Bülent Vedat Aydemir
Ülkemizde tedirgin olmayan kimse yok gibi!
Mesut, mutlu ve geleceğinden emin olanların sayısı nüfusumuzun çok küçük bir kısmını oluşturuyor.
***
Siyaset tıkanmış vaziyette!
Yeni oluşum merakla bekleniyor!
Ekonomi ve dış politika kırmızı alarm vermeye başladı!
Tüketim çılgınlığı zirve yapmış durumda!
Kamu ve özel sektörün borçları devamlı artıyor!
İnsanlar yarınlarından endişe duymaya başladı!
Çoluk çocuk ne olacak kaygısı taşıyanların sayısı bir hayli fazla!
Çünkü kredi kartı ve banka borçlarından dolayı bunalmış durumdalar!
Üzücü ama gerçek!
***
Adalet sağlaması gereken kurumlar tam bir kargaşa içerisinde!
Yargıya güven oranı çok düşük!
Adli yılın açılışı dolayısıyla bir konuşma yapan Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, şu an Türkiye’de çoğu özel üniversite bünyesinde olan 85 hukuk fakültesi olduğunu; bu okullara giren öğrencilerin yeterli eğitimleri almadan diploma aldıklarını, yetersiz bilgilerle mezun olan binlerce gencin ya avukatlık yapacaklarını ya da savcı veya hâkimlik yapacaklarını söylüyor. Yargıtay Başkanı bu mezunlardan avukatlık mesleğinde başarılı olamayacaklarını anlayan/düşünen genç hukukçuların “torpil” bularak hâkim/savcı olmaya çalıştıklarını üzülerek anlatıyor. “Emir alan hukukçu” ların hatalı kararlarının yüksek olacağını ve adli hizmetin kalitesinin düşeceğini belirtiyor.
Yaşadıklarımız (Ergenekon, balyoz, fetö kumpasları V.S) bu anlatılanları doğruluyor.
Adalet hizmetinin kalitesinin dolayısıyla da güvenin azalması insanların problemlerini çözebilmek için hukuk dışı yollara meyletmesine yol açar.
Açıyor da!
Üzücü ama gerçek!
***
Üniversitelerde öğretim üyesi kalitesi düşmeye devam ediyor!
Bir Hilmi Ziya Ülken, bir Sabri F. Ülgener, bir Sulhi Dönmezer, bir Reşat Kaynar, bir İsmet Giritli, Bir Osman Turan, Bir Bahattin Ögel, bir İbrahim Kafesoğlu, bir Turan Yazgan, bir Halil İnalcık (isimleri çoğaltabiliriz) artık yetişmiyor.
Araştırmacı hocalarımızın sayısı parmakla gösterecek kadar az!
Kopyala/yapıştır metoduyla doktora yapanların, halk tabiriyle hazır lopçuların sayısı epeyce yüksek!
Bazı özel üniversitelerin parayla doktora yaptırdıkları apaçık meydanda!
Yeni ve kaliteli hocalar yetişmediği gibi ihtiyaç fazlası bölümler açılmaya devam ediyor!
Birçok fakülte ve yüksek okullarda okutmanlar ders veriyor!
Bazı akademisyenlerde ilim yapmak yerine militanvari particilik yapıyorlar.
Bilim yuvası olması gereken bu yüksek öğretim kurumlarımız bir nevi iş ve işçi bulma kurumuna dönüştüler!
Üniversiteye girmek için kuyruklarda bekleyenler, mezun olduktan sonra da iş bulmak için kuyrukta bekliyorlar, torpil bulma yarışına giriyorlar!
Az sayıdaki başarılı öğrenciler yurt dışında çalışmak istiyorlar!
Bu öğrenciler liyakat ile yükselebileceklerine inanmıyorlar!
“Beyin göçü” denen olay kalıcı hale gelmek üzere!
Maalesef bunlar da gerçek!
Üzücü ama gerçek!
***
Ticaret müteahhitlik olarak algılanmaya başladı!
İhale alma yarışına dönüştü!
Burada da torpil bağlantılı rüşvet ön planda!
Rüşvet denmiyor da, malum yapıların havuzlarına katkı payı deniyor!
