Safter TANIK
Türkiye; 24 Ocak 1980 Kararları ile plan-program-kontrol ve üretime dayalı karma ekonomik modelden, “Neoliberal” diye isimlendirilen bir ekonomik modele geçti. “Neoliberal” politikalar ile de; 37 yıldır, bu ekonomik modeli uygulayan bir ülke.
Neoliberal Ekonomik Program Tartışması
Neoliberal Ekonomik Program’ın gündemde olduğu 1980’in ilk yıllarında, Asker; Turgut Özal ile birçok mali-ekonomik konuda uzlaşma içinde ise de, ekonominin yapısı ve yerli büyük sermaye hakkında farklı bir görüşe sahipti. Bu da; özellikle, sanayileşme konusunda öne çıktı.
Asker; “Güney Kore’de olduğu” gibi, yerli büyük sermayeden her birinin bir sanayi kolunda öne çıkmasını, bunun tüm yerli-yabancı kaynaklar ile desteklenmesini savunurken, Özal; “Türkiye’nin sanayileşme hedefi yanlıştır. Bu; kamu ya da yerli sermayenin değil, küresel sermayenin gerçekleştirebileceği bir şeydir. Türkiye’nin kalkınma ve refahı, hizmetler sektörüne bağlıdır” diyordu. Tabi ki bu; küreselcilerin, dünyadaki iş bölümüne bağlı olarak, Türkiye’ye biçtiği bir roldü.
Neoliberal Ekonomik Program Uygulaması
a-) Plan-programa dayalı, kalkınmadan vazgeçildi.
b-) Devletin; mali-ekonomik alana, doğrudan veya dolaylı müdahalesi en aza indirildi.
Mal-hizmet fiyat kontrolü kaldırıldı, döviz kontrol-tahsis sisteminden vazgeçildi. Mal-hizmet fiyatları, mevduat-kredi faizi, ithalat-ihracat ve döviz transfer işlemleri serbest bırakıldı.
1980’de; sabit kur, 2001’de de; dalgalı kur sistemine geçildi.
1985’te; Katma Değer Vergisi Kanunu (KDV) çıkarıldı, ihracatçıya KDV iadesi sağlandı.
1989’da; 1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, 32 sayılı Kararname ile kaldırıldı.
2002’de, Özel Tüketim Vergisi Kanunu çıkarıldı.
Dolaylı vergi oranları; arttırıldı, doğrudan vergi oranları ise düşürüldü.
c-) Kalkınmada; hizmetler sektörü (Turizm, inşaat, inşaat-taahhüt, gemi inşaat, kara-deniz-hava taşımacılığı, transit ticaret, perakende-toptan ticaret, bankacılık ve sigortacılık hizmetleri), öne çıkarıldı.
ç-) Tarımda, yeniden yapılanmaya gidildi.
Tarım sektörü ile ilgili birçok müdürlük; feshedildi ya da birleştirildi, KİT’ler; kapatıldı veya özelleştirildi, büyük çiftlik yatırımı; teşvik edildi, kurumsal destekten mahrum kalan köylüye; istismara açık nakdi bir teşvik ödemesi yapıldı.
d-)Sanayileşmede öncü bir rolü olan Sümerbank ve iştirakleri satıldı, Cumhuriyet’in sanayileşme hedefi rafa kaldırıldı.
Sanayide; Batı’nın terk ettiği, yükte ağır; pahada hafif, çevreye zararlı imalat konusu (deri, tekstil-konfeksiyon, çimento, seramik vb) tercih edildi.
e-) Enerji-madencilikte; devlet tekeline son verildi, ETİBANK satıldı, iştiraklerinin özelleştirilmesine geçildi, Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü kaynakları yerli-yabancı sermayeye açıldı.
f-) Kalan birkaç KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) dışında, ne kadar KİT varsa; ya kapatıldı, ya da özelleştirme ile çoğu yabancı sermayeye satıldı. Özelleştirmeden ise, 1986-2003 döneminde; 8, 2003-2016 döneminde 60 olmak üzere, 68 milyar dolar gelir sağlandı. 2017-2019 döneminde de 32,3 milyar TL gelir sağlanması bekleniyor.
