Bülent Vedat AYDEMİR
HATAY BENİM NAMUSUMDUR.
HATAY’I MUTLAKA ALACAĞIM.
KEMAL ATATÜRK
“40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz.”
“Hatay Benim Namusumdur. Hatay’ı mutlaka alacağım.”
Bu sözler büyük lider, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e aittir.
***
Temmuz ayının Hatay’ın anavatanla buluşmasında önemli bir yeri vardır.
İskenderun Sancağı’nın 9 Kasım 1919’da İngilizler tarafından işgal edilmesiyle başlayan ve 19 yıl süren bir ayrılıktan sonra 5 Temmuz 1938’de Türk ordularının Hatay’a girmesiyle vuslat sona ermiş, 40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılmamıştır. 7 Temmuz 1939’da ise son Fransız askeri Hatay topraklarını terk etmiştir.
***
Atatürk, “40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz” derken, İskenderun ve Antakya sancağından oluşan iki bölgenin 4000 yıldan beri Türk toprağı olduğunu belirtiyordu.
Oğuz Han efsanesine göre, Oğuz Han Antakya yöresine gelmiş; Samandağ civarında denize girmiş; buradaki krallıkları kendisine bağlamış, üç yıl kadar Antakya’da kaldıktan sonra geri dönmüştür.
Hatay, Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Süleyman’ın 1084’de Antakya şehrini almasıyla tekrar Türk hâkimiyetine girmiştir. 1098 yılından itibaren 170 sene süreyle Haçlılar tarafından yönetilen Hatay, 1268 yılında Memlûk Sultanı Baybars tarafından ele geçirilmiş, 1517 tarihinde de Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir.
***
Hatay yöresi, 1. Dünya savaşı sırasında İngiltere ve Fransa arasında gizli olarak imzalanan Sykes-Picot anlaşması gereği 1918 yılında, önce İngilizlerin sonra Fransızların işgaline uğradı.
İngilizler 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi maddeleri gereği 9 Kasım 1918 de İskenderun Sancağını işgal ettiler; aralarındaki gizli anlaşma gereğince de 11 Aralık 1918 tarihinde bölgeyi Fransızlara bıraktılar.
Bu tarihlerde Yıldırım Orduları komutanı olarak Adana’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın Hatay yöresinin işgal edilmesine karşı çıkması ve yöre halkının işgal girişimine silahla karşılık verilmesi çağrısı Osmanlı hükümetini kızdırmış ve Yıldırım orduları dağıtılarak Mustafa kemal Paşa Harbiye Nezareti emrine alınmıştır. Osmanlı Hükümetinin bu kararından sonra bölgenin yabancı güçlerce işgali kolaylaşmıştır.
Sancak bölgelerinde yaşayan Türkler kendi aralarında teşkilatlanarak yer yer direniş göstermeye başlamışlardır.
Bu direnişlerin öncülüğünü daha sonra Hatay Devlet Başkanı olan Tayfur Sökmen yapmıştır.
***
20 Ekim 1921 tarihinde T.B.M.M hükümeti ile Fransa arasında imzalanan Ankara İtilafnamesi ile, Hatay’ın, Fransa ile silahlı mücadelenin durdurulması pahasına, millî sınırlar dışında bırakılması, millî menfaatler açısından lüzumlu görülmüştür.
Bu itilafname ile, Ankara hükümetinin Batılı bir devlet tarafından tanınması sağlanmış; İngiliz/Fransız bloğu parçalanmış ve bu yöredeki Türk birlikleri batı cephesine kaydırılmıştı. Hatay yöresinin Misak-ı Millî sınırların dışında kalması burada yaşayan Türkler arasında büyük hayal kırıklıkları yaratmıştır.
Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın, Ankara’da, Hatay Türk direnişinin lideri Tayfur Sökmen’e “ İnşallah ileride sizleri de muhakkak kurtaracağız. “ diye söz vermesi gönülleri ferahlatmıştır.
Aslında Hatay yöresi Fransızlara bırakılırken Ankara Hükümeti tarafından antlaşmaya koydurulan özel maddelere göre, burada Türk parasının resmi para, Türkçenin de resmi dil olması kararlaştırılmıştı. Bu maddelerle Türklerin menfaatleri korunmuştu.
Lozan görüşmelerinin yapıldığı sıralarda 15 Mart 1923 tarihinde Adana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, kendisini karşılayan Hataylılara “kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz. Günü gelecek sizde kurtulacaksınız” diyerek Hatay meselesinin önemini belirmiştir.
Atatürk Hatay sorununu ön plana çıkarmak için iç ve dış sorunların halledilmesini ve Avrupa’nın siyasal konjonktürünün uygun hale gelmesini beklemiştir.
***
Fransa’nın 1936 Eylül ayında Suriye’ye, Kasım ayında da Lübnan’a bağımsızlık vermesi ile Hatay meselesi ciddi anlamda ülke gündemine yerleşmişti. Zira Fransa Suriye’den çekilirken İskenderun Sancağı üzerindeki yetkilerini Suriye’ye terk etmişti.
Türk Hükümeti bunu kabul etmedi. Suriye’ye bağımsızlık verildiği gibi, İskenderun Sancağına da bağımsızlık verilmesini istedi.
Atatürk de 1 Kasım 1936’da yaptığı Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında, “Bu sırada Milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun, Antakya ve havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde, ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz”diyordu.
Yalnız bu arada Fransa meselenin Milletler Cemiyeti’ne havalesini teklif etti ve Türkiye de bu teklifi kabul etti.
Türkiye ile Fransa arasında bu tartışmalar olurken, Atatürk’ün Çankaya Köşkü’nde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında yaptığı konuşmadaki şu sözleri çok anlamlıdır.
