Babür Hüseyin ÖZBEK
T.C Cumhurbaşkanını taşıyan uçak 65 yıl sonra 7 Aralık 2017’de Atina Elefterias Venizelos Havaalanına indi. Şehir sıkıntılı, toplu gösteriler önceden yasaklandı , Monastiraki’de, Syntagma Meydanı’nda, Türk Büyükelçiği önünde ve başka yerlerde Türkiye aleyhtarı küçük ama etkisiz kıpırdanmalar var. R.T.Erdoğan Mayıs 2004 ve Ekim 2010’da da gene bu ünlü Helen diyarını ziyaret etmişti. Değişen bir şey var mı? Asırlardır sürüp giden problemler yumağında olaylar hep Türkiye lehine çıkışa kapalı bir noktaya getirilip sonrada kısır döngüye giriyor.
İki günlük sıkıntılı, çözümsüzlüğü yüzyıllara dayanan, ( problemli, Atina ve Batı Trakya -Gümülcine) gezisinin gündemi:
a – Ege Denizi ve adalar meselesi,
b – Kıbrıs sorunu
c – Batı Trakya Türk azınlığı ve 12 Adalar da yaşayan Yunan vatandaşı Türkler ile İstanbul da yaşayan Rum kökenli T.C vatandaşlarının eğitim ve dini sorunlarının çözümü.
d – Değişik yollardan Yunanistan’a kaçak geçen FETÖ Örgüt elemanlarının Türkiye’ye iadesi.
e – Lozan Antlaşmasının güncellenmesi ( Ki bu konu basına açık görüşmelerde alevlendi ve sonra da gezinin gündemine oturdu.)
g – Büyük Atatürk’ün izlerini taşıyan güzel şehir Selanik’ten İstanbul’a hızlı tren projesi,
h – İpsala Kipi sınır kapısında ikinci bir köprü inşaatı
i – Selanik – İzmir feribot seferleri projesi. (255 deniz mili 11 -13 saatlik bir seyir/ intikal süresi.)
k – 6 milyar avro olan ticaret hacminin 10 milyar avroya çıkarılması…
Öncelikle İzmir – Pire / Atina (205 d.mili)feribot hattı açılmalı, programlı çalışmalı ve süreklilik arz etmeli. Şimdi hayal gibi ama belki gelecekte mümkün olur, ben gene de yazıp söyleyeyim. Selanik – Ayvalık (204 d.mili) feribot hattı da açılsa, keşke açılabilse…
Biz gene gezinin Atina’da ekranlardan bize yansıyan tarafına dönelim:
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan yetkileri kısıtlı meslektaşı Prikopis Pavlopulos ve Başbakan Aleksi Çipras’la yaptığı basına açık görüşmelerde: Lozan’ın güncellenmesi, Batı Trakya Türklerine verilmeyen haklar, Kıbrıs ve FETÖ kaçakları konularını gündeme taşıdı.
Bu yazı yazılırken uçak gezinin Türk hududu Meriç Nehri’nin 55 km. batısındaki tarihi Türk şehri Gümülcine (Komotini) Havaalanı’na iniyordu.
Yapılanlar sadece görüşme, karşılıklı söz düellosu, bazen sertleşen gel – gitlerden ibaret. İlerde tersleşmelere ve hatta restleşmelere de hazır olmalıyız. Yunanistan arkasına başka bir güç almadan bize – Türkiye’ye ne askeri ve nede ekonomik olarak kafa tutamaz, dayılanamaz. Aksi tutum, akıl tutulmasıdır.
Çünkü 2010 -2018 arası yürürlükte olan kemer sıkma politikası ekonomiye beklenen rahatlamayı getirmedi. Ana gelir kaynakları gemi taşımacılığı/denizcilik ve turizmde halen % 25’lere doğru tırmanan bir küçülme yaşanıyor. Ekonomik gücü Almanya ve Amerikan şirketlerinin gölgesinde, sözde bağımsız, ama AB kontrolünde bir ülke; zinhar bağımsız değil.
