Safter TANIK
- Ekonomik İstikrar Tedbirleri
AET; IMF’yi bahane ederek, “Türkiye’ye kullandırdığı kredileri iki katına çıkarma” sözünü yerine getirmedi, IMF de; enflasyonu gerekçe göstererek KİT ürünlerine zam ve devalüasyonu dayattı. Zira Türkiye; hem bütçe, hem de cari açık veren ülkelerden biri idi.
Neden?
Türkiye; 1945 sonrasında, denk bütçe politikasını terk etti. Kabul edilebilir bir bütçe açığı ve enflasyonla, ekonomik büyümeyi tercih etti. Ancak; bazı dönemlerde, bunun ayarı kaçtı. 1978’den itibaren de böyle bir durum vardı. Öyle ki 1976’da % 16,40 olan enflasyon, 1977’de; 22,50, 1978’de; % 53,30, 1979’da; % 62 oldu.
Niçin?
Bütçe açığının sebebi olarak, KİT’lerin zararı gösterildi. Ancak; esas neden, 43,5 milyonluk ülkede, 4 milyon kişinin vergi ödemesi idi. Ekonomiyi kayıt altına alan, bir vergi reformuna ise gidilemedi. Bütçe açığının yanı sıra mal kıtlığı ve maliyet artışı da enflasyonu körükledi.
Ne yapıldı?
1979 Nisan’daki kur ayarı dışında, Haziranda; TL, % 77,7 oranında devalüe edildi. 1 Dolar, önce; 25’ten 26,5 TL’ye, daha sonra da; 26,5’ten 47,10 TL’ye yükseldi.
Asgari ücret; 5.400 TL oldu, KİT ürün-hizmetlerine yüklü zam yapıldı, tüm ithalat izne bağlandı, akaryakıtta karne uygulamasına geçildi.
Bu; IMF reçetesinden başka bir şey değildi. Zira IMF’nin; kredi musluğunu açması, AET’nin de; taahhüt ettiği krediyi vermesi amaçlandı. Ancak, IMF; kredi musluğunu açmadı, AET ise kredi sözünü tutmadı.
Niçin?
ABD; Ecevit’e bir kez daha şans tanımış, ancak; O’ndan istediği sonucu alamamıştı. Bir de ABD çıkarları için tehlikeli bir hale gelmişti.
Müdahale Planlama Birimi’nin Oluşturulması
11 Eylül 1979’da; Kuvvet Komutanları ile mutabakata varan Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Ali Haydar Saltık’ı çağırarak, Askeri müdahale için bir çalışma grubu oluşturmasını istedi.
Saltık; güvenilir iki subayla, “Bayrak Harekâtı” adı verilen, bir müdahale planının hazırlığına girişti. Üzerinde en çok durduğu konu ise; halkın darbeyi arzu edecek, bir ortamın oluşması idi. Bundan sonra da; her taşın altından, anlaşılmaz kişiler çıkmaya başladı.
Ortam müsait değil miydi?
Günde yaklaşık 20 kişinin öldürüldüğü, olaysız günün geçmediği, kahvehane baskınlarıyla birden fazla kişinin hedef alındığı, gazeteci- öğretim üyesi-emekli asker-polis ve işadamının hedef olduğu, terörün ülke çapına yayıldığı, doğuda siyasi Kürtçülerin terör estirdiği, tedbir amaçlı olarak birçok kişinin göç edip yol değiştirdiği bir ortam vardı.
Yani, ortam müsaitti. Ancak; 14 Ekim 1979’da yapılacak Senato Kısmi Seçimleri ile Meclis’teki boş 5 adet milletvekili seçimi, CHP’nin kuvvetli bir ihtimalle kaybetmesinin görülmesi; halka, yeni bir umut veriyordu. Bunun için; Askeri müdahale, iç-dış kamuoyunda bir tepkiye yol açabilirdi.
Ecevit’in haberi yok muydu?
Evren; darbeyle ilgili ilk sinyali, 27 Ağustos 1979’da, “Silahlı Kuvvetler Günü” münasebetiyle yaptığı konuşmada verdi. Konuşmasında; ülkenin içinde bulunduğu anarşi ve terörden söz ederken, “TSK; iç Hizmet Kanunu’nun verdiği yetki ile gerektiğinde, Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini, kusursuz bir şekilde yerine getirecektir” dedi.