“Hatay benim şahsi meselemdir. Keyfiyeti Fransız büyükelçisine ta bidayette açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumunda böyle bir meselenin Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir ihtilafa yol açması katiyen söz konusu değildir. Fakat ben, bunu da hesaba kattım ve kararımı vermiş bulunuyorum. Şayet ufukta bu yolda binde bir ihtimal belirse, Türkiye Cumhuriyeti Reisliğinden ve hatta Büyük Millet Meclisi azalığından da çekileceğim. Ve bir fert olarak bana iltihak edecek birkaç arkadaşla beraber Hatay’a gireceğim. Oradakilerle el ele verip mücadeleye devam edeceğim.”
***
Atatürk’ün buyruğu üzerine Antakya-İskenderun Yurdu Derneği yöneticileriyle yapılan bir görüşme sonunda, Antakya-İskenderun bölgesine “Hatay” adının verilmesi kararlaştırıldı. Derneğin adı da Hatay Egemenlik Cemiyeti oldu.
Bu sıralarda Atatürk’ün başlıca uğraş konusu Hatay sorunudur. 29.10.1937’de Romanya Başkanı Tataresko’nun önünde Fransız Büyükelçisi Ponsa’ya şunları der:
“Ben toprak büyütme dileklisi değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim; onu almazsam edemem. Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam; yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim; yenilmem, yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve doğrulayınız.”
1937’de Milletler Cemiyeti gündemine artık iyice yerleşen Hatay Sorunu’nun çözümü için oluşturulan bir uzmanlar komitesinin hazırlamış olduğu anayasa taslağı 29 Mayıs 1937’de Milletler Cemiyeti’nce kabul edildi. Sancağın toprak bütünlüğü Türkiye ve Fransa’nın ortak güvencesi altında olacaktı. Ama bu, seçimlerde halkın kendi parlamentosunu kuracağı güne değin geçerli olacak geçici bir statüydü.
Haziran 1938’de Fransızlarla Antakya’da sonuçlanan görüşmelerin ardından Sancağın toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla 2.500 Türk ve 2.500 Fransız askerinin gönderilmesine ilişkin antlaşma imzalandı.
5 Temmuz’da ilk Türk birlikleri Hataylı Türklerin alkışları ve gözyaşları eşliğinde İskenderun ve Kırıkhan üzerinden Hatay’a girdi.
Yapılan parlamento seçimlerinde 40 üyeli Hatay Millet Meclisi oluştu.
Tüm milletvekilleri yeminlerini Türkçe yaptılar.
Hatay Millet Meclisi 2 Eylül 1938’de toplanarak Hatay Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti.
Hatay Meclisi, Atatürk’ün isteği doğrultusunda Cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen’i, Meclis Başkanlığına da Abdülgani Türkmen’i getirdi. Beş kişiden oluşan bakanlar kuruluna Abdurrahman Melek’in başkanlık yapması kararlaştırıldı.
Hatay Cumhuriyeti’nin bayrağı biçim olarak Türk bayrağı ile hemen hemen aynıydı; tek farklılık, yıldızın içinin kırmızı olmasıydı.
Bu arada ulu önder Atatürk 10 Kasım 1938’de Hatay’ın Türkiye’ye katılışını göremeden aramızdan zamansız bir şekilde ayrıldı.
Ocak 1939’da artık sürecin son aşaması olan Türkiye’ye katılma konusunda engel kalmamış gibiydi.
23 Haziran 1939’da Fransa ile Türkiye arasında Ankara’da imzalanan bir antlaşmayla Hatay’ın Türkiye’ye katılması kesinleşti.
Hatay Millet Meclisi de 29 Haziran’da toplanarak Türkiye’ye katılma kararı aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 30 Haziran 1939’da bu kararı onayladı.
Son Fransız askerleri de anlaşma gereğince, 7 Temmuz günü Hatay’dan ayrıldılar. 7 Temmuz 1939 tarihli ve 3711 sayılı yasayla Hatay ili oluşturuldu.
Büyük lider, ulu önder Atatürk sözünü tutmuş, 40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılmamıştı.
AMANOS’LARDAN KIZIL ELMAYA
1919 yılında Temmuz’un sıcak bir günü olan 13’ünde Amerikan heyeti İskenderun’a gelir. Görüşme sırası Samanlı köyünün ağası Mehmet Sarıağa, Belenli Hacı Fakih ve Aziz efendi’ye gelir.
Amerikan heyetinin başı sorar:
-Fransız mandası mı yoksa İngiliz mandası mı istersiniz?
Mehmet Sarıağa da:
-Daha başka manda taliplisi yok mu?
Amerikan heyetinin başı da:
-Evet bir de Amerika var demesi üzerine Mehmet Sarıağa:
“-Biz Türk’üz. Türk Devletini istiyoruz. Başka bir devletin himayesine sığınmak istemiyoruz. Türk olarak doğduk, Türk olarak yaşadık ve Türk bayrağı altında öleceğiz. Başka bir devletin bayrağının gölgesi altında gölgelenmek istemiyoruz.” Der.
Bu sözlere karşı Amerikan heyetinin başındaki;
-“Türk Devleti yıkılmıştır, Türk ordusu dağılmıştır, Türklerin hiçbir gücü, hiçbir kudreti kalmamıştır.” Demesi üzerine Mehmet Sarıağa da :
–“Türk Devleti çökebilir, Türk ordusu dağılabilir fakat Türk milleti asla esir edilemez. Türk Milleti kimsenin kölesi olmaz.” Der ve Amanos dağlarını göstererek;
“Biz yolumuzu biliriz, buradan yol KIZIL ELMAYA gider” demişti.