Mali ve Ekonomik Sonuçları
Neoliberal politikalar; sadece mali-ekonomik sonuçlar doğurmadı, aynı zamanda sosyo-kültürel yapı ile iç-dış siyaseti derinden etkiledi. Ancak; yazım, daha ziyada mali-ekonomik sonuçları hakkındadır.
Madde; 1
Tasarruf, dış borçlanma ve özelleştirme yolu ile sağlanan kaynaklar; tüketim harcamaları, “etkisi dolaylı, kaynak kaybı-israfına yol açan, getirisi olmayan” özelliğindeki üretim dışı yatırımlarda kullanıldı.
a-) Devletin; otoban, duble yollar, havaalanı, üniversite, adliye sarayı, yol-su-elektrik-iletişim hatları, özelleştirmesini yaptığı Türk Telekom, yap-işlet-devret modeline göre inşa ettirdiği köprü-metrolar dışında, akılda kalan bir yatırımı yok.
b-) Yerli sermaye; sanayiden uzaklaştı, karlı bulduğu turizm-enerji- enerji dağıtım-inşaat-inşaat taahhüt-taşımacılık-depoculuk-transit ticaret, perakende ve toptan ticarete yöneldi.
c-) Sahiller; turizmciler ile yazlıkçıların gelişigüzel yatırımına sahne oldu, zeytin-narenciye bahçelerinin yok olmasıyla doğal dokusunu kaybetti, betonlaşmış şehirlere dönüştü. Halk ise; denize, uzaktan bakmak zorunda kaldı.
ç-) Büyük şehirlerden küçük şehirlere kadar görülen; insanın ruh sağlığına aykırı, yöneticiye yani dolaylı olarak müteahhitte ömrü boyunca kira kadar aidat ödemek zorunda bırakan, çok katlı, sabit gideri yüksek konut inşaatı ile yılların küçük esnafını işi bırakmaya zorlayan AVM (Alış Veriş Merkezi) modası yaşandı. İnsanlar; varını yoğunu taşa-toprağa bağladı, bir tüketim çılgınına dönüştü.
d-) Ara eleman sıkıntısı çekilen bir ülkede; kalite ve istihdam dikkate alınmaksızın, gelişigüzel olarak çok sayıda üniversite ve yüksekokul açıldı. Bu da eğitimli genç işsizler ordusu ile hayal kırıklığını doğurdu.
Eğitimin git gide paralı hale gelmesi; eğitimde kast sistemini hatırlattı, fırsat eşitliğini ortadan kaldırdı, ailelere büyük bir yük getirdi, okul ve çevresini ticari alana dönüştürdü.
Madde; 2
Bütçe, finans, fiyat disiplini bozuldu.
a-) Denk bütçe, tasarruf, hedef, maliyet, verimlilik ilkeleri terk edildi. Kaynak kaybı ve israfı ile halkta şüphe uyandıran yatırımlar, popülist harcamalar öne çıktı.
b-) Para; kontrol edilemez hale geldi, Türk Lirası tarihinin en büyük değer kaybına uğradı.
Kontrolsüz para trafiği, sermaye girişiyle; ekonomiyi rahatlattı, emlak balonu-manipülasyon ve spekülasyonu doğurdu, sermaye çıkışıyla da; ülkeyi krizden krize sürükledi. Halkın tasarrufu ile yerli sermayenin yatırım ve birikimini değersiz kıldı.
1983, 1986, 1990, 1991, 1994, 1999, 2001 yıllarında; bazen bütçe, bazen cari, bazen “ikiz açık” denilen her iki açık ya da dış kaynaklı operasyondan kaynaklanan mali krizler yaşandı. Çoğu kişinin 1994 ve 2001 mali krizini hatırlaması ise; bunun, birçok bankanın batışına yol açması ile ilgilidir.