Ordu’nun darbe hazırlığı, gizliliğe rağmen dışa sızdı. Bunu dile getiren ise hükümetin güvenlikten sorumlu bakanı Faruk Sükan’dı. Ecevit; Faruk Sükan’ı dinlemiş, ürkmekle birlikte ciddiye almamış. Bunun üzerine Sükan (zehir hafiye); işin peşini bırakmamış, Korutürk’e bir mektup göndermiş. Korutürk de; Ecevit’i, yazlık Florya Köşkü’ne davet etmiş.
18 Eylül 1979’da; Ecevit ve Sükan, Korutürk ile Florya Köşkü’nde kısa süren bir görüşme yaptı. Korutürk; Ecevit’e, “Arkadaşların, Ordu’nun yönetime müdahale etmeye kararlı olduğunu bildirdi” dedikten sonra, “Cumhurbaşkanı olduğum sürece, hükümetin zorla düşürülmesine fırsat vermem” dedi. Bu da; Ecevit’i, rahatlatan bir olay oldu. Oysaki Asker; daha önce Korutürk’ü test etmiş, cumhurbaşkanlığı görevini garanti etmişti.
Ecevit’in AET (AB) ilişkilerini Askıya Alması
21 Eylül 1979’da; Ecevit, “Türkiye’nin AET ile ilişkilerini, tek taraflı olarak, 5 yıl için askıya aldığını” açıkladı. “Türk ekonomisi; AET’nin tahakkümüne girmeyecek, Türkiye’nin bağımsızlığını güçlendiren bir yapıya kavuşacaktır” dedi.
Neden?
Bunu, bazıları; “kredi sözünü tutmayan AET’ye karşı bir blöf”, bazıları ise; “zaman zaman dile getirdiği, Yugoslav Öz Yönetim Modeline bir geçiş” olarak değerlendirdi. Esasen Ecevit, IMF-AET’nin siyasi manevralarından bıkmış, onların liberal ekonomi dayatmasını reddetmişti. Zira O; devletçi bir düşünceye sahipti, liberal ekonominin de ülkenin bağımsızlığını tehdit edeceğini düşünüyordu.
14 Ekim 1979 Seçimleri ve Ecevit’in İstifası
14 Ekim 1979 Senato kısmi ve milletvekili ara seçimlerinde; Meclis’teki 5 boş sandalyenin tümünü AP kazanırken, Senato’da; CHP, 12; AP, 30; MSP, 4; MHP, 1 sandalye kazandı. Bu; Ecevit için adeta bir yıkımdı. Haliyle seçim akşamında; istifa mektubunu, Cumhurbaşkanı Korutürk’e verdi.
- Demirel Hükümeti
AP azınlık hükümetini kuran Demirel; 12 Kasımda, MHP ve MSP’nin (kerhen) desteği ile güvenoyu alarak göreve başladı. Buna; “6. Demirel Hükümeti” dendiği gibi, “Kerhen Milliyetçi Cephe Hükümeti” de dendi.
İki Baş Belası
Demirel; göreve başlar başlamaz, biri iç-dış siyasetle bağlantılı güvenlik, diğeri de döviz kıtlığından kaynaklanan ekonomi, olmak üzere iki açmazla tekrar baş başa kaldı.
Önce, asayiş sorununu ele aldı. Bunu; Sıkıyönetim, yani Asker ile çözmeyi amaçladı. Öyle ki 4 Aralık 1979 Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı’nda; yaptığı konuşmada, “11 aydır devam eden sıkıyönetime rağmen, asayişin sağlanamayıp bir ayaklanmaya dönüşmesini anlamadığını, neye ihtiyaç duyuluyorsa vermeye hazır olduğunu, ancak sıkıyönetimin bunu mutlaka çözmesi gerektiğini” söyledi.
Daha ziyade, ekonomik sorunun çözümü üzerinde durdu. Ancak; tükenen döviz rezervi, blokeli dış krediler, biriken dış borçlar, ihracat ve işçi döviz transferi olmadan yapılamayan ithalat ile karşılaştı. Bu da; Demirel’i düşündüren, çaresiz bırakan nedenlerdi.
Uyarı Mektubu
Washington ve Brüksel ziyaretinden İstanbul’a dönen, İstanbul-Gölcük-Eskişehir askeri birliklerini ziyaret eden Evren; 24-26 Aralıkta, Ankara’da, Genelkurmay 2. Başkanı ve Kuvvet Komutanları ile iki ayrı toplantı yaptı. 27 Aralıkta da; Korutürk’e, hükümete yönelik bir uyarı mektubu verdi.
Evren; “TSK’nın, esasen AP ve CHP’nin bir koalisyon hükümeti kurmasını istediğini” belirtirken, Korutürk; “önce Kuvvet Komutanları ile bir toplantı yapmak istediğini, akabinde de mektubu Demirel ve Ecevit’e vereceğini” söyledi.
