Bülent Vedat AYDEMİR
İnsanlığın başlangıcından itibaren bütün toplumların ortak ürünü olan “düşünce sistemi ve geleneği” hep var olmuştur. Bu geleneğe en önemli katkıları yapan milletlerden biri de Türk milletidir.
Hilmi Ziya Ülken, Türk Tefekkürü Tarihi adlı eserinde Türklerin düşünce yapısının dört temel özelliğini belirtir. Bunlar;
1-Türklerin düşüncesi realist karakterlidir. Türkler ne Hintliler gibi nefsin içine kapanmış mistik görünüşlü bir millettir, ne de eski Yunanlılar gibi tabiat ve âlemin düzenine esir olmuş kaderci bir yapıya sahiptir.
2-Türk düşüncesi teori ile pratik arasında irtibat kurmaya özen gösteren bir yapıdadır.
3-Türk düşüncesi fikirleri ve mevhumları birleştirmek suretiyle açık ve kolay anlaşılabilir hale getirir.
4- Türk düşüncesi, olaylarla temas anında kendi durumu için ani ve seri sonuçlar çıkarma güç ve yeteneğine sahiptir.
Türklerin düşünce sistemi genel olarak üç dönemde incelenir
1-İslâm öncesi dönem
2-İslâm sonrası dönem,
3-Modern dönem.
İSLÂM ÖNCESİ TÜRK DÜŞÜNCE YAPISI
Dünya tarihinde kendisini Türk olarak tanımlayan ilk topluluğu olan Göktürk’ler kendi geçmişlerinin Hunlar olduğunu mitoloji ve efsanelerle ortaya koymuştur. Bu anlamda Türk düşüncesi Hun’lardan başlatılır.
Türk mitolojisi, aynı zamanda, Türk cemiyet hayatını düzenleyen canlı düşünceler olup Türk ahlakının ve sosyal yaşantısının da bir yansımasıdır.
Her topluluğun kendi muhayyilelerinin ürünleri olan efsanesi vardır. Bu efsaneler 18. Yüzyıldan itibaren toplulukların modern anlamda milletleşme süreçlerini tamamlama yolunda önemli katkılar sağlamıştır.Efsaneler, milletlerin tarihin derinliklerindeki ruhsal yapılarını, düşünme ve inanışlarını; ahlak ve devlet anlayışlarını, milli karakter ve vasıflarını bir bütün olarak ortaya koymaları açısından oldukça önemlidir.
Türk mitolojisinde en çok bilinen efsaneler Ergenekon, Dokuz Oğuz, Oğuz Kağan, Alp Er Tunga, Manas, Kır ve Bozkurt efsaneleridir. Bu efsanelerden Oğuz Kağan efsanesi İslamiyet sonrasında da yüzyıllar boyu Türkler arasında “Oğuzname“ adıyla canlılığını korumuştur. Oğuzname’nin en önemli özelliği Anadolu’ya yerleşen Oğuz Türklerin kökeni olması ve Türklerin ilk yazılmamış kanunları olan Oğuz Töresi’nin sosyal, siyasi ve hukuki esaslarını oluşturmasıdır.
Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken, “Türk düşünce sisteminin hiçbir muayyen şahıs tarafından oluşturulmadığını, kolektif olduğunu” belirtir.
O’na göre, “Türk Kozmogonisi ile Türk mitolojisi din ile akıl arasında bir köprü vazifesi görmüştür.” “Türk milleti tarihin en eski milletleri arasında, kendine mahsus hikmetler yaratmış olan bir millettir. Çin’den Avrupa içlerine kadar bütün ülkelere girerek onlara kendinden birçok şeyler katan ve kendine onlardan birçok şey alan bir millet, şahsi fikir mahsulleri ve felsefeler yaratmazdan çok evvel ma’şeri kolektif bir olgunluk, erginlik; esaslı bir realist dünya görüşü kazanmıştır. İşte Türk hikmeti bu rüştün eseri ve ifadesidir.”
