Ahmet URFALI
‘’Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası.. Türk askerî dehasının, Türk askerlik sanatının esasları.. Türk gururunun ilâhî yüksekliği.. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği… Türk içtimaî hayatının ulvî tablosu.. Türk edebiyatının ilk şaheseri… Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri.. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı.. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi.. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı.. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser.. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık.. Türk dilinin mübarek kaynağı.. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği.. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil.. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika.. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser, İnsanlık aleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları.. Dünyanın bu gün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı.,’’
Muharrem Ergin, Orhun Abideleri adlı eserine bu muhteşem girişi yaparak devam ederek, Abidelerin, Göktürk devletinin Bilge Kağan döneminin ürünü olduğunu belirtir. Üç Abidenin birincisi olan Kül Tigin Abidesini ağabeyi Bilge Kağan 732’de, ikincisi olan Bilge Kağan abidesini de ölümünden bir yıl sonra 735’te kendi oğlu olan kağan diktirmiştir. Üçüncü olarak verilen Tonyukuk Abidesi ise 720–725 senelerinde kendisi tarafından dikilmiştir.
Muhtevasının zamanı aşmasından dolayı Orhun Abidelerine Bengü Taşlar denilmiştir. Bengü taş; ebedî, sonsuz taş demektir. Dönüşümü ve döngüyü vurgular. Sonsuz hayatın sembolüdür. Farklı Türk dillerinde Mengütaş, Bengüdaş, Bengütaş olarak da söylenir. Ayrıca anıt anlamına da gelir. Bengi (Bengü/Mengü/Mengi) kavramı sonu olmayan, hep var olacak olan bir varlık anlayışını ifade eder. Bu taş ise sonsuz bir döngü içerisinde ruhların göğe yükselişini simgeler. Taş; gücü ve dayanıklılığı (ölümsüzlüğü) temsil eder.Bu nedenle tüm kalıcı anıtlar ve yazıtlar sağlam taşlardan yapılır. Orhon ve Yenisey Anıtları Türk tarihinin en önemli yazılı anıtlarıdır Anıtlar dikerek daima anımsanma ve yad edilme arzusu hemen her milletin geçmişine ait çeşitli büyüklüklerde taş anıtların varlığını da beraberinde getirmiştir. Türk kültüründe taşlarla ilgili pek çok söylenti vardır. Yabancılara aldanıp kutsal taşı onlara hediye eden bir hakanın yüzünden ülkenin bereketi kaçar. Bazı kahramanlar ellerinde dokuz köşeli taşla doğarlar. Masallarda cezaların en kötülerinden biri taşa dönüşmektir, böylece insanlar o taşı görüp ibret alırlar. Gökten düşen taşlar sıra dışı özelliklere sahiptir. Kaya üstünde yatmakla gebe kalınacağına dair inanç da bu konuyla bağlantılıdır.
Abideler, Göktürk (Orhun) yazısıyla yazılmıştır. Bu yazının kökeni Türk damgalarına dayanmaktadır. Bilindiği kadarıyla Türklerin kullandığı ilk yazı sistemi olan ve Orhun Yazıtları’nda kullanılmasından ötürü Orhun Alfabesi olarak adlandırılan yazı sistemi ilk olarak 6. yüzyılda kullanılmıştır. Burada önemli bir nokta bu alfabenin Orhun alfabesi olarak isimlendirilmesine karşılık, Orhun Yazıtları’nın yazılıp, anıtsal nitelikte dikilmesinden iki yüzyıl önce Yenisey’deki anıtlarda kullanılmış olmasıdır. Bu durum, adı geçen alfabenin son ve mükemmel biçimini Orhun’daki anıtlarda almış olmasından kaynaklanır. Gök Türkler, Uygurlar, Kırgızlar tarafından doğduğu coğrafyada kullanılan Orhun yazısı, bazı Türk boylarınca Avrupa’ya da taşınmıştır. Hatta 16. yüzyıla kadar Macaristan’da Sekeller arasında kullanıldığı bilinmektedir.
Orhun Yazıtları, Türk devlet anlayışının bir göstergesidir. Devlet adamları milletine hesap verir, halkını tehlikelere karşı uyarır. Devlet-i ebed-müddet olarak yaşayabilmenin sırlarını, devletin ayakta kalmasının şifrelerini verir:
Amcam kağan oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti, besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı.( KTG-D-16)
Yekün olarak yirmi beş defa ordu sevk etti, on üç defa savaştık. İlliyi ilsizleştirdik, kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizliye diz çöktürdük, başlıya baş eğdirdik. Türgiş Kağanı türkümüz, milletimiz idi…(KTG-D-18)
diye, Türk milleti için gene uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan oturduğumda, her yere(KTG-D-27)
gitmiş olan millet öle yite, yaya olarak çıplak olarak dönüp geldi. Milleti besleyeyim diye, kuzeyde Oğuz kavmine doğru, doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru, güneyden Çine doğru on iki defa büyük ordu sevk ettim,… savaştım. Ondan(KTG-D-28)
Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti, vaz geç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hale soktun. Silahlı nereden gelip dağıtarak gönderdi? Mukaddes Ötüken ormanının milleti, gittin! Doğuya giden, gittin! Batıya, ( BG-D-19)
geldi. Milleti besleyeyim diye kuzeyde Oğuz kavmine doğru; doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru; güneyde Çine doğru on iki defa ordu sevk ettim… savaştım. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım.( BG-D-23)
-Türk Bilge Kağanı Türk Sir milletini, Oğuz milletini besleyip oturuyor.(TN2-K-4)
Orhun Abidelerinin muhtevasıyla Atatürk’ün Nutuk’u arasında düşünce birliği bulunmaktadır. Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik ilkesi etrafında bilinçlendirip birleştirerek milli irade ve milli hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.
Türk gençliği bu iki görkemli eseri daima okumalı ve arasındaki ortak özellikleri yeniden keşfetmelidir.