Atilla ÇİLİNGİR
‘’ Tarihe mal olan gerçekler, geleceğimize yön veren en önemli yol gösterenlerdir. Yeter ki ders almasını bilelim!’’
2002 Yılının Aralık ayında Kopenhag’da yapılan AB zirvesi, Mayıs 2004 tarihinde de, Güney Kıbrıs’ın AB’ye yeni üye yapılması bir döneme damgasını vuruyordu…
2003 yılının ilk günü, dönemin T.C. Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan,’’ Kıbrıs’ta 30-40 yıldır sürdürülen siyasetin devamından yana değilim. Kıbrıs Sn. Denktaş’ın kişisel olayı değildir. Halkı bir kenara itemezsiniz.’’ Diyerek kamuoyunda yeni bir tartışma başlatılmıştı…
Bu arada Denktaş karşıtları Lefkoşa’da düzenledikleri mitingde, ‘’Kurtar Bizi Annan‘’ pankartları taşıyorlardı! Buna karşılık, 7 Mart 2003 tarihinde yapılan Egemenlik ve Varoluş mitingine katılan 40 bin kişi; ‘’Kıbrıs’ı Girit Yaptırmayacağız‘’ pankartları ile bu feryatlara karşılık veriyorlardı.
Bir Tarafta yenilikçiler, diğer tarafta ise milli duruşu savunanlar. T.C. ve K.K.T.C. kamuoyları bu iki ayrı görüşün etrafında toplanarak ne yazık ki iki cepheye ayrılmıştı!
Rum’un istediği de bu değil miydi zaten?
20 Temmuz 2003 tarihinde Kıbrıs Barış Harekâtının 29’uncu yıl dönümü kutlamalarına katılan Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş’a Anavatan Türkiye Hükümetinden, devletin her kademesinden destek, kutlama mesajları gönderilmişti.
Sn Denktaş’ın tören alanında yapmış olduğu konuşmasının en çarpıcı bölümü ise şöyleydi:
‘’Annan Planını imzalamış olsaydım, bugün burada bulunan 2 kişiden biri evini, toprağını kaybetmiş olacaktı. Bu devleti yaşatmak, ona dokundurtmamak hepimiz için namus borcu, haysiyet meselesi olmuştur.’’
29 Temmuz 2003 tarihinde KKTC’de ki muhalefet lideri Mehmet Ali Talat, basına vermiş olduğu beyanatında: ‘’İktidara gelince, Annan planı çerçevesinde görüşme çağrısı yapacaklarını söyledi. Ayrıca 14 Aralık 2003 tarihinde yapılacak olan seçimleri kazandıkları takdirde; ‘’Biz seçim sonrası Denktaş’la yürüyemeyiz. Bu yüzden üst düzey bir temsilci veya en büyük partinin lideri, Kıbrıs Türk toplumunun temsilcisi olarak; Kıbrıs Rum lideri Papadopulos’un karşısına çıkarılacaktır.’’ Mesajını veriyordu!
4 Eylül 2003’te; BDH, CTP ve ÇABP partileri Sn Denktaş’a karşı işbirliği protokolü imzalayarak, seçim sonrasında ilk işlerinin Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş’ın görüşmecilik görevine son vereceklerini, yeni bir görüşmeci heyetinin atanacağını, Kıbrıs sorununa Annan planı temelinde çözüm bulunacağını açıkladılar..! Görünen oydu ki, 40 yıldır savunulan Kıbrıs Milli Politikamızın vazgeçilmezlerini oluşturan iki kesimlilik, iki ayrı egemenlik, T.C.’nin garantörlüğü, Türk Askerinin adadaki varlığı tartışmaya açılmıştı! Bu durum, gerek Rum’lar, gerekse Yunanistan için kaçırılmaz bir fırsattı! Hele AB ve ABD için bundan daha güzel bir ortam bir daha ele geçirilemezdi…
Artık her şey 14 Aralık 2003 Tarihinde yapılacak olan seçimlere kalmıştı!
Sn Denktaş, 14 Aralıkta yapılacak olan seçimleri değerlendirirken şu hususların altını çiziyordu: ‘’Seçimler BM planını savunanlar ile karşı olanlar arasında geçecektir. Annan planı Enosis’tir. Biz adayı Yunan yapmayacağız diye yemin ettik. Türkiye olmadan Avrupa Birliğine girmeyeceğiz. Ver kurtul diyorlar! Verecekse Türkiye versin, ben vermem… ’’
Altları çizilen bu söylemler; gerçekte devletinin ulusal çıkarlarına bir ömür adamış olan bir liderin, bu topraklarda yaşadığı çok çarpıcı olayların, acıların onca yıl çekilen mezalimin, Rum’un baskıları sonucunda oluşmuş ama gerçekleri bilen, gelecekte nelerin yaşanabileceğini ön gören bir liderin haklı tepkilerini anlatıyordu. Son 40 yıldır verilen mücadele sonucunda elde edilen ‘’Özgürlüğün, Devlet’’ olma statüsünün parçalanmaya yüz tutması, halkın ikiye bölünmesi Denktaş’a inanılmaz bir acı vermekteydi.
