Bülent Vedat AYDEMİR
Türk devleti olarak hayati çıkarlarımızdan dolayı Suriye’de başlattığımız operasyonlarda ister istemez, kendi çıkarları için Suriye yönetimiyle işbirliği yapan Rusya ile karşı karşıya geldiğimiz zamanlar oldu. Bizim ve onların savaş uçakları düşürüldü. İçinde bulunduğumuz günlerde Türkiye olarak Rusya ile devlet çıkarlarını gözetmek maksadıyla işbirliği içinde gözüküyoruz.
Bu yazı dizisini yazmaktaki maksadım, yaklaşık 776 yıllık Türk-Rus ilişkilerini anlatmak, aynı zamanda Rus’ların III. İvan zamanında başlayıp günümüze kadar esasta değişmeyen ama şartlara göre esasa bağlı olarak güncellenen hedeflerine ulaşabilmek için, sistemli bir şekilde, yüzyıllar süren bir mücadele içerisinde olduklarını anlatabilmektir.
Rus Rus’tur. Katliam yaparlar, insanları kitleler halinde yerlerinden yurtlarından söküp atarlar, Müslümanlara özellikle de Türk milletine düşmanlık yapmaktan vazgeçmezler. Profesyonel entrikacıdırlar. Ayrıca hiçbir şey olmamış gibi pişkin davranırlar. Özür veya pişmanlık onların lügatinde yoktur.
İşte tahminen beş veya altı bölümden oluşacak bu yazı dizisinde bunları anlatmaya çalışacağım.
1. BÖLÜM— TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNİN BAŞLAMASI
Türklerin Ruslarla ilişkileri 15.Yüzyılda Moskova Büyük Knezi III. İvan ile Altın ordu devleti arasında başlamıştır.
Ruslar, 1240’lardan başlayarak XIV. Yüzyılın ortalarına kadar Altın ordu devletinin yönetimindeydiler. Rus Prenslikleri (knezler) Altın ordu’ya vergi ödüyorlar, kendi sikkelerine Altın ordu hanlarının adlarını yazıyorlar, hatta Rus papazları Han’ın sağlığına dua ediyorlardı.
Altın ordu hanına “çar” diyen Rus’lar Han’a olan sadakatlerine bağlı kaldıkları sürece huzur içinde yaşıyorlardı.
Timur’un Altın ordu’ya saldırması ve 1395’ de Toktamış’ın hanlığına son vermesi Altın ordu devletini bir hayli yıpratmıştı. Bu sıralarda Rusya’da prensler arasında otuz yıl süren bir iç savaş başlamıştı.
1.yüzyılın ikinci yarısında Moskova büyük knezliğine getirilen III. İvan, aynı dili konuşan ve aynı sülaleden gelen büyüklü küçüklü birçok Rus Knezliklerine bölünmüş olan Rus yurdunu, Rusya birliği altında toplamak istiyordu.
Rusya birliği kurmak isteyen III. İvan Doğu’da Altın ordu Hanlığının, Batı’da ise Lehistan Krallığının baskısından kurtulmak, daha da önemlisi -Rusya birliğini oluşturmaya çalıştığı bu dönemde- Osmanlı’larla herhangi bir çatışmaya girmemek için Kırım Hanlığı ile yakın ilişkilere girmiş, Kırım Hanlığını destekleyen Osmanlı’lardan da dolaylı olarak yararlanmıştır. Lehistan’ın aynı zamanda Osmanlı çıkarlarını da tehdit etmesi bu işbirliğini kolaylaştırmıştı.
İstanbul’u fetheden Fatih, Cenevizlilerin Karadeniz’deki ticaret tekeline son vermek için Cenevizlilere ait olan Kefe limanını 1475’ de alması ile Kırım Hanlığı Osmanlı’ya bağlanmıştır. Daha önceki Kaffa olan bu şehrin adı kefe olarak değiştirildi ve bu liman Osmanlı’nın Kırım’daki en büyük üssü haline getirildi.
