Necdet SEVİNÇ
Sırp, arnavut, bulgar sergerdeleri Balkanlar’da, rum ve ermeni komitacıları Anadolu’da kendilerine yurt açmak için köyleri basıp, çoluk çocuğu ekmek tandırlarında kızartırken, ekalliyet konaklarında kafayı tütsüleyen bizim zavallı siyaset esnafı, Namık Kemal rahmetlisinin Hürriyet Kasidesi’nden mısralar okuyarak kibirli matmazellerle, kart madamaların dikkatlerini celbetmeye çalışıyorlardı.
Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı hürriyet
Esir-i aşkın olduk gerçi, kurtulduk esaretten
O yıllarda bu şiir, sadece Boğaziçi yalılarının leb-i derya balkonlarıyla Sâdâbat köşklerinin manolyalı verandalarında kurulan rakı masalarının vazgeçilmez mezesi olmakla kalmamış, Dersaadet sokaklarına dökülen talebe-i ulum için de baştan çıkarıcı bir slogan hâline gelmişti.
Herkes hürriyet istiyordu.
Ama bu hürriyet, vatanın ve milletin birliğini sağlamak gibi bir mübarek görevi ifa etmekte olan Mehmetçiğin mi işini kolaylaştıracaktı, yoksa Osmanlı haritası üzerinde gönlünce işaretlediği topraklarda bir devlet kurmak için silaha sarılan eşkiyanın mı?
Sonunda hürriyet de ilan edildi, hürriyet kahramanı geçinen nice maceraperestin mahiyet ve muhtevasından haberdar olmadığı halde, uğruna silaha sarılıp dağa çıktığı Mithat Paşa Kanuni Esasi’si de.
Şimdi, anayasa dediğimiz o Mithat Paşa Kanuni Esasi’si ki: Türk Dili’nin resmi dil olduğuna dair, herhangi bir hükmü ihtiva etmediği hâlde sınırlarımız içindeki her unsuru, kendi lisanının ta’lim-ü tekellümünde serbest bırakmıştı!
Meclis açılınca hürriyetin kimin için ilan edildiği de anlaşılıverdi.
Balkan ve Anadolu dağlarında Türk askerine kurşun yağdıranlar, silahlarını bırakıp paldır küldür Meclis’e girdiler. Erzurum Milletvekili Hovhannes Serangilyan, Taşnak örgütüne mensup bir teröristti. Bu terörist Osmanlı Bankası baskınında da görev almıştı. Bir diğer Erzurum Milleti vekili olan Karakin Pastırmacıyan da Osmanlı Bankası baskınının elebaşılarındandı. Bu adam daha sonra Armen Garo kod adıyla dağa çıkıp, Türkleri ve kürtleri katledecek, sonra rus ordusuyla birlikte Anadolu’nun işgaline katılacaktı! Sivas Milletvekili Nazaret Dagabaryan, bölücü Ramgavar terör örgütünün kurucularındandı. İstanbul Milletvekili Kirkor Zöhrab, bir başka terör örgütünün mensubuydu. Kozan Milletvekili Hamparsum Boyacıyan, 1894-95 yıllarındaki Sason İsyanı’nı yönetmiş, birçok müslümanın kanına girmiş bir kaatildi. Azınlıklara mensup diğer birçok milletvekili de bunlardan farklı değildi.
Bilahare anlaşıldı ki, dekolte tuvaletleriyle bizim siyasi dangalakları çapkınca süzdükten sonra “-Ay rica etsem şu şiiri bir kez daha lütfeder miydiniz acaba? Herhalde kırmazsınız maşukunuzu” diyen şuh sefirelerle, Balkan ve Anadolu dağlarının ünlü eşkiyaları aynı milletlerarası senaryonun figüranlarıymış!
Hey gidi hürriyet hey, ne esaretler ve cinayetler için kullanmışlar seni.
Ve ne suikatstlar için kullanmışlar…
Biz imparatorluğumuzu itin-kopuğun “Yaşasın Hürriyet! Adalet! musavat!” çığlıklar arasında kaybettik.
Ve kim bize ihanet etiyse, onu hürriyet kahramanı ilan etti Avrupa. Göğsüne madalya taktı! Tıpkı Leyla Zana’yı ödüllendirdiği gibi.
Devletin bekasını sağlamakla mükellef olanlar, görevlerini ihmale devam ederlerse Allah korusun Türkiye Cumhuriyeti’ni de gene itin-kopuğun demokratikleşme palavraları arasında kaybedeceğiz.
Ey Türkoğlu!
Demokratikleşmeden bahsedenlerin listesinde 300 kişilik keldani var, rum var, ermeni var, süryani var ama sen yoksun!
Öyleyse bırak bu ölüm marşını başkaları mırıldansın!
Bunlar kefen soymaya geldiler, gözlerinden anlamıyor musun?
(Yeniçağ, 15 Ekim 2004)