Çankaya Gizli Zirve Toplantısı
30 Aralıkta, Genelkurmay’a gitmeyi sakıncalı bulan Korutürk; Evren ile yaptığı görüşme sonucu, kendisi ile Genelkurmay 2. Başkanı ve Kuvvet Komutanlarını, 31 Aralıkta Çankaya Köşkü’nde yapılacak gizli toplantıya çağırdı.
Korutürk; “ Sorunun yasalar çerçevesinde, Meclis ile çözümünden yana olduğunu” söyledikten sonra, “iki aylık bir hükümete, müdahaleyi yanlış bulduğunu, mali ve ekonomik şartların da bunu mümkün kılmadığını, aksi halde görevini bırakacağını” söyledi. Konuşması; etkili oldu, müdahaleyi düşünenler; bir süre de olsa, bundan vazgeçti.
Korutürk’ün “Uyarı Mektubu’nu” Vermesi
Korutürk; 2 Ocak 1980’de, Demirel ve Ecevit’i Çankaya Köşkü’ne çağırarak TSK’nın görüşünü içeren mektupları verdi.
Demirel’in tavrı ne oldu?
TSK’nın Uyarı Mektubu’nu alan Demirel, önce tüm Kuvvet Komutanlarını emekliye ayırmayı düşündü. Ancak; sonra, bundan vazgeçti.
Neden?
Gün sayan Korutürk’ten, bu desteği alamayacağını düşündü. Komutanları, kararlı bulmadı. Aynı zamanda; Komutanları, dipten gelecek sağ ya da sol bir darbeye karşı engel olarak gördü. Her ne kadar, böyle bir şey yok ise de; kamuoyunda yaratılan algı buydu. Demirel’in, 27 Mayıs takıntısı da bu düşünceyi destekliyordu.
Ecevit’in “AP-CHP Koalisyon Hükümeti” Teklifi
Demirel; 5 Ocakta, Ecevit’in sunduğu “AP-CHP Koalisyon Hükümeti” teklifini reddetti. Zira Ecevit’e güvenmiyordu, kendisini Ordu ile karşı karşıya bırakmasından endişe duyuyordu.
Turgut Özal’ın Ortaya Çıkışı
Demirel, asayiş ve ekonomi açmazın yanı sıra bir de Asker’in tehdidi ile karşılaştı. Ekonomik açmaza, mutlaka çözüm bulmak zorundaydı. Aksi halde vahim bir durumla karşılaşacağını düşündü. Bunun için de herkesin teklifine açıktı.
Teklif ise Turgut Özal’dan geldi. Demirel ile görüşen Özal; “hazırlayacağı ekonomik programla soruna çözüm getireceğini, Askeri de ikna edeceğini” söyledi.
Demirel’in izniyle, Özal; 8 Ocakta Genelkurmay’da düzenlenen, Evren ile 20 civarında general-amiralin yer aldığı brifinge, konuşmacı olarak katıldı.
Brifingde;“ ekonomik sorunun temel nedeninin KİT zararları ve ücret artışları olduğunu, devamı halinde ekonominin iflas edeceğini, bunun kimsenin yararına olmadığını, sorunun halkın fedakârlığıyla çözüleceğini, alınacak tedbirler ile ekonominin 3-4 yılda düze çıkacağını” söyledi.
Konuşması ise; Evren ve komutanlar tarafından, merak-ilgiyle karşılandı.
24 Ocak 1980 Kararları
24 Ocak 1980’de, yeni ekonomi programı ile ilgili bir dizi karar alındı. Bu nedenle; buna, “24 Ocak Kararları” da dendi.
Alınan kararlar;
“% 32,7 oranında devalüasyon yapılacak, günlük kur ilanı uygulamasına geçilecek.
Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınacak, KİT’ler ile tarım ürünlerine verilen desteğe sınırlama getirilecek, gübre-ulaşım dışındaki sübvansiyonlar kaldırılacak.
Dış ticaret serbestleştirilecek, yabancı yatırımlar teşvik edilecek, bunların kar transferlerine kolaylık getirilecek.
Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerine, destek verilecek.
İthalat, kademeli olarak libere edilecek.
İhracatçıya; vergi iadesi-düşük faizli kredi verilecek, imalatçı ihracatçıya; ithal girdide gümrük muafiyeti tanınacak, sektörlere göre; farklı bir teşvik belirlenecek” şeklinde idi.