Politikacılar konuşurlar, ben sizi gerçeklere, Ege’ye götüreceğim. Küçüklüğümde çok duyduğum büyüklerin sinirlendikleri kişilere: “Sana şöyle bir çarparım Hanya’yı Konya’yı görürsün!” derlerdi.
Hanya Girit Adası’nda güzel bir şehirdir. Yıllar önce yaşlı bir Türk limanda bana; “Beni de götürün, hiç görmediğim, hep hayali ile yaşadığım Anadolu da ölmek istiyorum.” demişti.
Ege’de işler iyi giderse mesele yok, ya tersine dönerse. Mesela I’inci Balkan Harbi patlamış Çanakkale Boğazı’nı Yunan Donanması kapatmış Ege’ye çıkamıyoruz. Denizde her şey felç. O günlerde donanmamız güçlü olsa idi Selanik kaybedilmezdi.
Tarihimizde Anadolu’nun batı sahillerini oluşturan adalarda hep sıkıntı yaşadık, acılar çektik, şimdi ise daha kötüsünü yaşıyoruz. Kuşatılmış durumdayız. Siz kabullenelim mi diyorsunuz, “asla!”
Şimdi Ege’de söz sahibi değiliz, ama hedef koyarsak ilerde olacağız.
EGE’NİN 4 MEVSİMİ DE GÜZELDİR
Ege sahillerinin kışı ayrı yazı ayrı güzeldir. İlkbaharına da sonbaharına da doyum olmaz. Çanakkale Boğazı’ndan yukarı çıkıp 43 derece kuzey paralelinin kuzeyindeki Ukrayna, Rusya ve Romanya limanlarındaki hava şartları Ege’ye göre tatsız, nemli ve soğuktur. Bunun tersi gene Ege’nin Kıbrıs ve Girit’in güneyindeki 34 (N) kuzey paralelinin güneyinde yaşanır, Akdeniz’de İskenderiye’den, Tunus ve Fas’a kadar teneffüs edilen hava haz vermez; yazları aşırı sıcak ve zevksizdir. Cezayir’de İspanya kontrolündeki sayfiye kenti Melilla’da sadece ve sadece tatil kentidir. İtalyan sayfiye çizgisi (Riviera) Civitavecchia, Cenova, San Remeo ile Monako’da lüks, tabiatı zorlayan göz alıcı yapılar sizi aldatmasın. Aynı sahilin Fransa şeridinde Nis, Cannes ve St.tropez ise güzeldir zenginlere para babalarına hitap eder. İspanya’da ise Akdeniz sahilinde Barselona’nın kuzey sahili Costa Brava ile gene Valencia’nın kuzey sahili Costa del Azahar, Atlantik’te San Sebastian, Vigo – La Coruna ile Cadiz hep canlıdır. Kanarya Adaları uzak, iddialı zenginlere hitap etmek ister ve sıcaktır.
2006’da kısa süre kaldığım Sardunya Adası’ndaki Portovesme ve Portoscuso’yu sevmiştim hala anarım. Farklı, çekici ve iz bırakan sayfiye kentleri idi.
Yukarıda ki turizmin Avrupa’da omurgasını oluşturan mekanlar sadece güzeldir, ama Ege’nin 4 mevsime yayılan iklimi buraların hepsinden farklı, içinde yaşayanları kendisine aşık eden, ömrü uzatan muhteşem bir tılsımı mevcuttur.
Ancak yeryüzü yuvarlağı da sadece Kuzey Yarımküre’den ibaret değildir. Aynı arzların (paralellerin) Güney Yarımkürede benzeri Uruguay’da da vardır. Mevsimler Ege gibi 4 mevsimi yaşatır.
Burası Uruguay ve gene dünyanın en büyük deltası Rio De La Plata yani Parana Nehri’nin Güney Atlantik’e döküldüğü geniş mi geniş yerdir. İz bırakan bir hatırayı yeri gelmişken gene anlatmak istiyorum.
