Bülent Vedat AYDEMİR
Tarihin seyri içinde Türk Milletinin kudretli ve muhteşem bir yaşantısı vardır. Bugünkü düşkün durumundan çekip çıkarmak, iyiye doğru hızla yöneltmek gerekir.
En az iki yüz yıldan beri süregelmiş olan soysuzlaşma, millî benliğinden koparak başkalarına sığıntı olmak, yabancıları taklit etmek, batının sefahat ve kaba dış görünüşüne özenmek, başka diyarların gerçeklerinden doğmuş sistemleri kopya etmeğe kalkışmak gibi hareketler, bir daha hortlamamak üzere yok edilmelidir.
Bugün milletin ileriye yürütülmesinde karşılaşılan büyük güçlük, aydın geçinen zümrenin çoğunda görülen çıkarcılık ve bozgunculuktur.
Fakat toplumların karanlıkları yırtmasını sağlayan cesur, inançlı insanların her yerde bulunabilmesi, geleceğimiz hakkında ümit vericidir.
Bu sözler Rahmetli Alparslan Türkeş’e aittir. 1966 yılında Milli Hareket Dergisinin 24. Sayısında yayınlanan “Üçüncü Yol” başlıklı makalesinden alınmıştır. ***
Bir toplumun geçmişinden gelen veya günümüzde var olan düşünce eğilimleri, o toplumun geleceğini belirlemede önemli rol üstlenirler.
İnsan beyninin üretimi olan ve geçmişten günümüze tartışılarak gelen düşünceler, nasıl ki dünyayı ve insanlığın kaderini belirlediyse, yaşadığımız zamanda ve gelecekte oluşacak düşünceler de insanlığın kaderini ve dünyanın geleceğini belirleyecektir.
Düşünmek, insanlık için çok önemli bir ihtiyaçtır. Dünyayı anlamlandırmamızı, hayatı ve bilimi kolaylaştırmamızı sağlayan düşüncedir.
Bugün dünyada varlığını ve egemenliğini sürdüren en önemli güç düşüncedir. Her şeyin başlama ve olgunlaşma noktası olan düşünceyi önemseyen ve ona hak ettiği değeri veren toplulukların ulaştıkları seviye tartışılmazdır.
Türkiye Cumhuriyeti çok zor şartlar altında, büyük kanlı mücadeleler sonunda kurulmuştur. Ülkemiz bulunduğu coğrafya itibariyle dünyada önemli bir konumdadır. Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu bölgelerinin önemli birer buluşma ve geçiş noktasındadır. Bu öneminden dolayı da gelecekte uygulayacağı siyasi, askeri ve iktisadi politikalar ve bölgesel organizasyonlarda üstleneceği roller bölgenin şekillenmesinde etkili olacaktır.
Bunun içinde akla dayanan tespitlere ve doğru bilgilere dayanarak kendine has, diğer bir ifade ile merkezinde Türklük olan siyasi, iktisadi askeri ve sosyal konularda bir bilgi ve düşünce sistemine ihtiyaç vardır.
Bu ihtiyaç Türk siyasal düşünce yapısının, dün ve bugün var olan sıkıntılı durumları çözebilmesine yardımcı olacak bir sisteme sahip olmamasından; toplumsal, iktisadî ve askeri düşüncelerin dönemsel siyasi nüfuzların etkisinden kurtulamamasından doğmaktadır.
II. Selim’den başlayıp günümüzde de hala devam eden kısır modernleşme – batılılaşma – çağdaşlaşma tartışmalarına odaklanılması ve bu konuların dışına çıkılamaması Türk düşünce sisteminin oluşması ve gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.
Bu kısır çekişme ve tartışmalar yüzünden Türk Merkezli Düşünce Sistemi bir türlü istenilen seviyeye ulaşamamıştır.
Geçmişten günümüze kadar ki süreç içerisinde bu konularla ilgili araştırmalar yapılmalı, artılar ve eksiler, doğrular ve yanlışlar akla ve bilgiye dayanarak iyice incelenmelidir.
Türk merkezli düşünce sistemini oluşturabilmek için, Batı’nın yaptığı gibi, biz Türklerinde kendi hesaplaşmasını yapması gerekir diye düşünüyorum.
ABD’li Felsefeci William James’in “insanlardaki mizaç farklılıkları, onların amaçları ve felsefelerine de etki eder” sözlerinden hareket edersek “her coğrafya ve her milletin de kendine has düşünce sistemlerinin olduğu”nu söyleyebiliriz.
