
Ali BADEMCİ
Bugün gelinen çizgide ülkemizin DEAŞ-FETÖ-PKK/PYD-DHKP militanlarının müşterek hedefleri tarafından kuşatıldığını söylemek iç politikaya yönelik iddialar değildir. Bu örgütlerin derin bir üst akıl tarafından yönlendirildiğini artık siyaset bilimciler kuvvetle ifade ediyor! Ülkenin devlet görüsü ve siyasetinin büyük ölçüde muhalefet tarafından da paylaşılması bize bu durumu daha açık ortaya koymaktadır. Siz Kılıçdaroğlu’nun eskimiş ve hiçbir kıymeti olmayan, kendi seçmeninden uzak ve sevimsiz ifâdelerine fazla bakmayın. Ülkücülerden de AKP-PKK denilmesi maalesef bilgisizlikten kaynaklanıyor! İçeride ve dışarıda şehitlerimizin kimlerden meydana geldiğine bakarsak belki aklımızı başımıza toplayabiliriz! Popüler gibi gözüken ve idealistlik gibi tanımlanan böyle iddiaları mutlaka akıl süzgecinden geçirmeliyiz. Devlet çizgisine bağımsızlık ve milliyetçilikten başka ne isim verebiliriz; isterse milliyetçiliği çocukluğunda böyle yetişmeyenler yapsın, ne fark eder! Şahsen her türlü politik ve gündelik siyaset temayüllerinin üzerinde devletin yanında olmayı başka şekilde yorumlamak ve kendini daha vatansever gösterebilmek için çürük-sarkık-sakat görüşlere sarılmanın hiçbir anlamı yoktur! Bilinmelidir ki küresel güçlerin oyunlarına karşılık en önde ve cansiperane mücadele edenler ülkücülerdir.
SURİYE JİMNASTİĞİ
Mart ayında Suriye olayları yedinci yılına giriyor; bu bir iç savaş mı, mezhep veya etnik kalkışma mı, yoksan gerçekten “Savaş” mı anlayan var mı? Savaş deyimimin sözlük anlamı, ”Devletlerin, aralarındaki ekonomik ve siyasal anlaşmazlıklar vb. nedeniyle, siyasal ilişkilerini keserek, birbirlerine karşı ordularıyla giriştikleri silâhlı eylem.” Geride bıraktığımız altı yılda görünen olayların hangisi bu tarife girebilir? Hâlâ meydanda görülen birbirleri ile ilişkilerini kesen devletler, ilk muhatap veya taraflar değildir! Buna nasıl savaş diyebiliriz! Savaşçı denilen unsurlar da dünyanın dört tarafından gelmiş, yerli unsurlar yarıyı bile bulmuyor! Bu adamlar ne için ve kimin adına ölüyor ve öldürüyorlar! Bir bölgesel savaş diyorsanız, bölge ülkeleri yaklaştırılmıyor ve okyanus ötesinden gelen devlet veya devletler başrolü oynuyor! Amerika Suriye’de savaşın on yıl kadar süreceğini öngörüyor! Bu durumdan anlıyoruz ki işin içinde çok daha başka işler var! Elbette Amerika Irak’taki kadar rahat hareket edemiyor, çünkü işin içinde bütün ağırlığı ile Rusya var ve şimdi de dört aydan beri Türkiye müdahil oldu! Amerika artık bir avuç PKK artığı PYD’li ile meydanlara bile çıkamıyor! Hele Türkiye operasyonları biraz daha diğer yerlere yönelirse Türkiye’de ayrılıkçı terör bitecek! Sanıyoruz Amerika’nın giderayak şahinleri şimdi bu işin hesabını yapıyor!
