Ali BADEMCİ
Bugün Asya “Batı”nın alternatifi olmayı başarmıştır; elbette ilk çağ atlaması Japonya’dan geldi ve bu ülke insanları medeniyette “Batı” çukuruna düşmediler. Bugün Çin ekonomik olarak dünyayı endişeye düşürmüştür; neden parası ve sermayesi olan Orta Doğu bir Singapur olmasın! ABD bir yandan “İslâmi Fondamentalizm”i tehlike olarak ilk sıraya alırken diğer taraftan açıkça “Fondamentalist” olduğunu ifâde eden Suudi Arabistan ile aynı safta yürümektedir. Demek ki küresel gücün “Fundamantalizm” diye bir sorunu yoktur. Bugün Orta Doğu insanının kafasında öyle bir Amerika oluşmuştur ki, onlar İslâma karşı pozisyonlarını değiştirseler bile bu karşıtlık bitmeyecektir. En azından bölgenin geleneksel gücü Türkiye için bu durum tam bir gerçektir. O sebeble uyanan şarkta Türkiye de kendi medeniyet çemberinden çıkmadan kalkınmasına devam etmelidir. Milli ve manevi bünye en az Japon ve Çinliler kadar korunmalıdır
ASYA’NIN UYANIŞI
Fransız şarkiyatçı Réne Grousset (1885-1952) hem tarihçi hem de coğrafyacı bir âlimdir. Biz kendisini Bozkır İmparatorluğu adlı muhteşem eseri ile tanımaktayız. Asya tarihi, filoloji, coğrafya ve etnolojisi ile ilgili daha birçok eseri de bulunmaktadır. Yine ünlü âlim Maria Broux’un da babasıdır; sanıyoruz o da rahmetli olmuştur. Broux da babasının yolundan gitmiş ve hayatı boyunca Türkistan çalışmıştır. Keşke eserlerine ulaşılsa da ülkemizde de yayımı yapılabilse! Neden bunları yazdık; çünkü yazımızın başlığı Grousset’in küçük bir kitapçığının adıdır, oradan aklımızda kalmıştır. Şimdi günümüzün siyaset bilimcisi Huntinton, Bartley ve Fukuyama’yı okurken, tarih bilgisi ile geleceğin tarihi ve coğrafyası ile ilgili öngörülerde bulunan Grousset’i ve ünlü Karahanlı Bölgesi Fergana araştırmaları ile kızı Broux’u hatırlamamak mümkün değildir. Evvelki asırlarda başlayıp geçen asırda çözülen sömürgecilik ve emperyalizmi herhalde onlar kadar deşifre eden ilim adamlarının sayısı da azdır.
Réne Grousset Türkiye’den başlayarak Osmanlı coğrafyası Suriye-Mısır-Arabistan-Kuzey Afrika; Hindistan-Türkistan-İran-Japonya-Çin’i iyi tahlil etmiş ve günümüzde kullanılacak fevkâlade bilgiler ortaya koymuştur: Asya’nın Uyanışı! 1990’larda Sovyetler’in çöküşü ile “Soğuk Savaş”ın sona ermesine henüz bir isim bulunamamıştır. Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezi ağır tenkitlere uğramış L.N.Gumilev’in “Avrasya Bloku” ile ilgili kehanetleri de yerine oturmamıştır. Galip gelen geçen asrın “Kapitalizm-Liberalizm” düşüncesinin hâlâ önlenemez yükselişi durdurulamamış, bu düşüncenin çözemediği meseleleri çözebilecek bir ideoloji de bulunamamıştır. “Tarihin Sonu-Medeniyetler Çatışması-Örgütsel Terör ve Anarşi-Düşük Yoğunluklu Savaş, Sınırsız Dünya, Küreselleşme-Kontrolden Çıkmış Dünya-Moleküler İç Savaş-Post Modern Savaş” gibi olguların nerede başladığı ve nasıl biteceği de malum değildir. Fukuyoma “Tarihin Bittiği”ni detaylandırırken Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışması” adlı bir dönem yaşandığını işaret etmektedir. Dikkatle meselenin üzerine eğilinirse siyasi bilimlerin tarih tezleri üzerine oturduğu ve Arnold Toynbee’yi hatırlattığı gözden kaçmamaktadır. Yıllardan beri Marks’in okunmasını ısrarla öğütleyen bilim adamları şimdi tarihin sosyolojik okunmasına ümitlerini bağlamışlardır.
Aslında geçen asır tarihi ve sosyolojik olaylarının daha iyi ve bir kere daha düşünülerek okunması gerekmiyor mu? İki büyük savaş da uzak doğu coğrafyasını tutan “Konfiçyusçu Dünya”nın kara Asyası sınırlarını ne kadar zorlasa da içeri fazla nüfuz edememiştir. Fakat dikkat çeken Hindistan-Afganistan İslâm coğrafyasında başlayan İran-Irak-Türkiye-Suriye-Mısır-Arabistan- Afrika çizgisinde meydana gelen Müslüman jenosididir. Günümüzde devam eden bu hadiseler kendi içinde bir medeniyetler çatışması değil milliyetler kör döğüşüdür. Bu olayları ne İslâm’ın birleştiriciliği ve hamiyeti, ne de Hıristiyanlığın “Humanizma”sı önleyememiş ve önleyememektedir. Batının Osmanlı coğrafyasında “Emperyalizm” iddiaları tutmamıştır; çünkü yıllardan beri bölgenin nankör Müslümanları Osmanlı medeniyet alametlerini yakmakla bitiremiyorlar. Bugün halk vicdanı Suriye’de Cemal Paşa’nın yaptığı haydut temizliğini haklı bulurken evvela İngiliz sonra da Fransızlar’in yaptığı mezalimi şuur üstüne çıkarmıştır. O sebeble Orta Doğu batıyı istememekte ve onların çirkin yüzüne tükürmektedir. Manda devrinde Fransızlar’ın Suriye’de yaptığı katliam henüz tarih ve siyaset kitaplarına tam girmemiştir. Elbette “Baas İdeolojisi” de Fransız’dı ve akıbetini yaşayarak gördük daha da göreceğiz!
Bugün Asya “Batı”nın alternatifi olmayı başarmıştır; elbette ilk çağ atlaması Japonya’dan geldi ve bu ülke insanları medeniyette “Batı” çukuruna düşmediler. Bugün Çin ekonomik olarak dünyayı endişeye düşürmüştür; neden parası ve sermayesi olan Orta Doğu bir Singapur olmasın! ABD bir yandan “İslâmi Fundamantalizm”i tehlike olarak ilk sıraya alırken diğer taraftan açıkça “Fundamantalist” olduğunu ifâde eden Suudi Arabistan ile aynı safta yürümektedir. Demek ki küresel gücün “Fundamantalizm” diye bir sorunu yoktur. Bugün Orta Doğu insanının kafasında öyle bir Amerika oluşmuştur ki, onlar İslâma karşı pozisyonlarını değiştirseler bile bu karşıtlık bitmeyecektir. En azından bölgenin geleneksel gücü Türkiye için bu durum tam bir gerçektir. O sebeble uyanan şarkta Türkiye de kendi medeniyet çemberinden çıkmadan kalkınmasına devam etmelidir. Milli ve manevi bünye en az Japon ve Çinliler kadar korunmalıdır.
İyi Pazarlar.