Atilla ÇİLİNGİR
‘31 Aralık 2016 Kıbrıs Müzakerelerinin Sonudur..!’ Başlıklı yazımı, 26 Eylül 2016’da kaleme almış; konuyla ilgili aşağıdaki analizi yapmıştım:
‘42 yıl önce uğruna Yunanistan’la savaşmayı dahi göze aldığımız ata yadigârımız Kıbrıs adasında yaşayan kardeşlerimizi Rum’un top yekûn imha etmesini önleyerek, tarihsel ve hukuksal haklılığımızı kanıtladığımız ‘20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’; K.K.T.C’nin kuruluşunun temel taşıdır.
Ancak bugün Kıbrıs Milli Davamızda gelinen nokta; Kıbrıs Türk Halkının, adada ki varlığının simgesi olan K.K.T.C Devleti; Rum-Yunan ikilisinin yönlendirdiği, ABD-İngiltere-AB üçlüsünün planladığı senaryolara uygun olarak; hedefinde ‘’Birleşik Federal Kıbrıs’’ olan çözüm stratejisi ile ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Bu çözüm’ün stratejistleri; Her dönemde olduğu gibi, uluslararası camianın ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak tanıdığı GKRY Başkanları, Rum Ulusal Konseyi, Rum Ortodoks Kilisesi üçlüsüdür. Arkalarındaki en büyük destek ve güç A.B.D’dir…
Çözümün ana stratejisi: Dünyanın hala yasal hükümet olarak tanıdığı ama günümüzde sadece Rum’ları temsil eden ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ anayasasında yapılacak küçük bir uyarlamayla ‘federal/eyalet’ yapısal bir sisteme gidilecek olmasıdır…
Çözümün hedefinde: ‘Kıbrıslılık adıyla Tek millet, Tek Egemenlik, Tek kimlik vardır!’ Bu hedefin ana amacı, adada mevcut Türk Askerinden, Türkiye’nin Garantörlük hakkından kurtulmaktır.
Bu amaçla, öncelikle tarafların ve anavatanların da katılımıyla konuya son noktanın konulabilmesi için uluslararası zeminde 4’lü bir konferansın yapılması planlanmakta, sonrasında ise; görüş birliğine varılırsa eğer;
‘Annan Planına’ benzer bir referandum yapılarak, iki ayrı halkın bu çözüme ‘evet’ demesini sağlamaktır…
İşte tam bu noktada;
K.K.T.C’yi illegal ilan ederek; Türkiye’yi, Türk Askerini işgalcilikle suçlayan, Rum Hükümetini gayrı yasal bir uygulamayla AB’ne üye yapanlara sesini çıkartmadan biat edenlerin, Türk Milletine ve Kıbrıs Türk Halkına verecekleri cevapları olmalıdır!
2008 yılında adada başlayan müzakereler sürecinden bugüne bakıldığında; K.K.T.C’de konuyla ilgili ver-kurtul sürecinde nelerin yaşandığı, nasıl bir zemin kaybettiğimiz çok açık ve nettir!
Bu dönemle ilgi söylenebilecek tek şey vardır!
Müzakerelerin kesintisiz devam etmesi, adada bir çözüm sağlanabilmesi için; Rum tarafı istemiş, Türk tarafı da hep vermiştir…
Kıbrıs Milli Davamızın’ bugün geldiği noktanın son dönemeç öncesinde, tüm dinamiklerin yeri ve rengi belli olmuştur…
Gerçek olan şudur!
GKRY başkanı Anastasiadis, diğer Rum ve Yunan Yöneticilerinin açıklamalarına bakıldığında; Rumların çözüm adına talep ettikleri hususlar kabul edilmediği sürece; adada anlaşmanın yapılabilmesi zor, hatta imkânsızdır.
Ve…
K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncının açıklamalarına bakıldığında: ‘Kıbrıs konusunda varılan bu çok önemli mutabakat/tavizler’ noktasında; varsayalım ki, Rum tarafı da ağırlıklı olarak dayatmış olduğu tüm istekleri kabul edildiği ve ‘Birleşik Federal Kıbrıs’ çatısı kurulduğu anda;
Kıbrıs Türk Halkı da; Güvenliğini, Toprağını, Mülkiyetini Kaybetmeye Hazır olmalıdır!
Bu şartlar altında; eğer Türkiye Hükümeti; AB macerası uğruna, Kıbrıs Milli Davamızın milli yanını, hukuksal kazanımlarımızı göz ardı edecek olursa!
