Bülent Vedat AYDEMİR
İSYANLAR – KATLİAMLAR – SÜRGÜN VE GÖÇLER
1821 YUNAN İSYANI
1821 – 1829 yılları kanlı Yunan isyanı dönemidir. 1774 yılında Küçük Kaynarca antlaşması ile Ruslar, Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodoks inancına sahip Hıristiyanların üzerinde hak sahibi olmuşlardı. Osmanlı Devleti’ni parçalamak için sürekli olarak Yunanlıları isyana teşvik ediyorlardı. 1821 yılında bir Rus subayı olan İpsilantis tarafından “ Filiki Eterya Örgütü kurmuşlardı.
Avrupa’daki Yunanlılar da Müslümanları temizlemek için bir haçlı ordusu kurulmasını ve Türklere karşı kutsal bir savaş açılmasını istiyorlardı. İstanbul’u fethetmek ve Rus çariçesi II. Katerina’nın projesi olan Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak istiyorlardı. Aynı zamanda Rus Çar’ından ve diğer Avrupa devletlerinden destek bekliyorlardı.
Rumlara yardım için, Avrupa’dan Mora’ya birçok gönüllü geldi. İngiliz bankaları, Rumlara büyük miktarlarda borçlar verdi.
Yunanlılar 1821 yılında Rum piskopos ve papazlarının liderliğinde isyana başladılar. Mora’da başlayan isyan, Yunanistan’ın içlerine ve Girit adasına hızla yayıldı.
Piskopos Germanos ile diğer kilise liderleri tarafından “Türklere Ölüm” sloganıyla kışkırtılan Yunanlılar, paskalya şenlikleri sırasında, Pelopones’de, şehrin dışında yaşayan ve çiftçilikle uğraşan YİRMİ BEŞ BİNE yakın Türk ‘ün tamamını katlettiler.
Yunanlılar, sanki bir yerden işaret almış gibi, birden bire, her tarafta ayaklandılar. “Mora’da hiçbir Türk kalmasın hatta dünyadan silinsin” şarkısını hep birlikte söyleyerek imha hareketine başladılar. Ellerine geçirdikleri çocuk, kadın, erkek demeden on binlerce Türk’ü katlettiler.
Yunanlı isyancılar, Navarin ve Korint’teki Türk garnizonlarını muhasaraya aldılar. Kalelerde yaşayan Türkler açlıktan ve susuzluktan perişan vaziyetteydiler. İsyancılar, Türklere, kaleyi teslim ettikleri takdirde Anadolu sahillerine gitmelerine izin verileceği vaadinde bulunmuşlardı. Her iki kaledeki çaresiz Türkler kaleleri teslim ettiler, Yunanlı isyancılar kalelerden çıkan savunmasız halkın tamamını katlettiler.
Daha önce Kırım’da ve Kafkasya’da Ruslar tarafından başarıyla uygulanan ve Rus yöntemi halini alan; ele geçirilen topraklarda yaşayanları zorla göç ettirme, göç etmeyenleri katletme ve bu topraklara Rusları yerleştirme politikası daha acımasız bir şekilde Yunanlılar tarafından uygulandı.
İsyancıların ilerlemeleri, 1822 yılı yaz aylarında Osmanlı kuvvetlerinin karşı saldırısıyla durduruldu. Mısır donanmasıyla Osmanlı’ya yardıma gelen İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu Güneyden Mora’ya çıkarken, Osmanlı ordusu ise kuzeyden Mora’ya girdi. Mısır ve Osmanlı kuvvetlerinin kısa sürede isyanı bastırılması üzerine Fransa, İngiltere ve Rusya Yunanlıların bağımsızlığının tanınmasını istediler. Osmanlı Sultanı II. Mahmut’un bu isteği reddetmesi üzerine, bu ülkeler, isteklerini zorla kabul ettirmek için donanmalarını birleştirdiler ve 1827’de Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasını yok ettiler.
1828’de Rusya’nın Osmanlı’ya savaş ilan etti. Ruslarla yapılan savaşlarda ağır kayıplar veren Osmanlı Devleti, Eylül 1829 yılında Edirne Antlaşmasını imzalayarak Yunanistan’ın özerk statüsünü kabul etti.
KAFKAS CEPHESİ VE ERMENİLER
1828 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı Balkanlar ve Kafkaslarda aynı anda başlamıştı.
Rusların Kafkaslardaki ana hedefi; Kırım’da olduğu gibi, Kafkaslardaki Müslüman nüfus çoğunluğuna ve Türk siyasi üstünlüğüne son vermek, yerine Hıristiyan nüfus çoğunluğu ve Rus siyasi üstünlüğü kurmaktı.
