TÜRK MERKEZLİ DÜŞÜNMEK (6.BÖLÜM)
Bülent Vedat AYDEMİR
TÜRKLERDE KADININ YERİ VE ÖNEMİ
Türk milletinin bereket kaynağı, erkeğinin her zaman yanında olan biricik yoldaşı, güç ve ilham kaynağı; hanların, hakanların, yiğit savaşçıların ve cengâverlerin önünde saygıyla eğildiği bir şeref abidesi, Türk Kadını!
Oğuz Kağan destanındaki güzelliğiyle, gülen gözleriyle, ırmak dalgası saçlarıyla inci gibi dişleriyle Türk Kadını!
Ata sporu güreşte, at yarışlarında; avlanmada, ok atma ve cirit oynamada erkekler kadar usta ve becerikli Türk kadını!
Türklerde evin sahibi kadındır. Göktürklerde Evci, Eş; Çağatay Türklerinde Evlik; Saka Türklerinde Eşi, İşler, Yotuz Egmiş; Kırgızlarda Bay Biçe, Bay Beçe; Anadolu’da Başa, Baş Yoldaşı, Bike, Ev Şenliği; Osmanlı zamanında Evdeş olarak anılan Türk Kadını!
Dede Korkut hikâyelerinde kız, gelin, ana, kız kardeş, göklü, yad kızı, helal, yenge, daya, ağ pürçekli diye isimlendirilen Türk kadını!
Türk hükümdarlarının eşi, gelecek hükümdarların anası, Ak Ana; yönetimde söz sahibi Türk hâtun’u, Türk anası Türkan(Terken) Hâtun,
Devlet törenlerinde Türk hakanının yanında yer alan, devlet meclisine katılan; elçiler gönderen, elçiler kabul eden UluğTürk hâtunu,
İlahe Umay’ın yeryüzündeki sembolü İl Bilge Hatun!
Dedesi Alp Er Tunga’nın Pers Kiros tarafından öldürülmesi üzerine ordunun başına geçip kahramanca vatanın savunan dünyanın ilk kadın hükümdarı; vatan sevgisi ve analık duygusunun sembolü, Saka Kraliçesi Peçenek Türkü Tomris hâtun!
Kağan eşi Balak Han ölünce Sabar(Sibir) devletinin başına geçerek yüz bin kişilik ordusuyla Bizans İmparatoru I.Jüstinianus’u dize getiren Boarık Hatun!
Büyük Başbuğ Attila’nın eşi, yabancı elçileri huzura kabul edip devlet işlerini görüşen güç sembolü Arıkan hâtun!
Türk Namus ve ahlâk anlayışının sembolü Ayzıt kadın!
İyi bir at binici, iş başa düştüğünde iyi bir savaşçı, kılıç kullanmada erkeği aratmayan bir alp kadın, bir Asena; Gaspıralı İsmail’in Arslan Kız hikâyesindeki Gülcemal’l; Bamsı Beyrek’in Banu Çiçek hâtunu, Kırk kızların lideri Gülayim hâtun!
Eşi Er Tabıldı’nın yokluğunda obasının başına geçen ve onun yerine düşmanlarla savaşarak obasına sahip çıkan Çaçıkeyhâtun!
Eşi Manas Çin’e sefere çıkacağı zaman Türk kadınlarını silahlandırıp savaşa hazırlayan Kanıkey Hatun! Buzdağının başı buz yaylasında büyümüş dişi kaplan Kanıkey hâtun öyle bir hatundur ki; esir düşen eşi Manas’ı kurtarmak için “saç örgüsünü toplayıp tepesine bağlar, eşi Manas’ın silahlarını takınır ve zırhını kuşanır, atı Akkula’ya biner. Düşmanla aslanlar gibi savaşır, yaralanır ama yinede eşini düşmanın elinden kurtarır, tedavi eder ve iyileştirir.”
Markopolo’nun ünlü seyahatnamesindeki “ Güçlü, cesur; cesarette ve kuvvette birçok erkeği pes ettirmiş; nicesini ok atmada ve kılıç vuruşmasında alt etmiş Türkistan Hakanının kızı Ayyürek (Dolunay) Hâtun!