—-
XIII. Yüzyılın sonlarına doğru İslâmiyet’i kabul eden Kırım Tatarları XV. Yüzyılın Ortalarına doğru devlet otoritesini kaybetmeye başlayan Altın ordu devletinden ayrılan ilk Hanlık olmuştu. 1449’da Hacı Giray Han Kırım Hanı olarak ilan edildi ve Bahçesaray adını verdiği yeni bir şehir kurdu. Oğlu Mengli Giray Kırım Hanı olunca bu şehri başkent yaptı.
1502’de Kırım Hanı Mengli Giray’ın Altın ordu devletinin başkenti Saray’a saldırıp Altın Ordu Hanlığı’na son büyük darbeyi vurması ile Kırım Hanlığı, Altın Ordu topraklarında hâkimiyet kurmaya başladı, Kazan ve Astrahan Hanlıkları da ele geçirildi. Kırım hanlığının Kazan ve Astragan hanlıklarını hâkimiyeti altına alması, bu hanlıkların da, aynı zamanda, Osmanlı tebaası olması demekti.
Bu ise Rus’larla Osmanlı’lar arasında husumet oluşturmuştu.
Kırım, Kazan ve Astragan hanlıklarında hatta Moskova’nın yanı başındaki Kasım Hanlığında yaşayan Müslümanların da Osmanlı Padişah’ı-Halife’yi metbû olarak tanımaları, gelişmeleri dinî boyuta taşımıştı.
Bir Rus papazı olan Filofey, “Moskova 3. Roma’dır” sloganıyla karşı bir hamle başlattı. Filofey “ Tüm Hıristiyan dünyasının dinî yönden birleşmesi gerektiği, Dünyanın ilk merkezinin eski Roma olduğu, 2. Roma’nın Konstantinopolis olduğu, şimdi ise onların yerini 3. Roma olan Moskova’nın alması gerektiği, bundan sonra 4. Roma’nın olmayacağı” şeklinde bir düşünce geliştirmişti.
III. İvan’ın Bizans Prensesi Sofya Paleolog ile evlenmesi ile bu düşünce bir inanç haline geldi ve daha sonraları Rusya’nın siyasi ve iktisadi hedefleriyle birleştirilerek sistemleştirildi. Bu yeni yapılanma aynı zamanda Türk– Rus ilişkilerinin ağırlık merkezini oluşturdu.
III. İvan’ın ölümü ve yerine IV. İvan’ın ( Korkunç İvan) geçmesi ile Ruslar, Altın ordu Hanlığının yerini alma politikası uygulamaya başladılar.
Kırım, Kazan ve Atrahan’da hanlar arasında başlatılan siyasi iktidar kavgalarını iyi değerlendiren Ruslar, IV. İvan zamanında 1552’ de Astrahan 1556’ da Kazan Hanlıklarını topraklarına kattı. Bu hamle ile Rus birliğini oluşturan Moskova Büyük Knezliği Artık Rusya olarak anılmaya başlanmıştı. Bu gelişmeler Rusya’nın uzun yıllar sürecek olan Asya İmparatorluğu’nun kurulmasında önemli bir başlangıç olmuştu. Bundan sonra Rus Knezleri Çar unvanını kullanmaya başladı.
I. İvan’ın Çar unvanını alması, Kazan ve Astrahan Hanlıklarını zapt etmesi, ardından Kafkasya’ya sarkması ve Azak kalesine saldırmasıyla Ruslar Karadeniz ticaretini tehdit etmeye başladılar.
Öte yandan Kazan ve Astrahan’daki Camilerin kiliseye çevrilmesi, Kırım’ın da Rusya’nın bir parçası olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda Türkistan’dan gelen Tüccar ve Hacı’ların geçiş yollarının kapatılması ve Rusların Safevi’lerle dostça ilişkilere girip karşılıklı elçiler gönderilmesi gibi gelişmeler Osmanlı’ları çok kaygılandırmış bu olaylardan sonra Türk-Rus ilişkilerinde gerginlik başlamıştı.
Orta Asya Müslümanlarının, bütün Müslümanların Halifesi sayılan Osmanlı Padişahından bu yolun açılmasını istemeleriyle Türk-İslâm dünyasında Ruslara karşı cihat niteliğinde bir direniş hareketi başlamış oldu.
( Birinci bölümün sonu)