Ali BADEMCİ
Kim bu Ertuğrul Alpay, Ağabey Nurhan Alpay’ın oğlu; Ötüken’in ikinci kuşağının birinci adamı! Siyasetle takıntılı, güya bir misyon adamı, hangi misyon? Hiç Rahmetli Nevzat Ağabey’den eser var mı? Cemaatçı mı elbette hayır; milliyetçi mi zat-ı şahsına münhasır sağcı! Yoksa milliyetçilerin ve özellikle ülkücülerin desteğine sırt çevirir mi? Cemiyette yeri var mı asla! Atsız Bey’in çocukları ile takıntılı, aslında kendini aşamamış yine kendi ile takıntılı rahatsız bir adam! Ne diyelim Ötüken’e hayır getirsin, ama biraz edepli olmayı öğrensin!
EDEP YAHU!
Sevgili okuyucular, değerli gönül dostları ve dâvâ arkadaşlarım! Bugünkü Pazar yazısında, yıllardan beri bizzat veyâ mesajlarınızla beni îkaz ettiğiniz, bir takım sorulara muhatap bıraktığınız çok önemli bir konudan bahsedeceğim! Söyleyeceklerimi lûtfen şahsi mesele olarak algılamayın; 22 Ağustos 2013’den beri bu sütûnlarda, mümkün mertebe, hiç hoşlanmadığım böyle bir şey yapmamaya azamî gayreti sarfettim. Fakat meslekten gelen alışkanlıkla zülfü yâre dokunduğumuz da oldu; lâkin milliyetçilik çizgisini aşarak yılların emeği ile ortaya konan müesseselere toz kondurmadım! İşte bunlardan biri de kitaplarımın yayınladığı Ötüken Neşriyat’dır. Bu kurum artık ikinci nesil tarafından idare ediliyor; gelmiş-geçmiş unutulmuş, esas çizgiden de bir hayli uzaklaşılmıştır. Geçen yıllarda bu hususun bir hayli tartışmaları da oldu; fakat bizler hep onların yanında olduk; şimdi anlıyoruz ki demek ki hatâ yapmışız! Böyle bir yazıyı değer mi, elbette mesele kişilik olunca değer de artar bile! Peşinen söyleyelim ki idare milliyetçilikle ilgisi olmayan çaylaklara kalmış; çünkü artık Nevzat Kösoğlu ve Erol Kılınç yok! Dolayısiyle oluşmuş kadroyu dinleyen de yok!
Dünya kadar yetişmiş insan var; bunlar çalışmalarını gönderiyorlar; fakat yarım saatte, gönderilen eserin kapağı dahi açılmadan, talimat ile reddediliyor! Daha evvel yayımlanmış makalelerin derlenmesinde oynamalar olduğu şeklinde kuvvetli iddialar var! Bunlar açık veya kapalı ortamlarda daima dile getirilmiş fakat tatmin edici cevaplar alınamamıştır. Böyle durumlarda da bizler daima bu müessesenin yanında olduk ve kırıp dökülmeden konuşulacak şeylerin özgürce tartışılmasını istedik; fakat faydası olmadı; silâh bize doğrultuğunda da ses çıkarmamaya gayret ettik! Demek ki, buraya kadarmış! Elbette yayınevlerinin kendi politakalarına uygun esereler seçmeleri çok doğru bir davranıştır. Bizim de “Irak’da Türkmen Dramı” adlı güncel bir çalışmamız reddedildi ve hiç alınmadık; başka yayınevine verdik, kitaplaştı ve bizzat Ötüken yönetmeni, bir yakınının bu kitaptan çok faydalanarak çalışma yaptığını söyledi! Ve bu kitapçık satışta Ötüken hudutlarını çok aşarak yeni baskısı yapıldı! Bu da çok önemli bir mesele değildir!