Kollektif Türk düşünce sisteminin en yüksek ürünü “Türk hikmeti”dir. Bu aynı zamanda Türklere ait dünya görüşünün ve düşünce sisteminin akli değer kazanması anlamına da gelmektedir.
Türk töresinde olduğu gibi Türk hikmetinin de temel yapısı Oğuz Han zamanında oluşmuştur. Bu sistemin oluşmasında Abuş Hoca, Erkil Ata, Hoca Buda, Yasaban Hoca ve Korkut Ata gibi Türk bilgelerinin büyük katkıları vardır.
Türk hikmetinin en eski örneklerini, Oğuzname’den sonra, Göktürkler dönemindeki Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilmiş Orhun Kitabeleri’nde görmekteyiz.
Orhun kitabeleri Türklüğün en eski yazılı belgeler olup, hem dilimiz hem de tarihimiz açısından son derece önemlidir.
Türk adı ilk defa bu kitabelerde kullanılmıştır. Bu da Türklerde millet olma bilincinin ilk çağlara kadar uzandığını göstermektedir.
Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Abideleri ile ilgili kitabının önsözünde şu hususları belirtir.
* Türk adının Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin,
* İlk Türk tarihi,
* Taşlar üzerine yazılmış tarih.
* Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması.
* Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri.
* Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası,
* Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları,
* Türk gururunun ilâhi yüksekliği.,
* Türk feragat ve faziletinin büyük örneği,
* Türk içtimai hayatının ulvi tablosu
* Türk edebiyatının ilk şaheseri,
* Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri,
* Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı,
* Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi,
* Türk milliyetçiliğinin temel kitabı,
* Bir kavmi bir millet yapabilecek eser,
* Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık,
* Türk dilinin mübarek kaynağı.
* Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği.
* Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil.
* Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika.
* Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser.
Türk milletinin tarihi serüvenlerinin yazıya aktarılmış ilk eserlerinden olan Orhun Kitabeleri, Türk dilinin ustaca kullanıldığı edebi birer şaheserlerdir. Bu kitabelerde yazılanlar Türk milletine sunulan bir öğütler manzumesi olduğu kadar, Türklerin dini, sosyal ve ahlaki yapıları ve sanat anlayışı ile ilgili çok değerli bilgilerde vermektedir. Bu kitabelerde bilgi ve töre’nin Türkler için ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.
Türk Hikmetinde;
Bilgi “var olarak kalabilmek” için olmazsa olmazdır. Bilgi olarak bilinmesi gereken (günümüzde hukuk denilen) töre’dir. Kağan bu töreleri iyi bilmelidir. Birlik ve beraberliği sağlamak çok önemlidir. İnsanların mutluluğu ve milletler arasındaki sulh ve ahengin devamına bağlıdır.
Bu kitabelerde, Bümin ve İstemi Kağan’a verilen görevler arasında “insan için en yüksek amacın yerin üstünde ve göğün altında dağınık bir şekilde bulunan insan topluluklarının eşit ve özgür düzenlerinin kurulması”bulunmaktadır.
Orhun kitabelerinde “değerlere saygı”, “cesaret ve kahramanlık”, “çalışkanlık” ve “vatan sevgisi” adı altında dört temel erdemi, yani ahlaki erdemlerini de görmekteyiz.
Orhun Kitabelerinde, “Türk kağanı bütün başarılarında daima milletin yardımından ve etrafındakilerin hizmetlerinden bahseder; herkese ve her şeye hakkını vermesini bilir. Zafere şükretmekle birlikte noksanlıkları da bildirmek için milletine hitap eder.” Türk kağanı “bilgi ve cesaretiyle milletinin en büyük yardımcısıdır; kendini sevdiren ve saydıran bir hamidir.”
Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’in tespitlerine göre, “Türk Hikmeti ne Yunan Hikmeti gibi kaderci ne de İran hikmeti gibi hayalcidir. Mukadderat anlayışı da Eski Yunan’da olduğu gibi felaketler getiren bir kudret değil, düzeltici ve ıslah edici bir kudrettir.
