Bülent Vedat AYDEMİR
Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor;
“Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buharî, Büyû; 7).
***
Geçtiğimiz hafta iki ciddi olay ülkemiz gündemini bir hayli meşgul etti. Bunlardan birincisi ABD’de yargılanan Reza Zarrab’ın kimilerine göre itirafları, kimilerine göre iftiraları;
Bir diğeri de; Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakınlarının MAN adasına gönderdiği iddia edilen paralar.
Bu iki konu hakkında başta siyasiler olmak üzere yazılı ve görsel medya değişik görüşlerini toplumla paylaştılar, paylaşmaya da devam ediyorlar.
***
İYİ Parti genel başkanı Sayın Meral Akşener, 02.12.2017 tarihinde Artvin gezisi sırasında yaptığı konuşmada Reza Zarrab olayı ile ilgili şu soruları sordu:
—Kardeşim 26 yaşında bir dolandırıcı ile siz bu işi nasıl tuttunuz?
—Bu iş ortaya çıktığında bu 26 yaşındaki dolandırıcı olduğu anlaşılan şahsın hayırsever bir işadamı olduğunu en yüksek ağızdan nasıl söylediniz?
—Jet hızıyla üzerindeki soruşturmayı nasıl kapattınız?
—Cari açığımızı kapattığını nasıl iddia ettiniz?
—Hadi bunları geçtik!
—Siz nasıl bir devlet yönetiyorsunuz ki nasıl gayri ciddisiniz ki bu adam elini kolu sallaya salaya ABD’ye gidiyor ve itirafçı oluyor.
—BUNUN ADI CİDDİYETSİZLİKTİR!”
Mersin‘de Mezitli Belediyesi’nde düzenlenen toplu açılış töreninde konuşan Kılıçdaroğlu’da, ABD’de devam Zarrab davası ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının “Yabancı devlet lehine siyasi ve askeri casusluk yapmak” suçlamasıyla Reza Zarrabve yakınlarının malvarlıklarına el koyması kararıyla ilgili olarak şu soruları sordu.
—Bu Reza Zarrab’a devletin sırlarını kim teslim etti?
—Casus diyor savcı! ‘Askeri ve siyasi bilgileri aldı ve götürüp yurt dışında birilerine verdi’…
—Reza Zarrab’a bu sırları, bilgileri kim verdi?
—Bu bilgiler verilirken hükümette kim vardı?
—Dün ‘hayırseverdi’ bugün ‘casus’ oldu.
—‘Casus’sa bu bilgileri kim verdi?
—Bu Reza Zarrab nasıl oldu da Türkiye Cumhuriyeti’nin sırlarını teslim aldı ve bu sırları Amerika’ya götürdü?
Bu sorular çok ciddi sorulardır.
Türk toplumu sağlam bilgi ve belgelerle bilgilendirilmeli ve aydınlatılmalıdır.
***
Ülkemizin İran’la yapmış olduğu ticaretten dolayı dönemin iktidarını dolayısıyla da AKP’yi suçlayanların sayısı yok denecek kadar azdır.
Elbette BM’nin kararlarına uymama hakkına sahibiz!
Zira bu kararın herhangi bir yaptırımı bulunmadığı gibi, İran’la ticaret yapmamıza da engel değildir.
Türk toplumu, rüşvet çarkının devletin en üst katmanlarına sıçramasını sorgulanmasını talep etmektedir.
Kanaatim o dur ki; Türk toplumu bu işin peşi bırakmayacak!
***
Tekrar Meral Akşener’in açıklamalarına dönecek olursak;
“—BM’nin kararının İran’la ticaret yapmaya bir engeli yok.
—Sadece İran’a para ödeyemiyorsunuz.
—Diyelim ki İran’dan petrol, doğalgaz veya başka bir şey aldınız.
—Bunun karşılığında Türkiye’den ilaç, giyim eşyası, meyve, sebze veya Türkiye’nin ürettiği her hangi bir ürünü satıyorsunuz.
—Bunun adı takas.
—Bu Sarraf meselesinden anlıyoruz ki bu takas işi ortadan kalkmış Türkiye’nin ürettiği ürünlerin satılması yerine altın üzerinden bir abidik gubidik iş olmuş.
—Özü bu!
—Bazı insanlar zengin olmuş, bazı insanlar rüşvet almış.”