Müslüman nüfusu göçe zorlayacaklar, Güney Kafkasya’da Müslümanlardan elde ettikleri topraklara da Ermenileri yerleştirecekler böylece Kafkaslarda Türklere karşı askeri bir sınır oluşturacaklardı.
Bölgede yaşayan Ermeniler I. Petro zamanından beri bölgelerinde Rus siyasetinin temsilcisi gibi davranıyorlardı. Ermeni dinî ve sivil tolum önderleri, Rusların Müslüman topraklarını işgal etmelerine destek veriyorlardı. Ermeni başpiskoposu da Rusların “ Ermenileri Türklerin yönetiminden kurtaracağını” açıkça ilan etmeye başlamıştı.
Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu’nun birçok yerinde dağınık vaziyette yaşayan Ermeniler, Rus desteği olmadan bir Ermeni vatanı kuramayacaklarını iyi biliyorlardı. Ermenilerin Rusya’nın koruması altına girme talepleri Rus ordusunu cesaretlendirmişti. Bu destekle Ruslar 1827 bahar aylarında önce İran topraklarına girdiler. İran hâkimiyetindeki, Ermenilerce kutsal sayılan, Eçmiyazin’i işgal ettiler. Daha sonra Nahçıvan, Erivan ve Tebriz şehirlerini aldılar. 1828 yılının Mart ayında Rusya ile İran arasında Türkmen çayı antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Erivan, Eçmiyazin ve Ağrı dağı civarı Ruslara verildi.
İran’da yaşayan Ermeniler, tüm servetlerini geride bırakarak Nahçıvan’a göç ettiler.
İşgal edilen topraklarda yaşayan Müslümanlar Rus devletinin baskısıyla vahşet uygulanarak kovuldular. Ruslar, işgal ettikleri yerlerdeki camileri kamulaştırdılar ve vakıflara el koydular.
Ruslar, Kırım ve Gürcistan’da olduğu gibi, işgal ettiği bölgeleri Rusya’nın himayesinde, önce bağımsız bir Ermenistan devleti ilan etti. Rus Çar’ı I. Nikola, daha sonra bu toprakları Rusya’ya ilhak ettiğini açıkladı ve unvanına “Ermenistan Kralı” sıfatını da eklemiş oldu. Kuzey Azerbaycan’ın tamamını ilhak eden Rusların bundan sonraki hedefi Osmanlı Devleti idi. Ruslar Osmanlı Ermenilerini Eçmiyazin kilisesi papazları vasıtasıyla kışkırtmaya başladı.
1828-1829 Osmanlı – Rus savaşı başladığında Osmanlı Ermenilerinin büyük bölümü Ruslara casusluk yaptılar ve onlarla birlikte Türklere karşı savaştılar.
Bu savaşlarda Rus ve Ermeniler binlerce Türk’ü yine çocuk, kadın ve yaşlı demeden kitleler halinde katlettiler.
1929 Edirne antlaşmasıyla savaşa son verilmesinin ardından yaklaşık 120.000 Ermeni, yaptıklarına karşılık, Türk misillemesinden ve ihanetlerinden dolayı Osmanlı Devletince yargılanmaktan korktukları için, Rus ordusuyla birlikte Anadolu’dan ayrıldılar.
Rusya, Azerbaycan topraklar üzerine, Doğu Anadolu ve İran’dan göç ettirdiği Ermenileri yerleştirerek, güney sınırlarındaki bu iki Müslüman komşusuna karşı tampon bir Ermenistan devleti oluşturmuştur. İleride burası bir saldırı merkezi olacaktır. Rusya kurduğu Ermenistan’la bölgede stratejik bir üste sahip olmuş ve Türk Dünyasının ortasına bir hançer gibi saplanmıştır.
KIRIM SÜRGÜNLERİ
1854-1856 Kırım savaşı sırasında, Rus kazakları, savaş öncesinde Ruslar tarafından tamamen silahsızlandırılmış bulunan Kırımlıları çeşitli iftiralarla hapse attılar, öldürdüler veya yurtlarından kaçmaya zorladılar. Savaşın bitiminden sonra ise istenmeyen millet ilan ettiler. Çar II. Aleksandr’ın emriyle göçe zorlanan Üç yüz bin civarında Kırımlı ve Nogay tatarı Osmanlı’ya sığınmak zorunda kaldı. Göçlerden kısa bir süre sonra bu topraklar Ruslar tarafından Slavlaştırıldı. ( 5. Bölümün sonu)