Büyük bir ihtimalle K.K.T.C Devleti yakın bir zaman içerisinde tarihe karışmış olacaktır…
Unutulmamalıdır ki!
Lozan’dan bugüne; Yunanistan peşinde olduğu ‘Megali İdea’ doğrultusunda, Ege’deki ada’larına eklemeyi aklına koyduğu Kıbrıs adasını çeke, çeke elimizden almak için her türlü oyunu oynamakta, Avrupa’nın bu şımarık çocukları hedeflerine emin adımlarla ilerlemektedir!
Yıllar önce bu oyun, Girit’te de oynanmış, ata yadigârı Girit adası elimizden kayıp gitmişti… Bir zamanlar ‘’Ne var canım Kıbrıs’tan bir karış toprak mı verdik?’’diyenlere şu cevabımı bir kez daha tekrarlamak isterim; ‘Evet şu anda Kıbrıs’tan bir karış toprak vermedik. Ada olduğu yerde duruyor. Girit adası da olduğu yerde duruyor ama şu anda Girit’in üzerinde Yunan bayrağı dalgalanıyor!’
Annan planı referandumu sonrasında Kıbrıs Türk Halkına, Türk Milletine büyük bir oyun oynanmış; Kıbrıs’ta Rum’lar, hukuk kuralları altüst edilerek AB’ye üye yapılmıştır!
Böylece Enosis’e giden yolda önemli bir başarı sağlayan Rum tarafı, önümüzdeki dönemi de istedikleri şekilde sonuçlandırır, şimdilerde sıkçasına konuşulan ‘Annan Planı’ benzeri bir planı gündeme getirir, sonucunu da alırlar ise;
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtının rövanşını da almış olacaklardır.
Umut etmek istiyorum ki! ‘Birleşik Federal Kıbrıs’ uğruna; hala ‘Kıbrıslı Tek Halk’ kavramını savunarak, icraatlarıyla Kıbrıs’taki kazanılmış haklarımızı, K.K.T.C Devletinin varlığını, çözüm sürecinde pazarlık masasına getirmekten çekinmeyenler; halka kulak verirler, yanlış uygulamalardan, yanlış görüntülerden vazgeçebilirler!
Rum’un eline daha fazla koz vermezler!
Kıbrıs konusuyla ilgili BM zemininde ve adada yaşanan son gelişmelere baktığımızda; görünen odur ki:
K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncının, ‘’Birleşik Federal Kıbrıs’’ çatısını oluşturabilmek adına vermiş olduğu çabalara, tavizlere rağmen; Rumların kabul edilmez talepleri nedeniyle Kıbrıs müzakereleri büyük bir olasılıkla, bu yılsonu itibariyle sona erecektir!
Şu konunun bir kez daha altını çizmek gerekirse;
Türk Milletinin, Kıbrıs Türk Halkının bu konuyla ilgili ortak hassasiyetine rağmen Devletimizin kırmızıçizgilerini içermeyen bir çözüme evet diyebilme cesaretini kendisinde bulabilecek var ise; bunun hesabını; hem milletimize, hem de tarihimize verme cesaretini de kendisinde bulabilmelidir…’
Bu yazımın üzerinden 4 ay geçmiştir ki;
Rum tarafının temsilcisi Bay Anastasiadis’in müzakerelerin devamı niteliğinde 16 Şubat 2017 Perşembe günü Lefkoşa’da K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncıyla BM Temsilcisi Eide’nin gözetiminde bir araya gelmiş; ancak Lefkoşa’daki bu toplantıda yaşanan önemli bir diyalog sonrası; görüşme odasının kapısını vurarak çıkıp gitmiş, toplantıyı terk etmiştir!
Rum temsilcinin neden olduğu bu diplomatik nezaketsizliğin sebebi nedir?
Geçen hafta ‘Kıbrıs’ta Rum Meclisinde O Karar Neden Alındı?’ başlıklı yazımda kaleme almış olduğum yazımda, anlattığım bu önemli bir kez daha özetlemekte fayda vardır!
Nedir bu önemli konu?
Geçtiğimiz hafta GKRY Rum Meclisinde; ‘’1950 yılında adada yapılan Enosis plebisit’inin’’ (adanın Yunanistan’a bağlanmasının) yıldönümünün, 2017 yılından itibaren Rum okullarında kutlanması kararı alınmıştır!