Sorgulanması ve aynı zamanda yetkiler tarafından açıklanması gereken konuların özünü bu hususlar oluşturuyor.
Türkiye uluslar arası arenada böyle bir risk almışsa “ki almıştır”, Türkiye’nin bu işten kazancı ne olmuştur?
Asıl soru bu olmalıdır diye düşünüyorum.
Meral Hanımın dediği gibi “Amerika’da ortaya çıkan bu çirkinlik Türkiye’nin itibarını yurt dışında iki paralık etmiştir… O mahkemede Türkiye’nin mağdur ülke olarak müdahil olması gerekmektedir. Çünkü bu kadar paralar havada uçuşmuş, Türk hazinesine ne girmiştir?
Dolayısıyla burada mağdur olan Türkiye’dir, mağdur edilen Türk milletidir.
O nedenle ’Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının bekasının eşittir Türkiye’nin bekasıdır’ algısının yaratılmasına müsaade etmeyeceğiz.
Ve şuna rüşvet verdim diye anlattığı şahıslar hakkında çok hızlı bir şekilde Türkiye’de soruşturulması gerekmektedir, Türkiye’nin itibarı açısından.
Diğer taraftan Türkiye’yi iki paralık eden bu zikzaklara bir an evvel son verilmesi gerekmektedir.
Biz milletimizi ve devletimizi bu konuda mağdur görüyoruz.”
***
Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor.
“Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hain sayılacak, hainlere güvenilecek. İnsanlardan şahitlik etmeleri istenmediği halde şahitlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler,” (Taberâni, XXIII, 314)
***
Eski başbakan Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz Pazar günü İzmir’de yaptığı bir konuşmada; ”İran bizim komşumuzdur. Kimse Türkiye’nin İran’la veya herhangi bir komşu ülkeyle olan ilişkileri mahkeme konusu yapamaz. Hangi küresel güç olursa olsun kimse Türkiye’yi yedeğine alamaz. Türkiye’yi kendi politikalarının parçası haline getiremez.
Devletimizin izzeti ve itibarı anlamında yapılan her komplo karşısında dimdik dururken adaleti ve ahlakı hâkim kılmak zorundayız.
—Devletimiz ateş çemberi içinden geçerken;
—Her birimiz bu ülkeyi bu ateş çemberinden nasıl çıkarırız diye düşünürken;
—Reza Zarrab başta olmak üzere bu ateş çemberindeki ülkenin düştüğü zor şartlarda kim kendi çıkarını düşünmüşse;
—Kim servetini artırmayı planlamışsa;
—Kim rüşvet almışsa,
—Kim haksız kazanç peşinde olmuş ve elde etmişse onlardan da hesap sorulmalıdır.
—Eğer Türkiye’de yanlış bazı işler olmuşsa bu yanlışın hesap verilme makamı da New York değil Ankara’dır, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleridir.”
Aynen katılıyorum. Devletimiz komplolar karşısında dimdik dururken, aynı zaman da adaleti ve ahlakı da hâkim kılmak zorundayız.
Toplumun ortak kanaati;
—Kim/kimler bu zor şartlarda kendi çıkarına çalışmışsa;
—Kim/kimler rüşvet almışsa;
—Kim/kimler haksız kazanç peşinde koşmuş ve elde etmişse acilen yargılanmaları, suçlu iseler cezalarını çekmeleridir.
Sadece bu değil; bütün bu yanlış iş ve işlemlere göz yuman diğer siyasi ve bürokratik sorumlular da yargılanmalı, suçlu iseler cezalarını çekmeliler.
***
Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem-:
“-İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!” buyurdu.
“-Niçin eriyecek yâ Rasûlallah?” diye sorulduğunda:
“-Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği için” buyurdu.
(Ali el-Müttaki, Kenz, III, 686/8463)
***
Ey yetkili zevat:
Sizlerden bir ricamız var!
Bir belge açıklandığında hemen sahte diye balıklama atlamayın; gerçekleri dile getirenleri de hemencecik “Hain Fetö’cü” diye yaftalamayın!
Bu belgeler doğru ise o zaman ne yapacaksınız?
Haysiyet, şahsiyet, doğruluk ve dürüstlük gibi yüce kavramları unutmamanızı tavsiye ederim.