Babür Hüseyin ÖZBEK
Bugüne kadar yapılan araştırmalarda yeryüzündeki petrol ve doğalgazın % 60’ı ve hatta daha fazlasının yaşadığımız Ortadoğu Coğrafyasını çevreleyen yakın bölgemizde bulunduğu biliniyor, yazılıyor, söyleniyor. Basra Körfezi ülkeleri (Arap Emirlikleri), İran, Suudi Arabistan, Irak, Azerbaycan, Romanya ve şimdi de Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Rum Kesimi ile İsrail arasındaki geniş koridorda (Parsellenmiş Bölgede) bulunan petrol ve doğalgaz kaynaklarının mevcudiyeti gibi. Ki İsrailli yetkililer sahip oldukları doğalgaz rezervlerinin 900 milyar metre küp olduğunu söylüyorlar. İşte buyurun süper bir tabii servet. Darısı bizim başımıza!
***
Kendi meselelerimizin ağır ve zorluğuna rağmen Anadolu insanı bilinçli (ne yapacağı, nasıl yapacağı gösterilip öğretilirse) çok yönlü çıkışa hazır. Bunun için öncelikleri: eğitim, adalet ve üretim. Ama bunların alt yapısı hazır olmalı. Üretim için enerji gerek. RahmetliSüleyman Demirel (1924- 2015) “Barajlar Kralı” unvanını hak etmek için çok çalıştı. Halen su kaynakları ile barajlardan üretilen elektriğin, sulanan ovaların alt yapılarında da, üst yapılarında da O’nun alın teri var. Ve O şimdi Isparta – İslamköy’deki ebedi istirahatında huzur içinde yatıyor.
***
TUİK (Türkiye İstatistik Kurumu ) verilerine göre petrolde % 90’ın üzerinde, doğalgazda ise % 98 oranında dışa bağımlıyız. Bu göstergeler çıkacak büyük bir krizde ekonomik ve normal yaşamın nasıl etkileneceğini gösteren, tehdit de içeren, adeta kırmızı spot ışıkları.
Bir enerji kaynağının temini tek ya da sınırlı sayıda tedarikçiye bağımlı ise risk yüksektir. Mesela doğalgazda toplam talebin yarısından fazlasını Rusya, diğer yarısını ise İran ve Azerbaycan karşılıyor. Rusya ile çıkan her anlaşmazlıkta bu sorun önümüze sürülebilir, masada çözümü aleyhimize gelişen ortam oluşturabilir. Ama petrolde durum farklı, ham petrol temin edilen ülkeler daha çok ve imkânlar daha geniş, uluslar arası suyolları başka ülkeleri de ilgilendirdiği için kapanması zor, paranız varsa temini daima mümkün.
Hatırlayalım; geçmişte benzin kuyruklarının hat safhada arttığı, rafinerilerin işlenecek ham petrol beklediği yıllarda “denizde petrol tankeri çevirmekle övünmedik mi?”
MTA. ORUÇ REİS – ARAŞTIRMA VE SONDAJ GEMİSİ
Nisan 2017’nin son haftası, Türkiye referandum oylamasının sonuçlarını konuşmaya devam ediyor. Ancak benim buradaki konum;“Milli Enerji ve Maden Politikası” kapsamında biri MTA. Oruç Reis ve diğeri ise resimlere yansıdığı kadarıyla iskele başomuzlukta – bordada TP, yanı “Türkiye Petrolleri” armalı, Aralık 2012’de Norveç’ten 130 milyon dolara satın alınan Barbaros Hayrettin Paşa gemisi ile beraber yapılacak hem iki hem üç boyutlu arama ve sondaj çalışmalarını incelemek.
İsrail 2012’de kıyılarından 100- 110 deniz mili ( 185 – 200 km. )açıkta tespit edip noktaladığı bölgeleri: “ İsrail – Münhasır Ekonomik Bölgesi” ilan etti. 4 doğal gaz sondaj tesisi kurdu ve bugün oradan çıkardığı doğal gazı kullanıyor, büyük bir kesimini de pazarlamakla, onun altyapısını oluşturmakla meşgul.
Kıbrıs Rum Kesimi Temmuz 2017’de tek taraflı, Atina destekli, Adayı çevreleyen ve daha önce tespit edilen genelde Adanın güneyini kapsayan bölgede doğalgaz sondajlarına başlayacak.