Türk hikmetinin önüne illa ki bir sıfat konması gerekiyorsa Hakikatçi ve Terakkicidir denilebilir.
Türk hikmetine göre tabii nizamı devam ettirebilmek için üç niteliğin devamı gerekir. Bunlar; bilgili olmak, cesaretlilik ve kanaatkârlıktır. Bilgili olmak, tabiatın nizamını bilmek ve onu bozabilecek sebeplere karşı hazır bulunmaktır.” “Aynı zamanda her türlü hileye karşı da korunmaktır.” ” “Kabilelerin birbirine düşmesi, yabancı devletlerin müdahalesi bu nizamı bozabilir. O vakit yer ve gök birbirine karışmıştır. Bilgi cesaret ve kanaatkârlık kalmamıştır. Hayatın bütün huzuru ve saadeti kaybolmuştur. Çünkü artık arzular hedefsiz, kanaat ve itidalden uzaktır.
Kanaatkârlıktan maksat her zaman daha iyisini istemek ancak içinde bulunduğu hali unutmamak bulunduğu halden memnun olmak demektir.
Türk töresinde kast ve sınıfın olmadığını, ancak mertebe ve derece farkı olduğunu belirten Ülken’e göre ”Eski Türkler bugün anlaşılan manaya çok yakın bir nevi demokrasiye sahip idiler.” (Hilmi Ziya Ülken-Türk Tefekkür Tarihi.)
Özetlemek gerekirse Türk hikmeti, her başarıdan kendine bir övünme çıkarmadığı gibi; her mağlubiyeti de mutlaka talihe, tesadüfe veya bir bahaneye bağlamak zafiyeti göstermemektedir.
Türk hikmetinin bütün kıymeti, hakikati görmesinde, onu üzüntü veya abartıyla karıştırmayarak yeni vaziyetler alma imkânına sahip olmasında; en büyük ve şerefli başarılardan sonra dahi bilgi ve cesaretini kaybetmemesinde, zafer sarhoşluğuna kapılmamasındadır.
Türk düşüncesinin oluşumunun en eski zamanlarına kadar gittiğimizde,
* Türklerin siyaset ve yazılı olmasa da bir hukuk düzenine sahip olduklarını,
* Başka bir medeniyet ve kültürlerin egemenliğine girmediklerini,
* Kendi özelliklerinden oluşan bir düşünce geleneği yolunda ilerledikleriniçok net görebiliriz.
Bu dönemde insan için belirlenen en ulvî amaç, “yerin üstünde ve göğün altında dağınık şeklide yaşayan insan topluluklarının eşit ve özgür düzenlerinin kurulmasıdır.
Ana hatlarıyla ifade etmeye çalıştığımız İslâm öncesi Türk düşüncesinin gayet zengin bir düşünce ortamında geliştiğini söyleyebiliriz. Zira Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle birlikte İslâm düşünce ve disiplinlerinin oluşmasındaki olumlu katkıları ancak böyle zengin bir kültür birikiminin varlığıyla açıklanabilir.
İslâmiyet öncesi Türk bilgi ve düşünce sisteminin İslami düşünceyle uyum içinde olması, Türklerin İslâmiyet’i kabul edişlerinde çok etkili olmuştur diyebiliriz.
Türk düşüncesindeki bilgiye ve bilgeliğe, ahlaki değerlere ve töreye (hukuka) verilen önem ve bu değerlere yüklenilen manevi anlamlar İslâm’ın emrettiği buyruklarla büyük ölçüde benzerlikler içermektedir.
Türklerin İslâmiyet’i kabul edişinden sonra ortaya koydukları ve geliştirdikleri düşünceleri ve sistemleri Türk kültür ve medeniyetiyle birlikte tüm dünya medeniyet ve kültürleri üzerinde derin etkiler bırakmıştır.