Allah rızası için Mekke ve Medine yollarını tamir eden, mukaddes topraklarda misafirhaneler, kervansaraylar yaptıran kum çöllerinde kuyular kazdıran çoban kızı Bağdat kadın!
Azerbaycan Köroğlu destanındaki merhametin sembolü Nigar Hanım!
Tuğrul Bey’in, üvey kardeşi İbrahim Yinal tarafından Hamedan’da kuşatılması üzerine, Bağdat’ta devlet idaresini eline alan, şüphelendiği devlet adamlarını tutuklayan ve ordunun başına geçerek Eşi Tuğrul Bey’in yardımına koşan ve onu kurtaran Harizm’li Türk Altuncan Hâtun!
Sultan Melikşah’ın ölümü üzerine devlete sahip çıkan eşi Türkan (Terken) Hâtun!
Doğu Türkistan’ın Bağımsızlık mücadelelerinin kahramanı ve sembol ismi Dilşad Hâtun!
Kırımlı Süyünbike Hâtun!
Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında Ahi’lerle birlikte büyük katkıları bulunan Anadolu Bacıları (Bacıyan’ı Rum)!
***
Kuruluş döneminin en önemli teşkilatlarından biri olan ve Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacıtarafından kurulan Anadolu Bacıları teşkilatı Ahiler gibi zaviyeler kurmuşlar, (Kız Bacı, Sakarî Hâtun, Sume Bacı, Hacı Fatma Ana (Kadıncık Ana) Zaviyeleri) kadınların üretim faaliyetlerini organize ederek iskân faaliyetlerinde öncü rol oynamışlardır. Ahilik teşkilatında erkeklere verilen “eline-beline-diline sahip ol” öğüdü gibi, Anadolu Bacılarına da “aşına-eşine-işine sahip ol” öğüdü verilirdi.
Anadolu Bacıları kimsesiz ihtiyarların, yetim kızların bakımını üstlenmişlerdir. Kadınlar arasında yardımseverliğin, konukseverliğin, doğruluk ve merhametliliğin gelişmesine katkı sağlamışlardır.
***
Kurtuluş savaşının ölümsüz kadınları; cephede Mustafa Kemâl’le birlikte savaşan yazar ve hatip Onbaşı Halide Edip; Babası Albay Hafız Halit Bey’le birlikte cephelerde savaşan Nezahat Onbaşı; İnebolu’dan Ankara’ya kağnılarla silah ve cephane taşırken Ankara’da soğuktan donarak ölen İnebolulu Şerife Bacı; Kadın Milis Kuvvet komutanı Erzurumlu Kara Fatma; Efsanevi Nene Hâtun!
Adana’da Fransızlarla savaşırken mola vermek isteyen Türk askerlerine “ Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyorsunuz “ diyen ve çarpışmalarda şehit düşen Adanalı Tayyar Râhime.
Tarsuslu Adile çavuş, Adanalı Kılavuz Hatçe ve Kamacı Fatma; Kastamonulu Halime Çavuş ve Hafız Selam hanım; Ankaralı satı Çırpan; Antepli Yirik Fatma; Domaniçli Habibe ve yüzlerce, binlerce Kadın alpler, kahramanlar.
***
Eski Türk devletlerinde “ Hükümdar törenle unvanını alırken, zevcesinin -veya hâtun olmak üzere saraya gelen gelinin- törenle aldığı “katun”(hâtun) unvanı da Hunlardan beri tanınmakta idi… Türk devletlerinde hâtunlar söz (hâtunluk hukuku) sahibi idiler. Aralarında devlet siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve nâip olarak devleti idare edenler vardı… Çin elçilerinin kabulünde Gök-Türk hâtunları hazır bulunmuşlardı. Ayrı sarayları ve “buyruk”ları bulunan hâtunlar umumiyetle devlet meclislerine katılırlar, bazen elçileri ayrıca kabul ederlerdi..” (Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu – Türk Milli Kültürü S:259 Ötüken yayınları – 2012)
Bahaeddin Öğel’e göre “Toplu yemeklerde ilk önce han ve hatun yemeğe başlıyorlardı” S:115 “Kaşgarlı Mahmut’a göre Türkler baştaki hâkan ve hâtunlara Terken derlerdi. Hâkanın hâtununa da Terken Hatun denirdi.” (Prof. Dr. Bahaeddin Ögel – Türklerde Devlet Anlayışı- S:194 Ötüken yayınları – 2016)
***
Kısa bölümler halinde aktardığım bu bilgiler Türklerde kadının çok önemli bir yeri olduğunun delilleridir. Türkler kadının yüceliği duygusunu Altay Dağlarının en yüksek tepesine “Kadın başı” ismi vererek yaşatmışlar, sonraki nesillere aktarmışlardır.