Seçimler öncesinde KKTC de yaşananlar, partilerin seçim çalışmaları, seçim ortamına etkisi olan dış güçler, yazılı ve görsel basını süsleyen seçim sloganları, seçim filmleri inanılmaz bir yarış yaşandı o süreçte! 50 kişiden oluşan bir meclisin üyeleri değil de; ABD’nin başkanlık seçimi yapılıyordu sanki! Bu seçimlere damgasını vuran en önemli husus ise paranın gücü idi!
O süreçte K.K.T.C.’ye özellikle Avrupa’dan, ABD’den birçok vakıf, AB kriterlerinin açılımı adı altında adeta gökten para yağdırıyorlardı! Tüm bunlara ilaveten AB yolunda ilerlemenin planlarını yapan Türkiye’nin iktidar partisinin temsilcilerinin; K.K.T.C.’de Annan planını savunan muhalefet partilerine vermiş oldukları desteği de unutmamak gerekir..!
14 Aralık 2003 tarihinde KKTC de serin bir gün sıcak gelişmelere gebe olmanın hareketliliği ile başladı…
Yenilikçilerin tabiriyle: ’’ Tanınmayan Bir Devletin Tanınmayan Halkı! ’’
Çok çekişmeli geçen bir seçim hazırlığından sonra özgür iradeleriyle oy kullanmak için sandık başına gideceklerdi. Tüm dünya kamuoyu özellikle AB, ABD yönetimi bu seçime kilitlenmiş, buradan çıkacak sonucu bekliyorlardı! Sadece onlar mı? Bu sonucu büyük bir heyecanla Türkiye’de bekleyenlerde vardı!
Sonuçta olaysız geçen bir seçim gününün ardından Annan planını destekleyen muhalefet partileri % 4’lük bir oy fazlası çıkarmışlardı. Ama milletvekili sayısı 25-25 eşit çıkmıştı! Seçimlerin demokratik bir ortamda gerçekleştiğini vurgulayan beyanların, kutlamaların havada uçuştuğu, mesajların toz duman ettiği ortam biraz durulduğunda ortaya çıkan durum aynen şöyleydi:
Bundan sonra ne olacaktı?
Bir tarafta içeriğinde ne olduğunu bilmeseler de Annan planını kurtarıcı olarak görenler. Ki, onlara göre bu planın kabulü ile Kıbrıs Türk Halkına uygulanan tüm izolasyonlar kalkacak, AB’ye girişin anahtarı altın tepsi içinde onlara sunulacaktı!
Çünkü onları destekleyen emperyalist güçler, böylesi bir hayale inanmaları için onlara çok güzel ama içi boş pembe hayaller sunmuşlardı!
Diğer tarafta ise kanları, canları pahasına yıllarca direnerek bir devlet oluşturan, vatan belledikleri bu topraklarda, 1974 yılından beri özgürce, barış içerisinde yaşayan ama Rum ile asla bir arada yaşanamayacağını savunanlar vardı.
Aslında kazan hiçbir taraf yoktu, olamazdı! Kazanan sadece ve sadece, bu tezgâhı planlayanlar olacaktı! Çünkü senaryonun bundan sonraki bölümünde Kıbrıs’ın birleşik bir şekilde AB’ye girmesini sağlamak yazıyordu! Ama ne yazık ki; bunun böyle olduğu, Annan Tuzak Planının oylanması sonrasında anlaşılacaktı!
14 Aralık 2003 seçimlerinin ardından M. Ali Talat K.K.T.C.’de Başbakanlık koltuğuna oturdu. Artık AB ve yandaşlarının işleri kolaylaşmıştı!
24 Nisan 2004 tarihinde yapılacak olan referanduma kadar geçen süreçte yaşanlar, gerçekler, türlü ayak oyunları, siyasi çekişmeler, verilen ödünler, sözler, yalanlar, yalanlar…
Bu olayları tarih sayfaları değerlendirirken; o kargaşa içerisinde kaybettiğimiz ulusal değerlerin neler olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Ve nihayet o gün gelmişti! 24 Nisan 2004 tarihinde inandıkları davanın ellerinden çekilip alındığını, özgürlükleri, bağımsızlıkları uğruna kan ve can bedeli ödeyerek kurdukları devletin ortadan kaldırılabileceği tehlikesini dahi görmezden gelerek, çok kısa bir süre sonra içi boş olduğu anlaşılacak AB’ye giriş vaatleri ile aldatılan Kıbrıs Türk Halkı;
‘’ Annan ‘’ ismi verilen tuzak planı oylamak için sandık başına gidiyordu… (Bk. Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka isimli kitabım.)
