Bülent Vedat AYDEMİR
Cumhuriyet; Bir milletin egemenliğinde ve yasalarla belirlenmiş süreler içinde seçtiği temsilcileri vasıtasıyla yönetilen bir devlet sistemidir.
Cumhuriyet kendine has doğal yapısı olan ve millete dayanan; gelişmesi için kendi doğasından başka herhangi bir şeye, özellikle ideolojiye, ihtiyaç duymayan bir sistemdir.
Cumhuriyetin kendine has doğası, diğer bir ifadeyle kabuller bütünü (paradigması), yönetme gücünü kullanacak olanların milletin içinden çıkmasıdır.
Cumhuriyet; sultan, padişah veya kral, kraliçe gibi kişilere (monark) veya belirli zümreye (aristokrasi) aidiyetin olmadığı; veraset sisteminin kaldırıldığı, kişilerin tebaa veya kul olmadığı; ülke sınırlarında yaşayan her ferdin, yönetenler de dâhil, hiçbir ayrım yapılmadan, yasalarla belirlenmiş birer eşit vatandaş olarak kabul edildiği bir yönetim biçimidir.
Cumhuriyet yönetiminde egemenlik kişiye, zümreye veya bir ideolojiye değil, millete aittir.
Cumhuriyet yönetimi ile birlikte kişilerin veraset yöntemiyle ele geçirdiği mutlak hâkimiyet sistemine son verilmiştir.
Cumhuriyet sisteminde, milletin iradesi yöneticilerin keyfiyetinden önce gelir; milletin kendi iradesi ile seçimle yönetme yetkisi verdiği kişileri, yine millet kendi iradesi ile ve seçimle görevden alır.
Bu sistemde yöneticiler, monarşi sistemindeki gibi kul veya tebaa değil, vatandaş konumundadır ve halka karşı sorumludurlar.
Monarşik yapıda kul veya tebaa seçimle kral veya sultanı değiştiremezdi; bu yüzden hükümdar veya onun atadığı yöneticiler vatandaşa karşı sorumlu değillerdi.
Cumhuriyet idaresinde devlet, anayasaya uygun kanunlarla idare edilir.
Hâkimiyet kaynağını millette bulan cumhuriyet sisteminde bütün yetkiler, parçalanmaksızın, millet iradesinin merkezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.
Kanunlar millet iradesi ile seçilen bu meclis tarafından yapılır.
***
Cumhuriyet için en büyük tehlike, yönetime gelen bazı ideolojik güçlerin toplumu kendi kabulleri doğrultusundaki kültürel ve zihinsel dönüşümlere zemin hazırlamak için yönlendirmesidir.
Bu tehlikeye dikkat çeken Prof. Dr. Milay Köktürk, Devlet ve Siyaset adlı Kitabında “ Siyasal sistemin egemen güçlerinin gerçek projesi, onların ideolojilerinde vücut bulur. Halka sağlanan haklarla halk kendini gerçekleştirmeye yönelirse ve ideolojinin dışına çıkarsa, onun yola getirilmesi gerekir. Bu süreçte egemen güçler her türlü vasıtayı kullanmaktan çekinmezler. Toplum daime gerginlikler içinde bırakılır; onun dünyayı, reel olarak değil, ideolojiye uygun biçimde okuması istenir; halkın örgütlü hale gelmesi tehlikeli görülür. Halkın tercihleriyle ideolojinin tasarımlar bütünü çelişiğinde, sistemin gücü devreye girer.” (S:74 Ötüken yayınları 2017) Milay Köktürk’e göre “Paradigması değişmiş, yani yönetenlerin halka dayanmaları gereği ortadan kalkmış bir cumhuriyet, yeni egemenlerin egemenliklerinin meşruiyet vasıtası olan bir sistem olur. Daha geniş perspektiften bakıldığında ise sistemin adı ister cumhuriyet, ister monarşi olsun, bir sistemde ideolojik egemenlik varsa, ortaya bireysel ve toplumsal trajedinin çıkacağı görülür.”(S:75-76)
Cumhuriyette asıl olan kişilerin, zümrelerin veya ideolojilerin egemenliği değildir.
Türkiye Cumhuriyetinde asıl olan Türk Milletinin egemenliğidir.