden korkmayan ölmez; ölüm kendine koşanları hiçbir zaman vurmaz. Ölüm korkusu, ölüm açısından daha şiddetlidir. Ölüm teşkilatının bir anlamı yoktur. Size yol gösterdim de diyebilirsiniz, ama askeri manada emir vermedim. Kahramanlara emir verilmez.’’
Gidip de dönülmeyen uzak vatan Yemen’de Mehmetçik’e hava değişimi verilse de, o görevinin başından asla ayrılmaz:
‘’Yemen kuşu ötmem demiş
Lâle sümbül bitmem demiş
Tebdil hava gelen kardeş
Ben evime gitmem demiş ‘’
Aynı ruh ve şuur özelliğini yine yüzyıl sonra Nusaybin’de şehit düşen Jandarma Yüzbaşı Halil Özdemir’de görürüz: Özdemir, hastanede tedavisi yapıldıktan sonra istirahat raporu verilerek taburcu edildi. Arkadaşlarının anlatımına göre Özdemir doktora, “Şimdi istirahat zamanı mı? Biraz evvel kardeşlerimi şehit verdim. Hâlâ kollarımdalar sanki, bana bakıyorlar; diyorlar ki ‘Komutanım kanımızı yerde koymayasın, buraları sana emanet edip yürüyoruz Hakk’a. Keşke birkaç gün daha ömrümüz olsa idi de seninle birlikte çarpışabilseydik bu şerefsizlerle. ‘İstirahat bana haramdır, lütfen iptal edin” diyerek tepki gösterdi. Ancak doktor istirahat raporunu verdi. Özdemir, birliğine döndükten sonra da komutanlarına, “Çok iyiyim, küçük bir demir parçasıydı, hemen çıkardılar, pansuman yaptılar, sapasağlamım” diyerek raporlu olduğunu söylemedi. Ertesi Sabah pansumanlı ayağına bir numara büyük bot giyen Özdemir, silah arkadaşlarının yanına döndü ve yeniden bölüğünün başına geçti. Yarasının verdiği acıya aldırmadan çatışmalara girdi. Silah arkadaşları, kahraman yüzbaşının şehit düşmeden önceki son anlarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Biraz topallıyordu sadece ama arada bir gözlerini yaşlı görüyorduk, kendisine sorduğumuzda ‘şehitlerimize üzülüyorum’ diyordu. Evet çok üzülüyordu ama bu tür acıları içine gömen bir komutandı, ağlamazdı. Sur’da da çok üzüldü ama hiç ağlamadı. Gözündeki o yaşlar şimdi anlıyoruz ki ayağındaki yarasının acısındandı.”
Bir başka benzer kahramanlık da Çanakkale Savaşları’yla Şırnak çarpışmalarında yaşanır. Çanakkale’de parmağı kopan Mehmetçik, yaralanmasının farkına olmadan silahının tetiğine basar, silah bir türlü ateş almaz. Olayı gören komutan, silahın sağlam olduğunu, ancak Mehmetçik’in parmağının koptuğunu fark eder. Mehmetçik’e durumu izah eder. Mehmetçik öbür elinin sağlam parmağıyla düşmana ateş eder.
Benzer olay yüzyıl sonra Şırnak’ta yaşanır: Bir özel harekâtçı sağ el işaret parmağını sarmaktadır. Komutanı, Mehmetçik’e yaralandığını niye söylemediğini sorar ve hastaneye göndermek ister. Mehmetçik, Komutanına; ‘’Bu kadar şehit verdik, utandım söylemedim.’’ der ve görevine devam eder.
Bu konuda, tarihimizden günümüzden binlerce örnek vermek mümkündür. Kırk yoldaşıyla birlikte hiç tereddüt etmeden Çin sarayını basan Kürşat’ın yeşerttiği kahramanlık ruhu, hâlen bölücü hainlerin üzerinde sert fırtınalar olup esmektedir. O kahramanlar var oldukça, asla ümitsizliğe düşmeyeceğiz. Çakal sesleri kesilinceye kadar şanlı mücadele devam edecektir.
Türk’ün her zaferi, kahramanlarımızın ruh kudretini gösteren şanlı örneklerdir.
Şehitlerimizin ruhu şad olsun. Allah, kahramanlarımıza güç-kuvvet versin.