Türkiye bugüne kadar gerek Ege de ve gerekse Karadeniz de yaptığı / yaptırdığı sismik araştırma ve sondajlardan hiç de tatmin edici bir sonuç alamadı. Nisan ayı içinde Akdeniz’deki çalışmalarını içeren 3 adet Navtex (Uluslar arası sulardaki faaliyet bildirimi) yayınladı. Bu, denizcilerin bölgedeki hava ve deniz trafiğinde bilgilendirme / uyarma anlamına geliyordu. Ancak 2’nci Navtex, Rumları telaşlandırdı. Kıbrıs’ın batısından Meis Adası’na (29.30’ E-Doğu boylamına) kadar olan Rumların daha önce uluslar arası petrol şirketlerine parselleyerek kiraladığı bölgeyi içeriyordu.. Bu çalışmalarımız 21 Nisan – 30 Haziran 2017 tarihleri arasında Kıbrıs açıklarından başlayarak doğu Akdeniz’de geniş bir sahayı kapsayacak . Pruvasında başa doğru sancak ve iskele bordalarda büyük TP logolu Barbaros Hayrettin Paşa – sismik arama gemisi ile ona eşlik eden Bravo Suppoter’ın bu yazının yazıldığı günlerde Akdeniz de çalışma yapacağı ve onun için bölgeye intikal ettiği biliniyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan ve bizzat bakan B.Albayrak’tan basına ve televizyon kanallarına yapılan açıklamalarda Barbaros Hayrettin Paşa gemisi “Gelişmiş teknoloji uygulayan 3 Boyutlu Sismik Araştırmalar” gerçekleştirecek.
*Türk işçisi ve tersanelerinin % 90 yerli üretimle tamamlayıp son seyir ve teknik tecrübelerinin yapıldığı MTA. Oruç Reis sismik ve sondaj arama gemisi bizim için tam bir gurur kaynağı. 86 metre boyunda, 5178 ton (deplasman), 50 personelli, 30 yıl ekonomik ömürlü, 2B – 3B sismik araştırmaları ile deniz tabanında 20 bin metreye kadar derinliklerdeki dip yapıyı inceleyebilecek. Dip numunesi almaya yarayan “Piston Corer” ve nokta örnekleme yapabilen “Box Corer Sistemleri” mevcut. Deniz tabanında hidrografik ve oşinografik çalışmalar ile ayrıntılı harita çalışması yapılabilecek. Ayrıca kablolu robotik bir sistemle 1 500 metreye kadar olan derinliklerde yapılan gözlemleri kayıt altına alabilecek. Akıntı ölçümleri, su örneklemesi, fiziksel, kimyasal ve biyolojik analiz ve araştırmalar yapacak.
B.ECEVİT’İN: “…EGE DE PETROL ARIYORUZ…” DEDİĞİ YILLAR
Şimdi yerinde yeller esiyor ama, 1970 – 80’li yıllarda Yeniköy’den Beykoz’a veya Beykoz’dan Yeniköy’e Şehir Hatları veya yolcu motorları ile geçenler Beykoz önlerinde şamandıralara bağlı eski Bahriyelilerin “E – Ç Sınıfları, (mayın arama-tarama)” dedikleri T.C.G. Çandarlı ( A-593 ) ve T.C.G. Çarşamba ( A – 594..) gemilerini görürlerdi. Bu gemiler Dz.K.K.’nın Çubuklu’daki Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığı’na bağlı, sadece denizde sualtı /su üstü araştırmaları ve harita yapan gemiler olarak bilinirdi.
Bu gemilerden bahsedip de onlara emeği geçen E.Kur. Alb. Murat Gürbaz ve E.Dz. Alb. Ahmet Denizci’yi anmamak olmaz, çünkü onların, o teknelerin güvertelerinde, makine dairelerinde izlerinin kaldığına inanıyorum. (Çandarlı 1985’de, Çarşamba 1983’te hizmet dışı kaldılar)
*O ikiliden T.C.G.Çandarlı’da 1977 – 79 yılları arasında ben de görev yaptım. Biliyorum. Rahmetli Bülent Ecevit’in ( 1925 – 2006 ) “… Ege’de petrol arıyoruz…” dediği dönemlerdi. Günün çalışkan ve bilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Kayra ve Dışişleri Bakanlığının Yunan yaygarası ve çığırtkanlığı karşısında telaşa kapıldığı zamanlar…
* Sonuçsuz kalan çalışmalar, o kadar gayret, mücadele, yeterince teknik malzemenin mi, personel yetersizliği mi, nasıl yorumlarsanız yorumlayın, netice bir hiç olarak kaldı. Ege’de ne petrol ve ne de doğalgaza ulaşabildik.
