Safter TANIK
“Hayır” diyenin; birçok nedeni ve akıl-mantığa dayalı sistematik bir açıklaması bulunmasına karşılık, “Evet” diyenin ise; “FETÖ, PKK, IŞİD, DHKP-C’den yana olma” suçlaması, “siyasi istikrar, her şey daha iyi olacak, vatan için millet için” gibi slogandan öteye gitmeyen, derinliği olmayan, hamaset ve demagojiyi çağrıştıran bir savunması var. Neden mi?
Madde; 1
Her şeyden önce, 18 maddeli Anayasa değişikliğinin müellifi belli değil.
Yazarı hakkında, resmi bir açıklama yok. ”O ya da bu” deniliyor, ancak bunların bunu sahiplendiği de görülmüyor.
Oysaki 1982 Anayasası yazarının Profesör Dr. Orhan Aldıkaçtı olduğunu, uçan kuş bile biliyor. Bu da; “küresel bir gücün dahli var mı?” diye bir soruyu akla getiriyor.
4 Eylül 2016’da, Çin’de; G-20 Zirvesi öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen ABD Başkanı Obama’nın, “Türkiye yeniden yapılanmaya gidecek” (CNN İnternational’a yaptığı açıklama) sözüyle bu konu ile bağlantı kuranlar da var.
Madde; 2
Yeni Anayasa; 2019’da uygulamaya girecekse, neden acele ediliyor?
Ekonomik ve mali krizle boğuştuğumuz, iç ve dış güvenliğin tehlikede olduğu, her şeyden önce birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bu ortamda, başvurulmasının nedeni nedir?
Başvuranlar; koltuk ve ikbal endişesi mi yaşıyor, yoksa bir pazarlık için güçlü bir koza sahip olma mı?
MHP Lideri Bahçeli’nin; kurultay sıkıntısı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; ABD Başkanı Trump ile yapacağı “büyük” görüşme, bunu mu gerektirdi?
“Hayır”cı kesim; “bu soruların cevabı içinde” derken, “Evet”çi kesimin ise; bununla ilgili akla ve mantığa dayalı bir cevabı yok.
Madde; 3
“Cumhurbaşkanlığı sistemi; siyasi istikrarı sağlar, her şey daha iyi olacak “ deniliyor, sanki her derde deva gibi.
Adama; “ AKP; 15 yıldır tek başına iktidarda, Cumhurbaşkanı ve hükümet; yasal zeminden çıkarak ya da KHK ile her şeyi yapabilme gücüne sahip. Ancak; mali-ekonomik sorunlar dağ gibi birikmiş, ülke iç ve dış şerh odaklarının tehdidi altında” diye bir soru sorarlar. Bu da; bilenler bilir, üç mektup hikâyesini hatırlatıyor. Yani bahane bulma meselesi. Çarıklı erkânıharp ise; “ her türlü yetkiye sahipler, daha ne yetki istiyorlar, yapamıyorlarsa, gitsinler” diyor.
Madde; 4
“Cumhurbaşkanlığı makamının, yürütme ve icra yetkisi güçlendirildi” deniliyor, sanki fazlaca bir şey değişmemiş gibi.
18 maddeli Anayasa değişikliğine bakıldığında, Cumhurbaşkanının yetkilerinin genişliği dikkati çekiyor. Araya; halkı ikna edecek, cazip gelecek maddeler sıkıştırılmış. Aksi haller dikkate alınmamış, nereye çekerseniz oraya gidecek bir özelliğe sahip.
Haliyle “ Cumhurbaşkanı; her şeyi yapmaya yetkilidir dense idi, herhalde zahmetsiz bir iş olurdu” diyenler var. Zira böyle bir düşünce ve mantığa yol açıyor. Bu; aynı zamanda, “ her şeyi yapmakla yetkili olan, hiçbir şeyden sorumlu tutulamaz” gibi bir mantığı da akla getiriyor.
Tabi ki, kim olursa, olsun; böyle bir yetkiye sahip olanın, isterse; diktatör olması, hatta ölünceye kadar başkanlıkta kalması da ihtimal dâhilinde görülüyor.
Madde; 5
Evrende; tek olan varlık, sadece Allah’tır; Allah’tan başka her şey çoktur. Bir kişiyi tekleştirmek ise; O’na kutsiyet kazandırmaktan, ilahlaştırmaktan başka bir şey değildir. Bu; aynı zamanda, İslam’ın yönetim ile ilgili istişare hükümlerine de aykırıdır.
Madde; 6
Sistem; “Başkan, hata yapmaz” diye bir mantığa dayanıyor. Oysaki her beşer gibi, Başkan da hata yapar. Ayrıca sistemin Başkan’ın hata yapmasını kolaylaştıran bir yönü var. Neden mi?