Kimin eli kimin cebinde belli değil!
Ana hedef tez elden köşeyi dönmek!
El emeği ve alın teri ile yükselmek unutuldu!
Kolaycılık aldı başını gidiyor.
Arsa vurguncuları yeni yol ve köprülerin geçeceği güzergâhları gözetim altına alıyorlar!
Koku almaları onlara yetiyor!
Önce ucuza arsa kapatmalar. Sonra yüksek istimlâk bedeli ile satmalar. Nihayetinde gelsin bavul bavul paralar!
Soyan soyana, doyan doyana!
Gariplere kalan ise “dandini dandini dastana”
Üzücü ama gerçek!
***
Müttefik bildiğimiz, dost bildiğimiz ülkelerin hiçte dost ve müttefik olmadıklarını çok iyi anladık.
Batılı, doğulu; kuzeyli, güneyli; Müslüman, gayrimüslim hiç fark etmiyor!
Hemen hemen herkesle kavgalı durumdayız, hemen hemen herkes de bizimle kavgalı!
Hem içeride hem de dışarıda önceliğimiz posta atmak, racon kesmek oldu!
Diplomasi dili, sanki unutuldu!
Bizi ciddiye alıyorlar mı, almıyorlar mı henüz belli değil!
Bayır Bucak, Kerkük ve Kıbrıs’taki gelişmeler hiç de iç açıcı görünmüyor!
Üzücü ama gerçek!
***
Ülkemiz tarikat görünümlü cemaatler ülkesine dönüştü.
Bu yapılanmaların sayıları hızla artıyor!
Buna rağmen ülkemizdeki ahlaki yozlaşma da azalma yok.
Bilakis hızlı bir artış var!
Buralarda neler öğretiliyor bilemiyorum, ama bir yerde bir arıza var!
Tek sorumlu bunlardır deme hakkına sahip değilim.
Ama ne faydaları olduğunu sorgulama hakkına sahibim.
İlahiyatçı ilim adamları ısrarla şekilci Müslümanlığın arttığını, İslâm’ın gerektiği gibi yaşanmadığını dile getiriyorlar.
Bazı âlimlerde bu yapılanmaların şekilci Müslümanlığı yaygınlaştırdığını belirtiyorlar.
Türk dindarlığının temelini oluşturan İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Maturidi ve Hoca Ahmet Yesevi adeta unutulmuş vaziyette!
Bu yapılanmaların amaçlarının ne olduğu, neye hizmet ettikleri hatta gerekli olup olmadıkları bile tartışılmıyor.
Tartışılması gerekmez mi?
***
Türklük, Cumhuriyet, milli devlet ve büyük önder Atatürk, gayri milli unsurlar vasıtasıyla pervazsızca tartışılmaya açılıyor.
Ne idüğü belirsiz çapsız yaratıklar salyalarını akıtarak bu değerlerimize hakaretler yağdırıyorlar.
***
PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütlerinin insanlık dışı faaliyetlerini de unutmayalım!
Dile getirdiğim bu konular hepimizi tedirgin etmektedir!
Toplumda huzursuzluk ve endişe çok yaygın!
Hep birlikte yarınlarımız ne olacak kaygısını taşıyoruz!
***
Aslında bu ve bunlara benzer konuların çözümü çok da zor değildir.
“Yara kangren haline gelmeden” gereken operasyonların yapılması gerekir.
Bu operasyonları yapacak uzmanlara da sahip bir milletiz.
Türk Milleti bu zorlukları aşacak devlet deneyimine sahip bir millettir.
Yapılması gereken tek şey hayal âleminde yaşamayan, kişisel ihtiraslardan uzak;
Türk Milletinden başka hiçbir kimse ve kuruluşlara minnet borcu olmayan; yerli veya yabancı, falan cemaatlerle, falan örgütlerle, filan kardeşlerle (adı her neyse) ideolojik ilişkisi olmayan siyasi kişilerin işbaşına getirilmesidir.
En azından bu konularda seçici olunmasıdır.
İşte zor olan budur.
Başarının büyüğü de zor olanı başarmaktır!