Türklerde kadın evin talihi ve namusunun koruyucusudur; Kadının sadakatinde ve aile yuvasına muhabbetinde hudut yoktur. İl içinde kadının namusunu lekeleyecek dedikodular, kadının mevkiini sarsamaz.
Türk toplumlarında en önemli sosyal birlik aile, aile kavramı içinde en önemli bir yere sahip olan soyun devamlılığının kaynağı ise yuvayı yapan, fedakârlık ve sadakatiyle toplum içinde farklı bir yere sahip olan kadındır.Türklerde iyi bir kadınla evli olmak her daim en büyük zenginliklerden biri sayılmıştır.
Dede Korkut hikâyelerinde ideal kadın tipi “evin direği (dayanağı)” kadın tipidir. Bu da “Kadının evden çekilmesi evi ayakta tutan direğin yıkılması” anlamına gelmektedir.
Prof. Dr. Abdülkadir İnan’a göre “ Umumen Şarki Türk halk edebiyatında kadının mevkii büyük ve muhteremdir. Mamafih kadınlık şeref ve namusuna hıyanet eden kadının cezası da şiddetlidir. Çapkın kısraklar kuyruğunda cezalarını buluyorlar. Fakat böyle kadın gayet seyrek bulunur” (Makaleler ve İncelemeler. I. Cilt. S: 276 Türk Tarih Kurumu – 1998)
“Eski Türklerin kadına verdiği değeri, hiçbir toplum vermediği gibi, eski Türklerin ahlak anlayışı da İslâm ahlakı esas olmak üzere, hiçbir toplumda yoktur” diyen Necdet Sevinç’e göre de “ İslâm öncesi Türk kadını diğer toplumlarda olduğu gibi baskı altında tutulmuyor, horlanmıyor ve aşağılanmıyordu.” (Eski Türklerde Kadın ve Aile S:44 – TDAV yayınları-1987)
Anadolu için “Dünyanın en güzel memleketidir” diyen ünlü Arap Seyyah İbn-i Batuta; “Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Tanrının yaratıkları içinde en şefkatli insanları bunlardır… Bu memlekete geldiğimiz andan itibaren çevredeki komşularımız, kadın olsun, erkek olsun durumumuzla ilgilenmeden yapamamışlardı. Burada kadınlar erkeklerden kaçmazlar ve yola çıkacağımız zaman akraba ya da hane halkındanmışçasına bizimle vedalaşırlar, bu ayrılıktan dolayı üzüntülerini, gözyaşı dökerek belirtirlerdi.” İbn-i Batuta seyahatnamesinde “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden üstün” olduğunu belirtmiştir. (İbn Batuta Seyahatnamesinden seçmeler-1000 temel eser-1971)
Türklerde kadınlara tecavüz etmek affedilmez bir suçtur. Bir başka Arap gezgini Ahmet bin Fadlan, “Türklerin tecavüz suçlusunun bacaklarından çapraz bağlanmış iki ağaca bağladığını ve ipin kesilmesi sureti ile bacakların ayrıldığını”hatıralarında belirtir.