24 Ocak 1980’den önce; 1 dolar, 47,10 TL’idi. 21 yılda ve son olarak 2001’de yapılan devalüasyonla, 1 dolar; önce 1.700.000 TL’ye çıktı, daha sonra da 1.200.000 TL’ye kadar düştü. Silinen altı sıfır dikkate alındığında ise, bugün; 1 dolar, 3.550.000 TL’dir.
Bu da; aklı durduran, düşünce-mantığı altüst eden, akıl sağlığını bozan, ahlaksızlığı doğuran bir olaydır.
c-) Rekabetçi değil, tekelci-vurguncu bir piyasa var.
Çarşı pazarda, nereye gidilirse gidilsin; rekabetçi değil, sanki birileri fiyatı belirlemiş gibi, maliyetin 2 hatta 3 katı bir fiyat var, kulak asan yok! Herkes; bir diğerine, fatura çıkarma peşinde.
Batı ülkelerinde; kutsal kabul edilen günlerde gıda ve tüketim malları fiyatı düşerken, bizde; ne hikmetse ramazanda veya bayrama doğru fiyatlar iki katına çıkıyor, ardından düşüyor. Bu; ahlaki bir sorgulamayı akla getirmiyor mu? .
Ucuz konut üretimini amaçlayan TOKİ’nin (Toplu Konut İdaresi), büyük kentlerde satışa sunduğu dairelerin fiyatına ne demeli? Daire başına düşen arsa pay ve bedeli ile konut birim inşaat maliyetini bilen çok, ama itiraz eden yok. Sanki herkes memnun gibi, zira yeni bir rant peşinde.
Bankaların; ihtiyaç kredilerine uyguladığı faiz tefeciyi akla getiriyor, adama “bunu denetleyen yok mu” dedirtiyor.
Madde; 3
Yerli sermaye; bankacılık ve sigortacılıktan uzaklaştı, yabancı payı; bankacılıkta % 44,5’e, sigortacılıkta % 77’e ulaştı.
a-) Bankacılık-sigortacılıkta; yerli ortağın tüm varlığıyla, yabancı ortağın koyduğu sermaye ile sorumlu olması, Türkleri bankacılık ve sigortacılık alanından uzaklaştırdı. Bu; aynı zamanda, yabancı ortağın “bankanın içini boşaltıp, ülkeyi terk etmesi” gibi, bir tehlikeyi de akla getirdi. Zira Arjantin’de böyle bir olay yaşandı.
b-) Bankacılıkta; yabancı payı, % 44,5 (halka açık hisselerdeki oranı ile birlikte).
Önde gelen 3 kamu, 2 özel yerli bankadan birinin satışı halinde; bankacılık sektörünün, geriye dönüşü zor bir şekilde yabancı sermaye hâkimiyetine girmesi söz konusu. Halkbank’ın; Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) alınması da, bu tehlikeyi akla getiriyor. Sigortacılık ise; yabancı sermayenin, hâkimiyetine girmiş bir durumda.
Madde; 4
Özelleştirme öncesinde; kurumlar vergisi şampiyonu olan Türk Telekom, bugün; zararda, bankalara olan borcu da düşündürüyor.
2005’teki özelleştirme ile Türk Telekom’un % 55’lik hissesi; 6 milyar 550 milyon dolara, Suudi merkezli Oger Grubu’na satıldı.
Türk Telekom; özelleştirme öncesinde kurumlar vergisi şampiyonu iken, 2016’da zarar eden bir şirket haline geldi.
Özelleştirilmesinden bu yana; dikkati çeken bir altyapı yatırımı yok, ama bankalara 4,75 milyar dolar borcu var. Yabancı ortağı Oger’in iflası ise; Türk Telekom ile bankaları karşı karşıya bıraktı.
Madde; 5
Enerji üretim ve dağıtım şirketleri; kredi kullanımında azami limite ulaştı, yeni yatırım yapması zorlaştı.
Enerji üretim ve dağıtım şirketlerinin; bankalara 20’si ihale bedeli, 30’u yatırım kaynaklı olmak üzere, 50 milyar dolar borcu var. Yani nerdeyse ihale bedeli ve yatırımın tamamı, banka kredisi ile finanse edilmiş. Bu da; enerji üretim ve dağıtım şirketlerinin hem faaliyetini, hem de yeni yatırım yapmasını zorlaştırdı. Sektörde, nasıl bir gelişim ve değişim yaşanacağı ise belli değil.