Devalüasyon ve Sıkı Para Politikası
Her ne kadar TL’nin % 32,7 oranında devalüe edilmesi kararlaştırılmış ise de, % 48 oranında bir devalüasyona gidildi, günlük kur ilanı uygulamasına geçildi. Haliyle 1 dolar, 70 TL oldu.
5.400 TL olan brüt asgari ücrette değişikliğe gidilmedi, A’dan Z’ye tüm mal ve hizmete yüklü bir zam yapıldı.
Dövizli askerlik yasası kabul edildi.
Asker’in 24 Ocak Kararlarına Bakışı
Demirel; Asker’in, 24 Ocak Kararlarına olan bakışı öğrenmek istiyordu. Bunun için Özal’ı, Genelkurmay Karargâhı’nda düzenlenen bir brifinge gönderdi. Brifingde bir konuşma yapan Özal;
“ Kuru, 70 TL’ye çıkardık. Bunu, “IMF istedi” diye yapmadık. Bizzat, uygun bulduğumuz için yaptık. Yapmasaydık; enflasyon, Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi, % 300’e çıkardı. Bu; enflasyonu önlemede, alınmış şok bir karardır.
Yabancı sermayeye ihtiyaç vardır. Yabancı bankalara, şube açmak için izin verdik. Arap ülkelerinde büyük bir sermaye mevcuttur. Bunun gelmesi için de özel imtiyazlar verilmelidir.
Petrol arama hakkının, TPAO tekelinde olması yanlıştır. Yabancılara da petrol arama hakkı verilmelidir. Zira olduğu yerde; duran petrolün, ülkeye faydası yoktur.
KİT’lerin devri geçmiştir, bunun için KİT’lere verilen destek kalkmalıdır, batıp batmaması ise önemli değildir.
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’na; yeni düzenleme getirilmeli, maaş-ücret-kıdem tazminatı talebine set çekilmeli, iş disiplini sağlanmalıdır. Aksi halde, alınan tedbirler boşa gider.
Bunların gerçekleşmesi halinde de; Türkiye, 10 yıl içinde Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden biri olur” dedi.
Asker, Özal’ın konuşmasından memnun kalmışmış ise de; O’ndan döviz kıtlığına çare bulmasını bekliyordu.
Destek ve Tepkiler
Ecevit; “Bu ekonomik model, Türkiye’yi bir Latin Amerika ülkesi yapar, aynı zamanda demokrasi ile bağdaşmaz” dedi ve 24 Ocak Kararlarına karşı bir kampanya başlattı.
Evren ve Saltık; “ Ecevit, ne demek istiyor? Türk Ordusu’nu, Latin Amerika Ordularına mı benzetiyor?” diye, Ecevit’e bir eleştiri yöneltti.
TÜSİAD, “Türk ekonomisi için doğru ve yararlı bir karar” dedi.
İzmir TARİŞ’teki grev ve işgal; solcu militanlar ile güvenlik kuvvetleri arasındaki çatışmaya dönüştü, olaylar; İzmir’in varoşlarına sıçradı. İstanbul-İzmir’de; kepenk kapatma eylemleri başladı, DİSK genel grev ilan etti.
Medyada; “Komünizm Hortladı, Faşizmin Ayak Sesleri” şeklinde iki farklı başlık atıldı.
Özal’ın Dış Kredi Arayışına Girmesi
Türkiye’nin; 1979 sonu itibariyle (IMF hariç), 3.556 milyon doları kısa, 10.033 milyon doları uzun vadeli olmak üzere; toplam 13.589 milyon dolar dış borcu vardı.
Dış borcunu; 189 milyon dolar azaltmış, 3.620 milyon dolarlık kısa vadeli borcu da uzun vadeye dönüştürmüştü. Bu; dış borcu açısından, müsbet bir gelişme idi. Ancak; döviz rezervi erimiş, bir de 1.114 milyon dolarlık bir dış açık vermişti.
Zira 1978’e göre, ihracat; 2.288’den 2.261 milyon dolara düşmüş, işçi döviz transferi; 983’ten 1.694 milyon dolara yükselmiş, ithalat; 4.599’dan 5.069 milyon dolara çıkmıştı.
Cari açığı kapamak, ekonomiye canlılık kazandırmak için acilen dış krediye ihtiyaç vardı. Bunun için Demirel; Özal’dan, dış kredi bulmasını ve vadesi gelen dış kredileri yenilemesini istedi.
Dünya Bankası’nın Kabul Edilemez Şartları
Dünya Bankası; öngörülen alanda kullanılmak ve denetim şartıyla, 300 milyon dolarlık bir krediyi vermeyi kabul etti. Özal; kabul edilemez bir şartı içeren bu krediye, Demirel’in inisiyatif tanıması ile “evet” dedi.
