Bülent Vedat AYDEMİR
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, kalkınmış ülkelerin en önemli özelliği okuma oranının yüksekliğidir. Basılan kitap sayıları, kitapların çeşitliliği, satış rakamlarının çokluğu ve buna benzer veriler bu araştırmalarda esas olarak alınmaktadır.
Sayılarla ilgili detaya girmeyi gerekli bulmuyorum.
****
Ülkemiz son üç yüz yılın en kritik süreçlerinden birini daha yaşamaktadır. Her türlü olumsuzluklara rağmen bu süreç, önce yüce Allah’ın izniyle sonra Türk milletinin kararlılığıyla aşılacaktır.
Unutulmaması gereken husus, bu süreç aşıldıktan sonra, tekrar ülkemizi bu kritik günlere getirecek oluşumlara fırsat vermemektir.
****
Ülkemiz 2. Viyana kuşatması, ardından gelen bozgun ve 1699 Karlofça anlaşmasından sonra, Avrupa’ya karşı, fetih siyasetinden savunma siyasetine dönüş yapmıştır.
Yenilginin sebepleri araştırılmış, Kurtuluş savaşına kadar geçen iki yüz yirmi yıllık süre içerisinde, hepimizin bildiği birçok yenileşme hareketlerine ( Cedit hareketleri, Tanzimat, Islahat, meşrutiyet gibi ) girişilmiştir.
Bu yenileşme hareketlerinin tamamında Avrupa’nın sistem ve düşünceleri ele alınmış, yenileşme çabaları bu yönde ilerlemiştir.
****
Bu dönemler etraflıca incelendiğinde; okuryazar oranımız ile basılı kitaplarımızın sayılarının ve çeşitlerinin çok düşük olduğunu, bir bilgi felsefesine sahip olmadığımızı çok rahatlıkla görebiliriz.
Bilgi felsefesinin oluşmamasındaki en önemli etkeninde, toplumumuza yerleşmiş olan “duyarak öğrenme” geleneğinin olduğu birçok düşünür tarafından ileri sürülmüştür.
Bazı düşünürlerimiz, “okuyarak öğrenmeyi ve bilgi edinmeyi” tavsiye eden İmam Maturidi’nin anlayışını terk ettiğimizi, bunun yerine “duyarak öğrenmeyi ve bilgi edinmeyi” tavsiye eden İmam Eşari zihniyetini benimsediğimizi söylemektedirler.
Ben bu düşünceye katılanlardanım.
****
Duyarak öğrenme geleneği ve bundan kaynaklanan okuryazar oranının düşüklüğü, elbette beraberinde bilgi felsefesinin olmayışını da getirecektir. Bu eksiklik bizleri çareyi dışarıda arama yollarına sevk etmiştir. Etmesi de doğaldır. Geçmişte yapılan da buydu.
Bir sistem ve felsefenin olmayışı, yenileşme için başlatılan birçok hamleyi hedefine ulaşamadan yarı yolda bırakmıştır.
Sonrası tam bir kargaşa ve karmaşa.
****
Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, bu boşluğu doldurmak için Milliyetçi düşünür ve siyasetçilerinden oluşan seçkinler tarafından oluşturulmuştur. 20. Yüzyıl Türk düşünce sistemidir. Her düşünce sistemi gibi bu sistemde zaman içinde güncellenmeyi ve yenilenmeyi gerektirir. Bunu yapabilmenin tek yolu ise zamanı iyi anlamak, toplumdaki sosyal, siyasal ve iktisadi değişimleri doğru kavrayabilmektir.
Bu da daha çok, daha da çok okumakla, toplum içinde olmakla, toplumdaki değişimleri ve bu değişimlerden kaynaklanan toplumsal talepleri değerlendirmekle mümkündür.
****
Ülkemiz yüce Allah’ın izniyle, yaşamakta olduğumuz bu sıkıntılı ve acılı günleri atlatacaktır.
Bizi bu sürece taşıyan sebeplerin başında, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de basiretsiz ve yeteneksiz, aynı zamanda toplumsal değişmeyi kavrayamayan ve çıkar gruplarına hizmete öncelik veren yönetici elitler gelmektedir.
Bu süreç sonrası yeniden yapılanma gerekecektir ve bu görev de önemli ölçüde Türk milliyetçilerine düşecektir.
Türk milliyetçileri olarak bizler, daha çok okumalı, Tarihimizi ve tarihteki olayları ve bu olayların günümüzdeki toplumsal değişimlere olan yansımalarını iyi öğrenmeliyiz.
Ayrıca dünyadaki sosyal, siyasi, iktisadi gelişmeleri iyi takip etmeli, kendimize bir konu seçmeli ve kendimizi bilgiyle donatmalıyız.
Tekrar etmek gerekirse çok, daha çok, daha da çok okumalıyız.
Kalın sağlıcakla…