Madde; 6
Madencilikte; devlet tekelinin kaldırılması, özelleştirmeye gidilmesi, kayda değer bir fayda sağlamadı.
Çevre tahribatı, iş güvenliğinden yoksun kömür işletmeleri, burada ard arda vuku bulan ve çok sayıda kişinin ölümü ile sonuçlanan kazalar gündem konusu oldu.
Eti Maden’in, Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) dâhil edilmesi ise; “borun yabancıların eline geçmesi” gibi, bir tehlikeyi akla getirdi.
Madde; 7
Tarım; kendi haline bırakıldı, büyük bir ekonomik-sosyal-kültürel değişim yaşandı.
a-) Köylü, kurumsal destekten mahrum kaldı.
b-) Toprak, bir rant alanı haline geldi. Nakdi teşvikten; toprağı işleyen değil, şehirde oturan toprak sahibi istifade etti.
c-) Ekonomisi tarıma dayalı yerleşim yerlerindeki ekonomik yapı bozuldu; köyden-kasabaya, kasabadan şehre, şehirden metropollere uzanan büyük bir göç dalgası oluştu.
Tarım sektörü ile ilgili birçok müdürlüğün işlevsiz kılınması, KİT’lerin kapatılması veya özelleştirilmesi; ekonomisi tarıma dayalı yerleşim yerlerindeki KİT-organize sanayi-esnaf üçlüsünden oluşan ekonomik yapıyı bozdu. Bu da; köyden-kasabaya, kasabadan şehre, şehirden metropollere uzanan büyük bir göç dalgasını başlattı. Haliyle 1980’de; nüfusun % 75’i kırsal kesimde yaşarken, bugün; bu, % 25’in bile altına düştü.
ç-) Nüfusun, ülke içindeki dağılımı bozuldu. Başta İstanbul-Kocaeli-Bursa üçgeni olmak üzere, büyük şehirler; kırsal kesimden gelenlerin akınına uğradı, Marmara-Ege-Akdeniz Bölgesi’nde bir nüfus yığılması oldu.
d-) Köyler; genç-dinamik nüfusunu kaybetti, yaşlı nüfusu ile de üretici olmaktan çıktı.
e-) Kasaba-küçük şehirler, toprağa uzaktan hükmeden köylüler ile emekli aylığı ve sosyal yardımla geçimini sürdürenlerin yerleşim yeri haline geldi.
f-) Büyük şehirler; bir savaş ya da felakette toplu imha alanı haline geldi, sanayiden uzaklaştı, rant ve vurgun alanına dönüştü.
g-) Son 30 yılda; turizm-çarpık yerleşim-gelişigüzel yapılaşma gibi nedenlerle, 4 milyon hektarlık verimli arazi tarım alanı olmaktan çıktı.
ğ-) Kasaba ve şehir kültürü yok oldu, ahlaki yozlaşma-kültürel gerileme ve kültürsüzlük baş gösterdi.
Madde; 8
Büyükşehir Kanunu ile Köy Kanunu delindi, köylünün ortak kullanım alanı olan meralar Büyükşehir’in tasarrufuna bırakıldı, köy ve merada hayvancılık yapılması zorlaştı.
Madde; 9
Tarımda; rekabetçi değil, tekelci-vurguncu bir piyasa oluştu, üretim-yatırım maliyeti yükselirken ürün fiyatı düşük kaldı.
a-) Tohum piyasası; küresel tohum kartelleri ile birlikte hareket eden yerli, yabancı, yerli-yabancı ortaklı sermaye şirketi ağırlıklı.
Verimli, ekolojiye uyumlu, zararlıya-hastalığa karşı dayanıklı tohum üretmek gibi bir hedefi olmayan bu şirketler; hibrit mısır, hibrit ayçiçeği, patates, sebze tohum piyasasında % 100’lük bir paya sahip.