Şahsen anası soğan babası sarımsak, on üç çocuklu bir âilenin tek okuyan kişisi olarak hayatımız itilip-kakılmakla geçti; 1980’de işkencenin dikâlâsını gördük, gözaltı ve cezaevi hayatımız oldu! Bunlar bizi yıldırmadı; komitecilerin mesleğini elinden almış bir mağduru olarak, bir yandan çocuklarımızın geçimini sağlarken diğer yandan da çalışmaları devam ettirerek 2000’li yılları gördük! 1975’den beri biriken çalışmalarımız raflarmızda duruyordu! Bunları Nevzat ve Erol Abi delâletiyle Ötüken’e teslim ettik ve 2009’dan itibaren şimdiki beş kitap da böyle ortaya çıktı! Ben kendilerine değil kendiler bana talip oldu! Hiçbir şekilde fikir ve düşüncelere müdahale edildiğini söylemek mümkün değildir; o sebeble aleyhte söylenenlere katılmadığımız gibi yanlış yapıldığını da bu sütûnlarda ifâde ettik!
Geçen yıl Ötüken’de basıma hazır üç kitabımız bulunuyordu; herşeyi bitmiş ve yayın safhasındaydı! Bunlardan biri 100 sayfalık “Ayhan Aksu” kitapçığı idi! Bu şahsiyet bizleri sokaktan çeken, bendenize ham analık hem de babalık yapan ulu bir kişiydi! Yaş yetmişe yaklaşırken kendilerine borçlu olduğumuzu düşünerek yazılmıştı; ölümlü dünyada yayını için elbette acele ettim. Olumsuz cevap verilmedi ama kitaplar çok gecikti; ki yine kendilerinden izin alarak başka bir yayınevine verdik ve kitapçık yayımlandı! Kötü mü oldu; bilmiyoruz ama demek öyle olmuş, yayın safhasında bulunan diğer iki kitabı da “Çekin” dediler; öyle de yaptık, bunlarda ne var?
İşin içinde iş olduğunu sonradan anladık; çocuklarımızın ticari işlerinden dolayı kefaletimize binaen alacağımız olup olmadığı sorulmuş! Ne büyük mesele ise! Halbuki cevabı basit “Var” veya “Yok” bunda ne var! Daha sonra siyasi yazılarımız bahane edildi; bu yazıları da en iyi siz değerli dâvâ arkadaşlarım biliyor; bunlar da ne var? Böylece yollarımız ayrıldı ve özellikle hacimli kitaplar için başka bir yayınevine taşındık! Elbette iki büyük yayınevinin kendi aralarında varsa rekabet durumu bizleri ilgilendirmez; netice itibariyle yazar yazar, yayınevi basar veya basmaz; kimse kimsenin malı değildir; alınacak bir şey yok!
Birçoğunuzun bildiği gibi daha rahat bir çalışma ortamı bulunduğundan dolayı yazları baba mekânında, Hatay’da geçiririz! Mustafa Kemal Üniversitesi’nde bir etkinlikte, değerli kardeşimiz, hemşehrim-köylüm Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş’ın öncülük ettiği “Kitap Fuarına” katılmaklığım soruldu! Yeni yayınevim katılmayınca 5 kitabımın raflarında bulunduğu Ötüken’i ben aradım ve yönetmen arkadaşım seve seve kabul edebileceklerini söyleyerek davette bulundu! Fakat üç gün sonra bizi tekrar arayarak Müdürü Ertuğrul Alpay’ın müsaade etmediğini söyledi! Ne olmuş vatana-millete ihanet mi edilmiş! Edep yahu, edep! Mail attım cevap bile yok; emekli olan Erol Kılıç Ağabey tatmin edici olmasa da “Sahipçimiz” sıfatiyle açıklamada bulundu! Sevgili yönetmen mahcup! Halbuki tersini sanıyorduk; yanılgıyı bağışlayın!
Kim bu Ertuğrul Alpay, Ağabey Nurhan Alpay’ın oğlu; Ötüken’in ikinci kuşağının birinci adamı! Siyasetle takıntılı, güya bir misyon adamı, hangi misyon? Hiç Rahmetli Nevzat Ağabey’den eser var mı? Cemaatçı mı elbette hayır; milliyetçi mi zat-ı şahsına münhasır sağcı! Yoksa milliyetçilerin ve özellikle ülkücülerin desteğine sırt çevirir mi? Cemiyette yeri var mı asla! Atsız Bey’in çocukları ile takıntılı, aslında kendini aşamamış yine kendi ile takıntılı rahatsız bir adam! Ne diyelim Ötüken’e hayır getirsin, ama biraz edepli olmayı öğrensin!
İyi pazarlar.