Sakin ÖNER
Türkiye içte; bölücü terör örgütünün kanlı cinayetleri, ekonomimizi hızla çift basamaklı enflasyona götüren döviz kurundaki artışlar ve baştakiler tarafından devamlı dinamitlenen milli birliğimizle sıkıntılı ve tehlikeli bir süreçten geçiyor. Türkiye dışta ise, Suriye’de tamamen, Irak’ta kısmen savaşın içinde, oralardan da şehitlerimiz gelmeye başladı. Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu bu ağır iç ve dış şartlar içinde Başkanlık sistemine geçmeye çalışmak, yersiz, zamansız ve tehlikelidir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Başkan adayının bile Başkanlık konusunu gündemden çıkardığı bir ortamda, Sayın Devlet Bahçeli’nin ani bir atakla bu konuyu Türkiye’nin gündeme sokmasına hala bir anlam veremiyorum. Bu konu eğer siyasi bir tuzaksa, bu zaten hem Türkiye’nin içinden geçtiği kritik sürece, hem de siyasi etiğe uygun değildir. Bu süreçte yapılması gereken, ülkenin bu süreçten en az zararla geçmesi için siyasi iktidara yol göstermek ve yardımcı olmaktır. Milletin iç ve dış tehlike ve tehditler karşısında ne yapacağını şaşırdığı bir ortamda, bu konunun milliyetçi bir parti tarafından gündeme getirilmesi akıl ve mantıkla izah edilemez. Çünkü her Türk milliyetçisi bilir ki, Sayın Bahçeli’nin yıllarca belirttiği gibi, Başkanlık sistemi bölücü terör örgütünün ajandasındadır ve ülkeyi bölünmeye götürecek en önemli adımdır.
Ayrıca Başkanlık yetkilerinin tamamen bir kişinin uhdesinde toplandığı ve parlamentonun etkinliğinin sıfırlandığı bir sisteme, açıkça “Başkanlık” değil de, “Cumhurbaşkanlığı” sistemi adının verilmesi de, milletin aklıyla alay etmektir ve etik değildir. Eğer bir sistemde; yasama ve yürütme erkleri bir kişinin uhdesinde toplanmışsa, seçildikten sonra partili olmaya devam ediyor, partisinin milletvekillerini o belirliyorsa ve yüksek yargı mensuplarının yarısını o kişi seçiyorsa, bu sistemin adı düpedüz “Başkanlık sistemi”dir. Bir sistemde, “kuvvetler ayrılığı” yerine “kuvvetler birliği” varsa, “bağımsız ve tarafsız yargı”dan bahsetmek mümkün değilse, bu sistemin başında “gücü dengelenmiş ve denetlenebilir olmayan bir muktedir” varsa, bu sistemin adı, ne “Parlamenter sistem”, ne “Cumhurbaşkanlığı sistemi”dir, bu sistemin adı “Başkanlık sistemi”dir.
Sayın Bahçeli ve Sayın Yıldırım’ın üzerinde uzlaştıkları Anayasa ile getirilmek istenen sistem, Türkiye’yi tek adam yönetimine dayalı totaliter bir sisteme ve bölünmeye götürecektir. Esasen böylesine köklü bir değişime, sosyal ve siyasi bir ihtiyaç da yoktur. Parlamenter sistem, Türkiye’nin 100 yıllık tecrübesi ile kurum ve kuralları kökleşmiş bir sistemdir. Kurtuluş Savaşı, milletin temsilcilerinin toplandığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı kararlarla yönetilmiş ve kazanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devletini de o meclis kurmuştur. Bu devlet, bugüne kadar “Parlamenter sistem”le yönetilmiştir. Bu yapılmak istenen Anayasa değişikliği ile fiilen “Parlamenter sistem”e son verilmektedir. Galiba AKP’nin 2023 vizyonunun nihai hedefi de, her alanda olduğu gibi, bu konuda da sistemi tersine çevirmektir.
Halbuki yapılması gereken, çok partili demokratik ve parlamenter sistemi, aksayan yönlerini ıslah ederek, geliştirerek devam ettirmektir. Bunun için de öncelikli olarak Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu, parti içi demokrasiyi sağlayacak şekilde demokratikleştirilmelidir. AKP ve MHP’nin bir defa daha durumu gözden geçirerek, demokrasiyi ortadan kaldıracak ve milleti ikiye bölecek bu “Başkanlık sistemi sevdası”ndan bir an önce vazgeçmeleri en doğru karar olacaktır. MHP tabanın büyük çoğunluğu, Sayın Bahçeli’nin Türkiye’yi Başkanlık sistemine götürme girişiminden son derece rahatsızdır. Çünkü bilinmektedir ki, bu süreç sonunda, parlamenter sistem sona erecek, tek kişinin bütün erkleri elinde topladığı Başkanlık sistemine geçilecektir. Şeklen devam edecek parlamentoda da, iktidar ve muhalefet partisi olarak iki parti kalacaktır. Dolayısıyla MHP de siyaset sahnesinden silinmiş olacaktır.
Ama şurası iyi bilinmelidir ki, Türk milliyetçileri, halkın egemenliğine son verecek ve Türkiye Cumhuriyetini kuran parlamenter sistemden koparacak Başkanlık sisteminin gelmemesi için, meşruiyet sınırları içinde her türlü tepkiyi gösterecektir. Bu konuda endişe ve rahatsızlıkları olan bütün vatanseverlerin, 15 Temmuz’da olduğu gibi, bu tepkilerin içinde yer almak için hazırlanmaları gerekir.
SUSMAK TESLİMİYETTİR.