TİGEM’e (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) bağlı tarım işletmeleri, bunların tek rakibi. Bunun şirketleşmeyle başlayan özelleştirilmesinin, devamını istemeleri de bu nedene dayanıyor.
b-) Gübre fabrikalarının özelleştirilmesi, tekelci piyasa ile fiyat ve ithalat artışına yol açtı.
TÜGSAŞ (Türkiye Gübre Sanayi AŞ) ve İGSAŞ (İstanbul Gübre Sanayi AŞ) özelleştirmesi; kimyasal gübre üretimindeki ithal girdi payının azalması, üretim artışı, rekabetçi piyasa gibi bir sonucu doğurmadı. Aksine; üretimde ithal girdi payının artması, tekelci piyasa, fiyat ve ithalat artışı gibi bir sonucu doğurdu.
c-) Tarım ilaçları piyasasının; % 50’sinden fazlasını Hektaş, Bayer ve Syngenta gibi üç şirket kontrol ediyor, Traktör piyasasında ise; Türk Traktör dışında etkin bir firma yok.
ç-) Tarımda, yatırım ve üretim maliyeti yükseldi.
Tarımla ilgili her türlü makine-araç-gereç-ilaç-gübre girdisi sağlamak ve dağıtmak ile görevli TZDK’nın (Türkiye Zirai Donatım Kurumu) işlevsiz kılınması, köylüyü koruma-kollamadan yoksun bıraktı.
Köylü; yatırım malı ve üretim girdisi tedarikinde, sektöründe kartel oluşturan şirketlerin belirlediği bir fiyat ile karşılaştı. Bu da; yatırım ve üretimini maliyetli kılarken, faaliyetini zararla sonuçlandırdı. Sunulan kredi cazibesi ise; O’nu, borç batağına sürükledi.
d-) Köylünün ürünü, düşük fiyattan alıcı buldu.
Kooperatif ve Birlikler; etkinliğini kaybetti, köylü; aracı ve tüccarın belirlediği bir fiyat ile karşılaştı.
Madde; 10
SEK (Süt Endüstrisi Kurumu), EBK (Et Balık Kurumu), YEMSAN’a ait fabrikalar yok pahasına satıldı, önemli bir kısmı üretim dışında kaldı, arsa-arazisi ise rant konusu oldu.
SEK’in 32 işletmesi, 1993-1995 döneminde özelleştirildi.
SEK’in isim hakkı ve İstanbul işletmesi; 37,6 milyon dolara Ali Zafer Taciroğlu öncülüğündeki Rami toptancılarına satıldı, 1997’de; SEK hisselerinin % 68’ini satın alan Koç Holding, SEK’in sahibi oldu.
SEK’e ait dört işletmeyi satın alan Tekfen Grubu’na bağlı Mis Süt; bunu Nestle’ye sattı, Nestle; 3 yıllık işletme taahhüdüne rağmen, “verimsiz olduğu” gerekçesi ile bu işletmeleri kapattı.
SEK’in özelleştirilen 32 işletmesinden 19’u üretim dışı kaldı, bir kısmı tekrar Devlet’e döndü ya da İl Özel İdareleri tarafından satın alındı.
EBK’nin 28 kombinasından; 12’si 1995’te, 4’ü 2000’de, 2’si de 2004’te özelleştirildi, satın alınan 9 kombina kapatıldı.
YEMSAN’a ait karma yem üreten 26 fabrika; 1993-1995 döneminde, özelleştirildi, devredilen 6 fabrikada üretim durduruldu.
Neticede; süt ve et besiciliği onarılmaz bir yara aldı, hayvan sayısı hızla düştü, sütte tekelci piyasa oluştu, et fiyatında istikrarsızlık baş gösterdi, yok pahasına satılıp üretim dışı kalan tesislerin yerinde ise bugün iş merkezleri bulunuyor.
Madde; 11
Teşvik edilen büyük çiftliklerin çoğu mali sorunlar yaşıyor,
Türkiye’de; ABD, Arjantin, Brezilya’da olduğu gibi geniş arazilerin olmaması ise bu başarısızlığın nedenidir.