Referandum sonuçlanmış, oynanan oyun uygulanmış, yine Rum’lar yapacağını yapmıştı! Zira hem planı reddetmişler, hem de AB’ye üye alınmışlardı…
Kıbrıs Türk’ü Plana evet dediği halde kendisine verilen sözlerin hiçbirisi tutulmamış, hak ve hukukunu savunmakla yükümlü olanlar ise plan reddedilmiş olmasına rağmen; hala çözümü bu plan zemininde bulacaklarının hesabını yapmaya devam etmişlerdi!
AB’nin, BM’in, ABD’nin ikiyüzlülüğünün sahneye koyduğu bu yeni oyun; GKRY’nin ve Yunanistan’ın bilinen Bizans tertibi ile başarıya ulaşmıştı!
20 Şubat 2005 tarihinde tekrarı yapılan milletvekili seçiminin ardından. Kıbrıs Türk Halkının, Türk Dünyasının son lideri, Kıbrıs Milli Davamızın Yılmaz Bayraktarı, Mücahit Gazi, K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş; kurmuş olduğu devleti, ettiği dava ve devlet yeminine sadık kalarak, 17 Nisan 2005’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından cumhurbaşkanlığı görevini, yeni seçilen Mehmet Ali Talat’a devretti.
Bu tarihten sonra Kıbrıs Milli Davamızda elde etmiş olduğumuz tarihsel kazanımlarımızın birer, birer feda edilebileceğinde hiçbir sakıncanın görülmediği bir siyasi süreci hep birlikte yaşadık, yaşanan her gerçek tarihin unutmaz hafızasına kazındı.
Değerli okur;
Size, ata yadigârımız Kıbrıs adasında yaşanan; Türk Milletini, Kıbrıs Türk Halkını yakından ilgilendiren, çok değil; bundan 13 yıl öncesinin tarihi gerçeklerinin kısa bir özetini sundum.
Bu tarihi süreç içerisinde bana göre en önemli olanı; Sn. Denktaş’ın 2005 yılında Cumhurbaşkanlığı görevinden, 13 Ocak 2012 tarihinde de bu fani dünyadan ayrılışı ama ebediyete kadar yüreklerimizde yaşayacağı sevgiyle dolu yeri almasıdır.
Çünkü her kritik süreçte; onun bilge kişiliğinin, önerdiği tarihsel sonuçlar hatırlatılmayacak, devletinin, halkının varlığı için ileri sürdüğü önemli fikirler aramızda olmayacaktır. Kısacası, Kıbrıs Milli Davamız Bayraktarsız kalmıştır!
O günden beri kaleme aldığım her yazım, hatırlattığım, vurguladığım en önemli husus; Özgürlük ve Bağımsızlığın hiçbir neden uğruna feda edilemeyeceği gerçeğini, Kıbrıs’ta göndere çekilen Ay Yıldızlı Bayraklarımızın onurunun, gururunun paylaşılmasını anlattı. Yine aynı değerleri anlatıyor, sizlere anlattığım her konunun cümlelere dökülüşü yüreğimde, vicdanımda kopan fırtınaların sesi oluyor.
Annan planı öncesinde, sonrasında bugüne değin herkes her şeyi özgürce söyleyerek ifade edebiliyor!
Ama birileri var ki, onların sesi hiç duyulmuyor!
Kimileri, onlar sanki yokmuşçasına, yaşanan gerçekler adına hiçbir bedel ödememişler gibi konuşup, hareket edebiliyor!
‘’Şehitlerimizden‘’; kanları ile o toprakları sulayarak, ‘’Vatan’’ yapan kahramanlardan bahsediyorum.
Ölüme meydan okuyarak Beşparmak Dağlarını Allah, Allah sesleri ile inleten o cesur yürekli Mehmetçik ve Mücahitlerden bahsediyorum..
Kıbrıs’taki Şehitliklerden yükselen o sessiz çığlıkları, o aziz ruhların seslerini en iyi bizler, ölüme birlikte gidenler duyduk.
Sizde duyun, unutmayın o sesleri…
Onlara; özgürce, bağımsızca yaşamımızın borcu var.
Onlara; bize emanet ettikleri bu vatan toprakları için borcumuz var.
Onlara; bizleri Rum’un elinden kurtardıkları, göndere çekilen Ay Yıldızlı Bayraklarımız, Yüce Dinimiz İslam’ın Minarelerimizden eksilmeyen ezan sesleri için borcumuz var.
Bugünün Kıbrıs müzakerelerini Kıbrıs Türk Halkı adına yürüten K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı, ‘’Birleşik Kıbrıs’’ senaryosunun gerçekleşebilmesi adına; GKRY temsilcisi Bay Anastasiadis ile toprak pazarlığını yaptığı bu süreçte:
O da, Şehitlerimizin seslerini duyuyor mudur acaba?