TPAO (Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı) kuruluş kanunundaki yapısından kaynaklanan sınırlamalar nedeni ile petrol arama / sondaj, üretim ve denizdeki diğer faaliyetleri için yabancı şirketlerle ortaklık antlaşmalarına gitti.
* Petrobas ( Brezilya ), Exxon Mobil (ABD) ve TPAO, 2009 Nisan’ında bir ortaklık antlaşması yaptılar. Petrobas’ın Leiv Eiriksson Sondaj Platformu bir tantana ile Türkiye’ye getirildi. Sinop açıklarında yaptığı petrol sondaj araştırmaları hiçbir olumlu netice vermedi.
*Sonra ABD’nin dev petrol şirketi Chevron Zonguldak açıklarında sondaj çalışması yaptı, sonuç gene sıfır.
Cahit Kayra mutlaka bir şeyler yapmak istiyordu, Norveç’ten “Lorgva” isimli sismik araştırma gemisini İstanbul’a getirtti. Ancak Yunan hükümeti, basını ve lobisinin baskılarına boyun eğdik, kiralık gemiyi Çanakkale Boğazı’ndan dışarı çıkaramadık. Sonraki bakan Erhan Işıl’da başarılı olamadı.
* Bitmedi, TPAO kiraladığı platformla Trabzon – Sürmene açıklarında 4830 metre derinliğe kadar inilen sondaj çalışmasından da bir netice alamadı.
*T.C. bugüne kadar denizlerde pek de ilmi, çağdaş ve hızlı olmayan derme çatma teknolojilerle yaptığı (yaptırdığı) araştırmalarla istenilen sonuçları elde edemedi.
Bu iş devlet politikası haline getirilmeli, yeterince sermaye ve ekipman sağlanmalı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Dz.K.K. lığı hep dayanışma içinde dirsek teması halinde o sulardan hayat (petrol) fışkırması için daha çok çalışmalı. Zira sanayi olmadan üretim, enerji olmadan da sanayi olmaz.
Bir çalışma, bir hareketlilik var. Sonuçta Akdeniz’de ve Karadeniz’de yapılacak sondajlarda, gönderlerinde Türk bayraklı petrol platformlarından fışkıracak yüksek graviteli “akışkan kara cevher – petrolü” görmek ne büyük mutluluk olur!
*NOT – GALATAPORT, diğer adıyla “Salı Pazarı Kruvaziyer Liman Projesi” Doğuş Grubu ve Bilgili Holding ortaklığı dev bir proje. İstanbul’da denizciliğin, deniz turizminin kalbinin attığı yer.İhalesi, projesi, davaları ve yapımı ile 12 yıldır hep sürüncemede kalıyor, ilerlemiyor.
Yüklenici firma “Karaköy Yolcu Salonu ve Paket Postanesi Binası’nı, ‘restorasyon projesine aykırı’ şekilde iş makineleri ile yıkmış ve büyük hata yapmış.” Bunun üzerine İstanbul 2 Numaralı Koruma Kurulu üyeleri de Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuşlar. Sonuç: inşaat çalışmaları durdu, bazı yerler mühürlendi.
Bu iş bu şekilde sürüp gidemez. Aksi İstanbul turizmini katletmektir. Halen bu haliyle bile İstanbul Limanına Galata Rıhtımı’na her kruvayzır yolcu gemisi yanaşamıyor, çünkü draftı kurtarmıyor, dipten oturabilir. Dünyanın 3’üncü, Avrupa’nın Akdeniz’deki en büyük kruvaziyer limanı Barselona’ya 8, Pire’ye 2 veya 4 (iyi hatırlayamıyorum) kruvayzır aynı anda yanaşabiliyor.
Kruvayzırla gelen turist varlıklı, bizim propagandamızı yapmaya hazır, turizm elçimiz olarak (büyük bir kruvayzerin bile normal yanaşamadığı) limandan ayrılıyor.
Bu anlaşmazlık bir an önce bitmeli orta yol bulunmalı. Ki liman inşaatı yıllara yayılıp güzel şehri denizden felç etmesin, tarihi Galata Rıhtımı’nın ışıklarını karartmasın!