Hem de bu yıl adada mutlak surette bir çözüme ulaşılacağının vurgulandığı bir dönemde!
K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı, bu karar sonrasında hemen bir açıklama yaparak: ‘bu kararın kabul edilemeyeceği yönünde, GKRY başkanı Bay Anastasiadis’e çağrıda bulunarak; Rum Meclisinde alınan bu kararı iptal et/uygulama çağrısında bulunmuştu. (Rum Akel ve Disi partilerinin işbirliği ile kararın iptali sağlanabilirdi…)
Ancak Rum temsilcisi Anastasiadis geçen Perşembe günü yapılan toplantıda; bu konu gündeme gelip de, BM temsilcisi Eide’nin Türk tarafını haklı göstermesine sinirlenerek, müzakere masasından kalkmış, odanın kapısını çarparak toplantıyı terk etmiştir.
Aslında Rumların hedeflemiş olduğu ENOSİS hedefine, Yunanistan’ın Megali İdea hayalinin hep var olacağına; ‘’31 Aralık 2016 Kıbrıs Müzakerelerinin Sonudur..!’’ yazımın içeriğinde ifade etmiştim.
Dolayısıyla Rum Tarafı bu öngörümde beni yine yanıltmadı…
Bundan sonrası için Rum tarafının tekrar masayı dönmesini beklemek; hayalcilikten, zaman kaybından başka bir şey değildir!
Çünkü GKRY’de 2018 yılının Şubat ayında başkanlık ve milletvekili seçimleri vardır. Rum kesiminde giderek yükselen aşırı milliyetçiliği temsil eden sağ oyları almayı da hedefleyen, Güney Kıbrıs DİSİ partisinin de lideri olan GKRY Başkanı Bay Anastasiadis; yeniden seçilebilmesi için sağ seçmene göz kırpmak adına; müzakere masasını devirmekten, toplantı salonunun kapısını çarparak o diplomatik nezaketsizliği yapmaktan hiç çekinmemiştir..!
Pekiyi bundan sonra ne olacaktır?
K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncının yapmış olduğu açıklamada ifade ettiği gibi Rum lider, toplantı salonunun çarparak çıktığı kapısını tekrar çalacak mıdır?
Hiç sanmam..!
Çünkü tekraren bir kez daha ifade etmem gerekirse:
Rumlar adada uluslararası platformda elde edebilecekleri her şeyi almıştır!
Kıbrıs’ın yasal hükümeti olarak tanınmakta, AB üyesi muamelesi görmekte,
Adaya yapılan ekonomik dış yardımlar GKRY merkez bankasına gelmekte,
K.K.T.C uygulanan tüm ekonomik ve insanlık dışı ambargoları hala sürdürebilmekte,
Kıbrıs Türk Halkının De-Facto yaşam hakkını temsil eden K.K.T.C’de yasal garantörlük hakkı olan Türkiye’yi ve Türk askerini işgalci olduğunu hala BM’de tescil ettirmeye devam etmekte,
AB sürecinde her defasında Türkiye’nin önüne Kıbrıs konusunu engel olarak çıkarabilmekte,
Adada sportif amaçlı bir müsabakayı dahi ilgili uluslararası federasyonlara şikâyet ederek engelleyebilmektedir…
Bu nedenle artık yolun sonuna gelinmiştir!
Ya Kıbrıs Rum tarafı, 20 Temmuz 1974’de oluşan gelişmeler sonrası: Adada varlığı tartışılmaz iki halktan birisi olan Kıbrıs Türk Halkının kurmuş olduğu 33 yıldır dimdik ayakta duran K.K.T.C devletinin varlığını kabul edecek.
Ya da, bu gerçeğin kabulü için Anavatan Türkiye;
Adadaki yasal anlaşmaların da, tarihsel haklılığının da tüm kanıtlarını arkasına alara; uluslararası arenada bu gerçeğin kabulü için yeni bir sayfa açacaktır.
Güçlü Türkiye’nin Rum tarafına, ardındaki ağ babası Yunanistan’a, ada üzerinde bitmez tükenmez menfaatleri olduğu bilinen kimi emperyalist güçlere vereceği en anlaşılır cevap da bu olacaktır.
Hiç şüphem yoktur ki, Büyük Türk Milleti, onun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkı; böylesi bir kararı sonuna kadar destekleyecektir.