İkinci Dünya Harbinin deniz safhası Güney Atlantik’te zorlu geçiyor. Tarihler 13 Aralık 1939, Falkland Adalarındanki İngiliz deniz üssü Stanley Base’nden kalkan üç İngiliz kruvazörü Montevideo (Uruguay’ın) 290 deniz mili doğusunda seyrediyorlar. Atlantik’te 9 İngiliz gemisini yok eden Alman cep zırhlısı Amiral Graf Spee’yi batıracaklar. Denizde bir cehennem yaşanıyor. İngiliz Bahriye Nâzırı Sir Winston Churcill üzgün, çaresiz, sinirli. Bunların rotaları kesişiyor, Dünya radyoları Güney Amerika’nın o gün için İsviçresi olan Montevideo’nun yaklaşık 90 – 100 km. doğusundaki Punta Del Este’den canlı yayında (III)…
Bu tabiat harikası Rio De La Plata’nın 250 km. yi bulan uzun sahil şeridi Ege’deki iklimi andıran özellikler gösterir, sanki Güney Amerika’daki yansımasıdır.
Yoksa Hindistan’daki Pangin (Goa), Amerika’daki Florida – Miami güzel, donanımlı, lüks ve de şaşalı yaşam sunan beldeler. Ancak gene deEge sahillerinin 4 mevsimini doya doya yaşatan havasına, suyuna ve mistik üstünlüğüne ulaşamazlar.
Ege ve çevresi dünyanın en güzel denizidir.
ORTA EGE DE ROTA MEHMETÇİK FENERİ
Üç tarafı doğusu, batısı, kuzeyi karalarla çevrilmiş güneyden açılmış büyük bir kapı gibi 4’üncü kenarı Rodos ve Girit’le Akdeniz’e açılan adalar denizi ve bütün mevsimlerin doya doya yaşandığı cennetin ta kendisi Ege. Yeryüzünü oluşturan kıtaları denizleri dolaşın böyle yazları ayrı ilkbaharı ayrı güzel, sonbaharı muhteşem bir sahil şeridi yoktur.
Çanakkale Boğazı’ndan bir ticari veya askeri gemi ile Mehmetçik Feneri’ni sancaktan bordalayarak çıktınız, Gökçeada ve Bozcaada’yı geçip mavilikler içine süzüldünüz. veya Avrupa’dan geliyorsunuz Mora’nın güneyinde Mataban Burnu’nu bordaladınız iskele alabanda ile Ege’ye girdiniz, rotanız kuzey – doğu, Andros Adası’nın batısındaki Kalirevsk Boğazı’ndan itibaren rota 027 boğaz girişi Çanakkale Mehmetçik Feneri. Yok, Süveyş’ten geliyorsanız Rodos’tan gene Ege’ye girdiniz burası sanki farklı bir dünya farklı bir deniz; Ege.
Ama biz bu denizde söz sahibi değiliz.
Diğer taraftan Ege sadece bir deniz, tarih ve turizm cenneti değildir. Türk ve Yunan halkının asırlardır kıyılarında, adalarda amansızca boğuştuğu, bundan sonra da boğuşmaya devam edeceği paha biçilmez stratejik ve güzelliklerle yüklü bir adalar denizidir.
BÜLENT ULUSU: 6 MİL BİZİM EGE’DE KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR
Şu anda ve yakın gelecekte Türkiye için en büyük tehdit: “Yunanistan’ın Ege de anakara ve özellikle sahip olduğu adalarının karasularını 12 deniz miline çıkarma” isteğidir. Böyle bir felaket olursa Türkiye Ege’nin % 8.7’sini, Yunanistan % 71.3’ünü ve geriye kalan % 19.8’lik oranındaki sahada açık deniz konumunda değerlendirilecektir. Manası; bütün Ege’nin kaynakları büyük ölçüde Yunanistan’ın hakimiyetine geçecektir. Uygulamada ise “zararsız geçiş” ve “transit geçiş” hakları kullanılırken Orta Ege’de dar bir saha hariç karasuları 12 deniz mili olacağından bir Türk askeri gemisi Atina’dan izin almadan Akdeniz’e inemeyecektir.