Türkiye Başbakanı Binalı Yıldırım dün Irak’taydı; devlet katının niyetlerini tebliğ etmiş olmalıdır. Türkiye mutlaka hazırlık yaptığı doğrultuda Sincar’a müdahale etmek mecburiyetindedir; böyle bir operasyon Kuzey Irak’da PKK’nın sonu olacak ve Suriye’de de PYD kabusu saman alevi gibi sönecektir. Amerika bir yandan Mümbiç’de PYD’li kalmadığını savunurken diğer yandan Türkiye’nin buraya operasyon yapmasını istememektedir! Bu nasıl bir taleptir ki aklı selim nezdinde sırıttıkça sırıtıyor ve “Çirkin Amerikalı” resimlerini deşifre ediyor! ABD’nin, Türkiye için “Suriye’de 20 km.’den fazla derinliğe inmeyin” şeklindeki tavsiyeleri de dertlerinin DEAŞ olmadığını açıkça ortaya koymaktadır! FETÖ pilotlarının Kuzey Irak’a bomba atmadan dönmeleri gibi İncirlik’den kalkan koalisyon uçakları da IŞİD’e karaduman göstermeden dönüyorlar! Anlayacağımız Suriye olayları altıncı yılında tam bir komediye dönmüş durumdadır; o bakımdan Suriye Olayları’na hâlâ “Savaş” demek mümkün değildir ve olsa olsa burada küresel bir jimnastik yapılmaktadır.
Elimize kalemi aldığımızda Suriye’de iflâs eden Türkiye siyasetinin Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan ile ilgili olduğunu düşünerek yazılar yazıyoruz. Mutlaka 2002 yılında AKP iktidar olduktan sonra iç ve dış politikada fahiş hatalar yapıldı. Eski Genel Kurmay Başkanlarımızdan İlker Başbuğ bir AKP iç siyaset kurbanı olmasına rağmen Cumhurbaşkanı’nın 2012’ye kadar yalnız bırakıldığını tam bir cesaretle ifâde etmektedir. Dolayısiyle bugün Devlet Başkanımız olan Erdoğan’ın 2012’den evvel uyandığı, fakat mevcut “Stratejik Derinlik” sloganlı değiştiremediğini ortaya koymaktadır. Bu konuda görüşler ve safların hareket tarzı A. Gül ile A. Davutoğlu arasındaki kombinezonda kilitlenmektedir. Dikkat etmek gereklidir 28 Ağustos 2014’de görevi biten Gül ve 24 Mayıs 2016’da paketlenen Davutoğlu’ndan sonra Devlet Başkanı önünü daha rahat görmeye başlamıştır. Elbette bu operasyonların ileride doğru tarihini yazanlar olacaktır ama, muazzam sırrın ABD’nin bu kadar açık kart oynamasından sonra gizli kalacağına ihtimal vermiyoruz.
Bugün gelinen çizgide ülkemizin DEAŞ-FETÖ-PKK/PYD-DHKP militanlarının müşterek hedefleri tarafından kuşatıldığını söylemek iç politikaya yönelik iddialar değildir. Bu örgütlerin derin bir üst akıl tarafından yönlendirildiğini artık siyaset bilimciler kuvvetle ifade ediyor! Ülkenin devlet görüsü ve siyasetinin büyük ölçüde muhalefet tarafından da paylaşılması bize bu durumu daha açık ortaya koymaktadır. Siz Kılıçdaroğlu’nun eskimiş ve hiçbir kıymeti olmayan, kendi seçmeninden uzak ve sevimsiz ifâdelerine fazla bakmayın. Ülkücülerden de AKP-PKK denilmesi maalesef bilgisizlikten kaynaklanıyor! İçeride ve dışarıda şehitlerimizin kimlerden meydana geldiğine bakarsak belki aklımızı başımıza toplayabiliriz! Popüler gibi gözüken ve idealistlik gibi tanımlanan böyle iddiaları mutlaka akıl süzgecinden geçirmeliyiz. Devlet çizgisine bağımsızlık ve milliyetçilikten başka ne isim verebiliriz; isterse milliyetçiliği çocukluğunda böyle yetişmeyenler yapsın, ne fark eder! Şahsen her türlü politik ve gündelik siyaset temayüllerinin üzerinde devletin yanında olmayı başka şekilde yorumlamak ve kendini daha vatansever gösterebilmek için çürük-sarkık-sakat görüşlere sarılmanın hiçbir anlamı yoktur! Bilinmelidir ki küresel güçlerin oyunlarına karşılık en önde ve cansiperane mücadele edenler ülkücülerdir.
İyi pazarlar.