Birincisi, sistem; Başkan’a, olağanüstü yetkiler veriyor. Bu da; O’na aşırı özgüven kazandırır, riskli çalışmaya iter, büyük bir yük ve stres altına sokar. Aşırı özgüven; tedbir ve müşavereden alıkoyar, büyük yük ile stres ise; hata yapmasını kolaylaştırır.
İkincisi, sistem; yönetim-kontrol mekanizmasında, Cumhurbaşkanı dışında mevki ve makamı ne olursa olsun, hiç kimseye bir inisiyatif tanımıyor. Bu da; hatalı kararın, en tepeden en alta kadar, kontrol ve düzeltme olmadan intikaline yol açar.
Madde; 7
Sistem; olağanüstü bir kişiyi gerekli kılıyor, zayıf ve yanlış kişilerin ise ülkeyi felakete götürmesi söz konusu.
Cumhurbaşkanı yardımcısı, bakanlar, meclis, yargı, bürokrasi var ise de; öncelik ve üstünlük, tek kişiye yani Cumhurbaşkanı’na tanınmış. Bu da; “yönetim-kontrol mekanizmasında, mevki-makamı ne olursa olsun, hiç kimsenin bağlayıcı bir irade ortaya koyamaması, tek kişinin ağzından çıkacak söze bakması” demek. Tek kişinin her şey ile ilgilenmesi, karar ve onay vermesi ise; hem fizikken, hem de zihnen mümkün değil. Bunu beklemek de O’na haksızlık olur. Haliyle zayıf ve yanlış kişilerin Başkan olması da ülkenin felaketi olur.
Madde; 8
Cumhurbaşkanı Erdoğan için “Evet” diyenler var.
Bir sistem, O’nun için bunun için inşa edilmez. Kimse de baki değildir. Ayrıca böyle bir yetkiye sahip, zıt görüşte bir kişinin, Başkan olması da düşünülmelidir. Zira siyasette, “olmaz” diye bir şey yoktur.
Madde; 9
“Vatan için, Millet için” deniliyor.
Başkan’ın otoriterleşmesi, ülkeye ve millete bir fayda sağlamaz. Zira Başkan’ın otoriterleştiği bir ülkede, hukukun üstünlüğü yara alır, hukuk ve adalet tartışılır hale gelir. Hukuk ve adaletin tartışıldığı bir ülkede ise birey can ve mal endişesi duyar.
Haliyle böyle bir ülke; yaşamak için cazip olmaktan çıkar, insanlar; kaçış arayışına girer. Bu da; ekonomik ve mali sorunları büyütürken, sosyal huzursuzluğu tırmandırır, ülkeyi küresel güçlerin baskı ve müdahale alanına sokar. Küresel güçlerin, Irak-Suriye müdahalesinin bahanesi de budur.
Madde; 10
Sistem; Başkan’ı emperyal devletlerin yoğun baskısı ile karşı karşıya bırakıyor, boyun eğmeye zorluyor.
Sistem; Başkan’ın, dış siyasette politik bir davranış sergilemesine imkân vermiyor. Yani Başkan’ın top çevireceği veya atacağı bir alan yok. Bu da; O’nu emperyal devletlerin tek muhatabı yapıyor, işlerini kolaylaştırıyor. ABD’nin; Orta-Latin Amerika ülkelerinde etkin olması, Türkiye’ye her alanda eleştiri yönelten ABD ve AB’nin; bu konuda, sessiz kalması ise bunu gösteriyor.
Madde; 11
Bu sistem, işlemez.
Başkanlık sistemi; genel olarak, merkezi yönetim kurallarıyla değil, âdem-i merkezi yönetim kurallarıyla işler. Buna karşılık; “ yaptık, oldu” diyenler var. Bu; ekmek hamuruna, şeker katma gibi bir şey. Haliyle zorunlu olarak; kısa bir süre sonra, Başkan’ın yetkilerinin genişliği konusu, herkesin tartıştığı ve kabul ettiği bir konu haline gelir.
Madde; 12
Sistem; Türkiye’yi, üniter devletten federal devlete dönüştürür.
Şartlar, istemese de Başkan’ın; yerel yönetimlerden başlayan, tepeye kadar uzanan, bir yetki devrini gerekli kılar.
Yetki devri; milli meclis ve merkezi yönetim dışında, “vilayet-eyalet-bölge” adına ne dense densin, meclis ve yönetimleri doğurur.
Vilayet-eyalet-bölge gibi meclis ve yönetimlerin doğması; Anayasa’da yazılı “üniter devleti” gölgede bırakır, devlet yapısını da fiilen federal devlete dönüştürür.
Madde; 13
Sistem; dolaylı yoldan, rejim değişikliğini gerçekleştirir.
Federal devlet yapısı; laiklik, Türklük gibi kavramları tartışılır hale getirir. Haliyle egemenliğin kaynağı ve millet kavramına yeni bir tanım ve açıklama getirilir. Bu da; “rejim değişikliği” sonucunu doğururken, “Evet” savunmasının “Türklük için” sözünü boşa çıkarır.