Başka bir anlatımla Türkiye Ege denizinde kıyısı olmayan bir Paraguay, bir Zambiya, bir Moğolistan, bir İsviçre durumunda olacaktır. Sık kullanılan kıta uzantısı sahiller, “Kıta Sahanlığı Hakları” üzerinde bulunan “Yunan adalarının kazandığı haklar” sebebiyle güdük kalacaktır.
1976 veya 77’li yıllardan hatırladığım; Ege’de bir tatbikattan döndük, Gölcük Donanma K.lığında tatbikat sonu brifingi var, yüzbaşıyım, arka sıralarda oturup not tutuyorum. O günkü Donanma K. rahmetli Oramiral Bülent Ulusu: “Ege’de Yunanistan’ın 12 mil ilanı bizim için harp sebebidir, 6 mil bizim Ege’de kırmızı çizgimizdir.” demişti. Daha sonra 1980’de Başbakan olduğunda verdiği ilk demeç, gene yukarıdaki sözlere havi bir kararlılık mesajıydı.
DENİZ HUKUKU SÖZLEŞMESİ (UNCLOS)
Venezuela – Caracas’ta 1974’te başlayan ve aralıklarla 9 yıl süren, neticede Jamaica Montego Bay’de 119 ülke tarafından 1982’de imzalanan, 60 ülke parlamantosunda onaylanan ve 16 Kasım 1994’te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler III’üncü Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) kararlarındaki karasuları meselesi Ege de Türk menfaatlerinin savunulmasına manidir. Mesela Md.3- “Her devlet karasularının genişliğini saptamak hakkına sahiptir…” der. Bu madde Yunanistan’a güç vermekte diğer 123 ve 300’üncü maddeler ise çözüm değil bizim için problem oluşturan kelimeler yığınıdır.
Bugün yazılıp çizilenlerin çoğu gerçek değildir E. Amiral Çetinkaya Apatay 2006’da yayınladığı “Ege de Ulup Bitenler” adlı eserinde şöyle der: “Ege de önce Osmanlı Devleti, sonra da Türkiye Cumhuriyeti kaybedeceği her şeyi kaybetmiştir.”
Küçük bazı değişiklikler hariç son nokta 10 Şubat 1947 Paris Barış Antlaşması ile kondu. Rodos ve Menteşe Adaları İtalyanlardan Yunanistan’a geçti. Kısa süre sonra 7 Mart 1947’de o topraklar Atina’ya bağlandı. Ve o gün bu gün Çanakkale çıkışındaki iki ada hariç Ege de yaşanabilen bütün adalar bugün itibarı ile Yunan toprağı.
Batı komşumuzu düşündüren ve hatta korkutan İzmir ve çevresi ile Foça’da konuşlu Ege Ordusu (4’üncü Ordu), Foça’da kurulu Amfibi Deniz Piyade Tugayı, Amfibi Komando Tugayı ve Amfibi Görev Grup K.lıklarının varlığıdır. (Mersin de konuşlandırılan Çıkarma Filosu K.lığı 13 Ağustos 1985’te Foça’ya taşındı, 5 Ağustos 2011’de de ismi Amfibi Gemiler komutanlığı oldu) .
O gün geldiğinde bu güç nasıl kullanılır hangi adalara çıkarma yapılır, şimdiden kestirmek zor.
ALTIN ÜÇGEN (SAKIZ, SİSAM VE NİKARİA ADALARI)
Ege de söz sahibi olmamız için: Limni (Limnos), Midilli (Lesbos), Sakız (Khios), Sisam (Samos) ve Sisam’ın uzantısı Nikaria (İkaria) adaları bizim olmalı ve de T.C. etiketi taşımalı.