Batı düşüncesinin gelişmesindeki en önemli etken, hangi fikirde olursa olsun, bütün aksiyonerlerin kendi ülke ve milletlerini esas alarak çözüm üretmeleri olmuştur.
Günümüzde bütün dünya-âlemin bildiği bir gerçek vardır ki; Bir Fransız komünist’i önce Fransa’yı düşünür; Bir İngiliz liberal İngiliz varlığını temel alır; bir Alman aydını için merkez Alman milli varlığıdır. Batı’lı düşünürler kendi toplumlarının sorumluluğunu hissettikleri için ülkeleri ve toplumları gelişmiştir.
Bizimde ihtiyacımız olan, hangi fikir ve düşünceye mensup olurlarsa olsunlar, bütün Türk düşünür ve aksiyonerlerinin, çalışmalarında, Türk milletini ve ülkesini “merkez”e almalarıdır.
Türk-İslâm medeniyeti doğrultusunda gelişen fikirler benimsetilmeli ve sevdirilmeli, fikri üretim desteklenmelidir. Milli ve yerli düşünme desteklenmeli, yeni nesle kültürel özgüven aşılanmalıdır.
Hoca Ahmet Yesevi’nin sevgi ve hoşgörüye dayalı düşünce dünyası ve gönül zenginliği Anadolu’nun bir Türk-İslâm diyarı olmasında ve Türklerin milli benliklerini korumasında çok önemli bir rol oynamıştır. Yahya Kemal’in dediği gibi Ahmet Yesevi’yi iyice incelemek lazım. Bizim milliyetimiz onda gizlidir
Anadolu’da Türk birliğinin sağlanmasında ki en önemli yolun, Türkçeyi kullanmak, Türkçe eser yazmak ve konuşmaktan geçtiğini belirten bir Hacı Bayram Veli’yi daha iyi öğrenmek ve öğretmek gerekir.
Türk Bilge Kağan’ın sözleri tarihî bir ders olarak anlatılmalıdır. Türk Bilge Kağan Türk milletini uyarmıştır; yabancılara yakınlaşmayın, devlet idaresinde onları ikame etmeyin, devlet dili olarak yabancıların dilini kullanmayın demiştir.
Selçuklu ve özellikle Osmanlı yönetimleri bu ulvi tembih ve nasihatleri dikkate almamıştır.Kendi halkını ve dilini devletten uzaklaştırmıştır. Hoca Ahmet Yesevi’nin sevgi ve hoşgörüye dayalı gönül zenginliğini incelemeyi hep ihmal etmiştir. Hacı Bayram Veli’nin Türkçeyi kullanın, eserlerinizi Türkçe yazın ve Türkçe konuşun tavsiyesini tamamen unutmuştur.Bunun bedelini ise Türk milleti yüzyıllar boyunca ağır faturalarla ödemiştir.
***
Bir Milletin hayatında aydınların yeri çok önemlidir: Bir millet ne kadar kalabalık, kültürel zenginliği ne kadar fazla olursa olsun, öncülük edecek aydın kadrolarına ihtiyaç duyarlar. O milletin aydını da gücünü milletten almalıdır. Gücünü mensup olduğu milletten alan, sosyal yaşamıyla, kültürel değerleriyle, dili, dini ve tarihiyle dolayısıyla milletiyle iç içe olan aydınların çokluğu o millet için arzulanan bir zenginliktir. Bir milletin aydınları, o milletin aydınlık yüzüdür. Aydınların düşüncelerine yön veren de aydının içinde bulunduğu toplumdur. Aydının sayıca azalması veya değerlerinden uzaklaşması milletler için hastalık alametleridir.
Bütün devlet ve toplumlarda olduğu gibi, Türk devletleri ve toplumlarında da değişim ve dönüşümler yaşanmaktadır.
Türkiye ve diğer Türk devletlerinde geçmişten gerekli dersleri almış, Türklüğe karşı sorumluluk duygularını kaybetmemiş; Türk milletine ve tarihine bir bütün olarak bakan yerli ve milli düşünen aydınlarımız elbette vardır.
Önemli olan bu aydınlarımızın daha aktif olmaları, karar verme önceliğini ele almaları ve halen yaşanmakta olan dönüşüm ve değişim süreçlerini bizzat yönetmeleridir.