***
İslâm ailesi eski Arap ailesinden doğduktan ve buna Yunan’la İran’ın pederşahi ailesinden bir takım unsurlar iltihak ettikten sonra, Müslüman kadını gayet elemli bir mevkie düşmüştü. Bu elemli mevkiin Mısır’da, Yemen’de, Mağrip’te böyle elemli bir hayat yaşadığı esnada, İslâm âleminin diğer köşelerinde, yani Anadolu’da, Kıpçak’ta, Irakeyn ve Maveraünnehir ülkelerinde, İslâm kadınının diğer bir kısmının erkeklere müsavi, muhterem, hür ve mes’ud bir hayat yaşamasına sebep, buralara hâkim olan Türk illerinde henüz eski Türk ailesinin devam etmekte bulunmasıdır. (Ziya Gökalp- Türk Medeniyeti Tarihi- S:298 Kültür Bakanlığı Yayınları – 1976)
***
Türklerin Tarihi adlı kitabın yazarı, ünlü Türkolog, Jean-Paul Roux’ da; “Türk toplumlarında kadının yüksek yeri ve özgürlüğü vardır… Kadın iyi düşünür, iyi konuşur ve onu dinleyen kocasına iyi öğütler verirdi… Türk kadını yüzünü saklamazdı ve hareme kapatılamazdı. Siyasal ve toplumsal yaşama tam bir özgürlükle katılırdı” (S:47-Kabalcı yayınları-2004)
***
Türk Kadını tarih boyunca böyle ulvi değerlere sahipken;
Eski Yunanlıya göre kadın, çocuk yapmaya mahsus bir aletti. Cinsi bakımdan kuvvetli olan kadınlar kocalarından başka erkeklerle ilişkiye girerlerdi.
Roma’da kadın kendi malına hükmedemezdi; karısı olan bir erkeğin başka kadınlarla ilişkiye girmesi meşru kabul edilirdi.
İngiltere’de XI. Yüzyıla kadar kocalar karılarını satabiliyorlardı. Kadına şeytan gözüyle bakıyorlardı; kadının erkeğiyle birlikte aynı sofraya oturma hakkı bile yoktu.
Birkaç yüzyıl öncesine kadar Almanlarda kadının çocuklarını emzirme süresini erkekler tayin ederlerdi.
Hintlilerde çok kocalı evlilik vardı; kadın baş kocasının evinde kalmakla beraber, başka kocaları da olabilirdi. Hintli kadın kocasının esiriydi.
İran’da zerdüşiler zamanında kendilerine eş bulan genç kızlar günahkâr sayılırlardı; kanlarını bozmamak için en yakın akrabalarıyla evlenirlerdi.
Cahiliye dönemi Araplarda kız çocuğu sahibi olmak onursuzluk sayılırdı. Kız çocuklarını kimi zaman doğar doğmaz, kimi zamanda 6 yaşına girmeden diri diri toprağa gömerlerdi.
Eski Arap ahlak ve namus anlayışına göre “kadın erkek için yaratılmıştı; namuslu kadın kendisine bir âşık bulamamış kadındı. Kadın bilmeceye benzer, bir kere bildikten sonra artık hoşa gitmez; namustan yorulmamış kaç namuslu kadın gösterilebilirdi.”
***
Günümüz Türkiye’sinde, kadına karşı yapılan şiddet eylemleri, kadının ulvi bir değer olduğu şuurundan yoksun, bilinçsiz insanlarca yapıldığı bilinmektedir.
Türk kadını cehaletin ve tüketim ekonomisinin figüranı, reklam ve eğlence dünyasının konu mankeni asla olmamalıdır.
Kadınla erkek birbirlerinin rakibi değil, tamamlayıcısıdır.
Güçlü, cesur ve karar verme gücüne sahip, dışa dönük, hareketli yapıdaki alp kadın tipine karşılık, evlilik kurumu içerisine ve annelik rollerine indirgenen; kimi zaman hor görülen, aşağılanan, şiddete maruz kalan; kamusal alanın mümkün olan her köşesinden, uzak tutulmaya çalışılan bir kadın tipiyle karşı karşıya kalmamızın sebep ve gerekçeleri ne olursa olsun, Türk insanına, unuttuğu veya unutturulduğu, kadının Türk töresindeki değerli yerinin yeniden anlatılması ve öğretilmesi elzemdir.
Atatürk’ün dediği gibi; Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.
Olmalılar da!
Görev öncelikle Türkçü Bacılarımıza düşmektedir.