Cumhurbaşkanı Seçimi
23 Martta; TBMM’de başlayan Cumhurbaşkanı seçimi, aday olmadığı için yapılamadı. 26 Martta; TBMM’de yapılan Cumhurbaşkanı seçiminde ise bağımsız aday Nurettin Yılmaz, 80 oy aldı.
7 Nisanda, 7 yıllık görev süresi dolan Cumhurbaşkanı Korutürk; törenle Çankaya Köşkü’nden ayrıldı. Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil, Cumhurbaşkanı Vekili oldu.
Brüksel NATO Askeri Komite Toplantısı
Evren ve Kuvvet Komutanları; Nisan ayında, Sıkıyönetim Komutanlarını tek tek ziyaret ederek, bir müdahale için onay aldı.
11 Mayısta, Brüksel’de düzenlenen NATO Askeri Komite Toplantısı’na katılan Evren ve Saltık; Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşü, Cumhurbaşkanının seçilememesi, terör ve anarşi hakkındaki sorulara sık sık muhatap oldu, Ordu’nun müdahalesi teşvik edildi.
Neden?
Birincisi; hükümet, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönmesini kabul etmiyordu. İkincisi; SSCB’nin Afganistan’a girmesi, İran’ın ABD karşıtı tutum sergilemesi, İran’a Türkiye ve Irak ile bir müdahale yapılmasının düşünülmesi; Ordu’yu alternatif kıldı. Bu; aynı zamanda, Brzezinski’nin “Yeşil Kuşak ve Ilımlı İslam Projesi” ile de ilgili idi.
Demirel’in Rahatlığı
Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen; Demirel’e, “11 Mayıs’taki Brüksel NATO Askeri Komite Toplantısı’nda, Ordu’nun müdahalesi konuşuldu” dedi.
Demirel’in cevabı ise; “Neden müdahale olsun ki? Dediklerini yapıyoruz” şeklinde oldu.
Niçin?
Dünya Bankası’nın 300 milyon dolar kredi vermesi, IMF ile devam eden müsbet görüşmeler; Demirel’de, “işlerin iyi gittiği” şeklinde bir düşünceyi doğurdu. Ortadoğu’daki önemli değişmeyi gözden kaçırdı, Brzezinski’nin “Yeşil Kuşak ve Ilımlı İslam Projesi’ni” hafife aldı.
IMF İle İlk Uzun Stand-By Anlaşması
Türkiye; 18 Haziran 1980’de, IMF ile 3 yıl süreli bir stand-by anlaşması yaptı. Bu; IMF ile ilk kez yaptığı, uzun süreli stand-by anlaşması oldu. Zira Türkiye; IMF ile 1970’ten 1978’e kadar bir anlaşma yapmadı, 1978 ve 1979’daki anlaşması ise birer yıl süreli idi.
Demirel’i Düşündüren ve Kuşkulandıran Olaylar
28 Mayısta; MHP Milletvekili ve eski Bakanlardan Gün Sazak, öldürüldü. Akabinde; günlerce süren, mezhep çatışmasına dönüşen Sivas-Çorum Olayları ile Fatsa Olayları patlak verdi. Bunu; eski Başbakanlardan Nihat Erim ile DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler’in öldürülmesi takip etti. Bu da Demirel’i düşündüren ve kuşkulandıran olaylardı.
Uygun Ortam ve Harekete Geçilmesi
Saltık ve ekibi; “Bayrak Harekât Planı’nı” hazırladı, özel kuryeler ile Kolordu Komutanlıklarına gönderdi. 30 Ağustos Yüksek Askeri Şura Toplantısı ise; Evren ve Saltık’ı tedirgin etti, bunun toplatılmasına karar verildi. Zira terfi edemeyen bir Kolordu Komutanı, Demirel’i haberdar edebilirdi.
Düşünülen olmadı. 5 Eylülde, harekete geçilmesi kararlaştırıldı. Ancak; Ankara Sıkıyönetim Komutanı’nın yeni atanmış olması ve hazırlıkların tamamlanamaması nedeniyle, harekât; 12 Eylüle ertelendi ve düğmeye basıldı.
Bu da; Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi kararları ile şekillenen, karma ekonomik modeli (Milli İktisat Modeli) içinde barındıran “Milli Düzenin” sonunu getiren; 24 Ocak 1980 Kararları ile başlayan, Türkiye’nin küresel sisteme entegrasyonunu hedefleyen, zaman içinde “Ilımlı İslam” adını alan “Yeni Kapitalizmin” bir devrimi oldu.