Bülent Vedat AYDEMİR
(5 Kasım 1975)
Sen rahat uyu yiğidim
Arslan şehidim.
Rahat uyu…
1975 yılı 4 Kasım akşamı saat 21.30 gibiydi. Ülkücülerin dergâhı ve kalesi Edirnekapı öğrenci Yurdu A. Blok. 202 No’lu odamda Emine Işınsu hanımefendinin yeni çıkan “SANCI” adlı romanını okuyordum. Odadaki diğer arkadaşlarım Necdet Sürener, Rahmetli Nebi Elma ve Nurettin Altay kantindeydiler.
1975 baharında şiddetli bir zatürreye yakalanmıştım. Yaz aylarında memleketim İskenderun’da tedavi olmuş Ekim başlarında İstanbul’a gelmiştim.
Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle Amerika tarafından ülkemize uygulanan ambargo yüzünden yurdun kalorifer yakıtı zor temin ediliyor, kaloriferler çoğu zaman yanmıyordu. Yurt odalarında küçük elektrikli ocaklarla ısınmaya çalışıyorduk. Elektrikler de sık sık kesiliyordu; böyle zamanlarda battaniyelere sarılıyorduk.
4 Kasım akşamı da kaloriferler yanmıyordu. Dışarıda da hissedilir bir soğuk vardı. Elektrik sobası ve battaniyeye sarılarak üşütmemeye çalışıyordum. Bu yüzden akşam yemeğimi odamda yemek istemiştim. Yemek menüm bir şişe süt, iki adet üçgen peynir ve yarım ekmekti!
Yurtta kalanlar bilirler; akşam yemeğimiz genellikle bir şişe süt, üçgen peynir ve ekmek; kantinde, sahanda sucuklu veya peynirli yumurta; canımız çekerse barbunya, ton balığı veya kızartma konserve.
Saat 21.30 sıralarında Yaşar Övcivlez yanıma geldi. Hal hatır konuştuktan sonra, masadaki Sancı romanını aldı, rastgele bir sayfayı çevirdi ve okumaya başladı. Okuduğu yer, Dursun Önkuzu’nun şehit olduğu anı anlatan kısımdı.
Çok duygulandı; gözleri doldu, için için ağlamaya başladı!
-Karnın aç mı? Diye sordum.
-Pek değil, dedi.
-Bak açsan sütü, peyniri ve ekmeği bölüşebiliriz, Dedim!
-Tamam, dedi! “Bekle, geliyorum” deyip odadan çıktı!
Elinde iki elma ile geri geldi!
Elmanın birisini bana verdi!
Yemeğimizi yedikten sonra güncel olaylarla ilgili sohbete başladık.
Okulundaki zorluklardan, Kürtçü-komünistlerin baskı ve tehditlerinden dert yanıyordu. Sürekli olarak tehdit aldığını söylüyor; Türk vatanında, Türk üniversitesinde, Türküm diye haykıran bir Türk gencinin okumasının engellenmesi çok zoruna gidiyordu. Olan bitenleri bir türlü hazmedemiyordu!
Okulundaki (İTÜ Taşkışla) sıkıntıları bilmeyenimiz yoktu!
Yaşar’ın da bu sıkıntılardan çok muzdarip olduğunu biliyor, onun yanlış bir hamle yapmasından çekiniyorduk.
Birden; kararlı ve kaşları çatık vaziyette “Bülent silahın var mı?” dedi.
Silahım yoktu!
Sebebini sordum, “yarın okula gitmem gerek, önemli bir dersim var, silahım olursa belki beni taciz etmezler” dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim.
-Sakın sende bana okula gitme deme! Diye sert bir ifadeyle söylendi.
Nutkum tutulmuştu!
Sakin ve akıllı olmasını söylesek de nafileydi!
Sinirli ve aynı zamanda kararlıydı!
-Bir silah bulmam lazım, dedi ve saat 23.00 gibi odamdan ayrıldı.
Yaşar, nasihat istemiyordu: Sadece okumak istiyordu!
Daha sonra öğrendim ki B. Blokta kalan emektar bir ağabeyimiz dayanamamış, Karadeniz yapısı 7,65 tabancasını vermiş. Yaşar’da onunla okula gitmiş.
Bütün bu anlattıklarımı sanki dün yaşanmış gibi hatırlıyorum!
Çünkü unutmam mümkün değil!
Unutamam ki!
***
Yaşar, Kastamonu’nun Tosya ilçesinden olup 22 yaşındaydı. Ailesinin tek erkek çocuğuydu ve çok küçük yaşta yetim kalmıştı. Ailesi dar gelirliydi. 1971-1972 öğrenim yılında, İTÜ Taşkışla binasında, İnşaat mühendisliği bölümüne kayıt yaptırmıştı. Yurt-Kur Kredisi ile okuyordu! (Tahminen aylık 225 lira).