Sakız – Psara, Sisam ve Nikaria adalarından oluşan “Ege Altın Üçgeni’nde” oluşacak Türk hakimiyeti zaman zaman Atina’da terslenen, sahil şeridimizde yaptığı “küçük birkaç adacıktaki barakalarda bir de Yunan bayrağı çekerek bizi tahrike yeltenen”, altında nutuklar atan, büyük Helen rüyası içindeki bakan, milletvekili, amiral ve generallerin ebedi susmalarını sağlayacaktır.
Geçmişte kaldı diyeceksiniz, ama bu başarı “Bay – 28” gibi kişiler “denizden, denizcilikten sorumlu mevkilerde” bulunuyorlarsa biraz zor ve hatta çok zor…
Ege de esen Helen rüzgârları Anadolu sahillerini yalamamalı, gücünden çok etki sahası oluşturmamalı, iktidarlar bi şekilde buna müsaade etmemeli.
Kriz üreten insanlar, büyüklük hastalığına tutulmuş liderler ve hep problemli ülkeler olduğu müddetçe umulmadık bir anda Avrupa da, Ortadoğu da, Pasifik’te Çin Denizi’nde, Kore de… çok yönlü ekonomik ve askeri bir çatışma çıkabilir ve de bütün dünyayı sarabilir. İşte o tarihte biz de hazırlıklı olmalı, ve bir asır sonrada olsa gerekeni yapmalı Orta Ege’ye geri dönmeliyiz.
“Zor, olmaz” mı dediniz! Binlerce kilometre uzaktan gelip tüm Irak’ı bloke eden, sömüren, PKK’yı destekleyen, bu ülkeyi Amerikan kolonisi yapan güç, conileri ile Irak’a hakim. Bir diğeri Esat ile asırlardır Akdeniz’e inemeyen Ruslar Suriye’yi işgal altında tutabiliyor, Akyar’da ( Sivastopol) emekli bir amiral: “Karadeniz bir Rus iç denizidir” diyor. Asırların Türk diyarı Kırım bir oldu bitti ile işgal ediliyor… Bütün bunlar oluyor da Türkiye şartlar oluşunca neden Orta Ege’ye sahip olmasın?
Evet, neden?
Notlar –
I – Bundan sonra dünya silah pazarında da T.C. bir değil birkaç marka ile boy gösterecek ve bunlar gurur kaynağı olacak. Roketsan tarafından milli imkânlarla geliştirilen gemisavar füzesi “Atmaca”nın test atışları tamamlandı. 2018’de Dz.K.K.lığı envanterine alınıp halen muhrip / firkateyn ve denizaltılarda kullanılan ABD üretimi Harpoon füzelerinin yerini alacak. Atmaca füzesi 800 kg. ve 200 km. menzile sahipken, Harpoon füzesi 140 km. menzilli ve 691 kg. Bu bir başarıdır.
II – Komşumuz Ege de, Adalar da 25 metrenin altındaki Türk bayraklı yatlarda, teknelerde yolcu gemisi şartları arıyor / istiyor; olmadı bu tekneleri seferden men ediyor, bağlıyor. İsim de koymuşlar “Gulet Krizi.” Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan 13 Ekim 2017’de Atina da Yunanistan Denizcilik Bakanı Panagiyotis Kouroumplis ile görüştü. Ama çözüm geldi mi? Gemi tutulmaları % 7’ye yükselirse beyaz listeden gri listeye düşeriz, bu da hiç iyi olmaz, aman dikkat sayın bakan! Zira 2006’da kara listeden gri listeye, 2008’de de gri listeden beyaz listeye İ.M.O’ ya rağmen zor yükseldik. Gri listeye tekrar düşüş olursa bu hem ekonomik ve hem de itibar kaybı demektir.
III – Alman cep zırhlısı Amiral Graf Spee’nin hüzünlü akibetini anlatan makaleyi isteyenler:…Atlantik’te hüzünlü bir intihar –jeopolitürk…yazarak google’dan bulup okuyabilirler.