Hemşerisi Ahmet Büyükkarabacak ağabeyin anlatımıyla “Orta boylu, pehlivan yapılı biriydi Yaşar. Çabuk çabuk konuşur, sanki acelesi varmış gibi, bir sözünü bitirmeden hemen bir diğerine geçerdi. Babası o çok küçükken vefat etmişti. Bir anası vardı onun bunun işine giderek geçinen. Yaşar onun son ve tek ümidi idi…” (Üç Hilal’in Hikâyesi- BİLGEOĞUZ yayınları- 2011)
***
5 Kasım günü saat 12,00 sıralarında Yaşar’ın vurulduğu haberi geldi.
Şoke olmuştum!
Yaşar, saat 11,00 sıralarında, kahpece silahlı saldırıya uğramış, emanet silahını kullanmaya fırsat dahi bulamadan kızıl Kürtçü-komünistlerin alçakça ve hunharca ardı ardına sıktığı kahpe kurşunlara hedef olmuştu.
Çok sayıda kurşun yemişti!
O zaman ki iletişim imkânları bu günkü gibi değildi.
Hastaneye kaldırıldığını ve ameliyata alındığını öğrendik!
Haberi öğrenen bütün Ülkücüler hastaneye koştuk!
Çapa kan merkezinde kan verme kuyruğuna girdik!
Tedirgin bir bekleyiş içindeydik; kalplerimizde ve dillerimizdeki dualarla iyi haberler bekliyorduk!
Yurtta kalan Tıp Fakültesi öğrencisi Urfalı Mehmet Avcılar’da ameliyata girmişti. Ondan sürekli bilgi almaya çalışıyorduk.
Maalesef sabaha doğru şehâdet haberini aldık!
Bütün müdahalelere rağmen kurtulamamıştı!
Yaşar’ımızı; yiğidimizi, gözü pek Ülküdaşımızı; Yaşar Özcivlez’imizi kaybetmiştik!
Hastane kapısında bekleyenlerin maslak escort hâlini anlatmaya gerek yok sanırım!
Rahmetli Fevzi Erkan’ı zapt etmek hiç de mümkün değildi!
-Ben ne yapacağımı biliyorum, dedi ve Adana yurduna gitti.
Yapacağım dediğini de yaptı!
Bilenler bilir.
***
Yaşar’ın cenazesine annesi de gelmişti. Tek oğlunu, bütün ümidini kaybetmenin ızdırabını yaşayan şehit anası, cenazede fenalık geçirmişti. Etrafındaki Ülkücü bacılarımızın destek ve yardımlarıyla ayakta zor duruyordu. Teselli denen kavramın anlamsızlaştığı anlar yaşanıyordu! Kim kimi teselli edecekti ki!
Şehidimizi on binlerce Ülkücünün tekbir sesleriyle Kastamonu’ya, Tosya’daki ebedi istirahatgâhına uğurladık.
Bir dostumuzu, kardeşimizi, bir Ülküdaşımızı kozyatağı escort daha ebediyete uğurlamıştık.
Nur içinde yat değerli dostum, kardeşim, Ülküdaşım!
Mekânın cennet olur inşallah!
Sen rahat uyu yiğidim
Arslan şehidim.
Rahat uyu…
YAŞAR ÖZCİVLEZ ADINA…
Ey kurşunlarla yerlere serilen
Al bayraklara sarılan yiğit!
Ey şehit oğlu şehit!
Ömrünün baharında,
Şehitler diyarında
Bir bahar sabahı
Zikrederken Allah’ı
Namertler sana,
Pusu kurdular…
Seni kahpece arkadan
Vurdular
Bir bahar sabahı…
Açmamıştı henüz yurt çiçekleri
Vatan gülleri.
Vurdular seni, vurdular
Moskof dölleri…
Namert kurşunlarla yerlere serilen
Ey al bayraklara sarılan yiğit!
Ey şehit oğlu şehit!
Her gün sosyal – itler
Ürüyorlar.
Rüyalarında Barzani’yi görüyorlar.
Kan döküyorlar
Vatan çocuklarının
Tırnaklarını söküyorlar.
Sıkılmış yumruklar.
Sıkılmış dişler.
Evet bütün bu işler
Türkiye ‘de oluyor.
Türkiye’de Türkler
Öldürülüyor, ölüyor..
Nerde hükümet,
Nerde kanun,
Nerde adalet,
Rezalet, rezalet, rezalet.’..
Amma bu millet düşmanı tanırsa,
Bir şahlanırsa,
Bu sosyal – itleri,
Para ile satılmış parazitleri
Bir anda boğar…
Bu işler böyle küçükçekmece escort gitmez kardaşım
Yarın ufuklardan, güneşler doğar! ..
Ey cepleri rubleli,
Moskova kıbleli kızıl, rezil.
Nasıl olsa bu millet sizleri haklar
Alçaklar, haklar…
Sen rahat uyu yiğidim
Arslan şehidim.
Rahat uyu…’
Osman Yüksel Serdengeçti