Murat GEDİK
Gönül Dobruca’yı gezip görmek istiyordu ve bizler ecdat geride ne bırakmıştı diye koyulmuştuk Dobruca yollarına. Bir zamanlar neredeyse tamamı Türk olan Dobruca’da geriye neler kalmıştı görmek lazımdı? Hep Türk dünyasından bahsederken nihayet karar verilmiş ve Romanya Türklüğü ile hasbihal gerçekleşmişti.
Merkez olarak Köstence’yi kararlaştırmıştık ve oradan belirli yerleşim yerlerini ziyaret edecektik.
Romanya’ya gidince mutlaka ilk akla gelenlerden Babadağ’ına ziyarettir. Çünkü Babadağ’ında Hoca Ahmet Yesevi’nin yolundan giden Hacı Bektaş-ı Veli’nin müritlerinden Sarı Saltuk Baba’nın türbesi mevcuttur. Balkanların Türk ve Müslüman oluşunda onun katkısının çok büyük olmasının yanı sıra kahraman ve evliya kişiliği ile insanların gönüllerinde taht kuran bir alperendir Sarı Saltuk Baba.
Babadağ deyince aynı zamanda elbette Gazi Ali Paşa da akla gelir, onun türbesi ve yaptırmış olduğu o muazzam cami. Tipik Anadolu’da göreceğiniz gibi bir cami, bakımlı ve insanın ilgisini çekmekte. Tuna Komutanı Gazi Ali Paşa bu camiyi 1610 yılında yaptırmıştır. Geniş bir bahçesi, imam evi, çeşmesi ile güzel bir eser olan bu cami adeta Babadağ’ın simgesi gibi. Tek minareli Gazi Ali Paşa Cami aynı zamanda bahçesinde Gazi Ali Paşa’nın türbesini de barındırmaktadır. 1619 yılında yapılan bu türbe altıgen planlı ve kubbeli bir yapıdır.
Babadağ’ına ziyaret günümüz farklıydı aslında, 2-3 defa program değişmiş nihayetinde oraya ziyaret günü bir Cuma olarak neticelenmişti. Sabah erkenden önce Köstence’de bulunan Müftülük binasını ziyaret ve akabinde ver elini Babadağ’ına; hedef Cuma’yı orada eda etmek.
Babadağ’ına varır varmaz ilk işimiz doğru Gazi Ali Paşa Cami’sine gitmekti. Cuma vakti yaklaşmaktaydı ve geç kalmamalıydık. Vardık ama vaktin girmesine yaklaşık bir yirmi dakika vardı, henüz cemaat olarak hiç kimse yoktu. Bir yerli Türk bayan elinde anahtar ile geldi ve caminin kapısını açtı, oysa bizler vakit daralıyor diye gelecek cemaati beklemekteydik. Öğrendik ki Gazi Ali Paşa Cami’nin imamı Türkiye’den gelmekteymiş ve bir kaç günlüğüne Türkiye’ye gitmiş, yedek imam ise evde hasta yatmaktaymış. Cemaat mi? Zaten mübarek caminin fazla cemaati yokmuş, hatta yok denecek kadar azmış. Bizler ise yaklaşık yirmi kişi, bir heves ile Babadağ’ına Cuma namazı için acele etmiştik.
Kısacası asıl imam Türkiye’ye gitmiş, yedek imam ise hasta, yani ne namaz kıldıracak imam ne de müezzin var. Cuma kılınabilmesi için zaten yerli cemaatten yeterli sayıda yok. Anlayacağınız bizler, yani Hollanda’dan giden bir avuç ülkücü de o gün orada olmasak Gazi Ali Paşa’da Cuma kılınamayacaktı. Ve bu bir avuç ülkücüden bir imam ve müezzinler çıkar, Yüce Yaradan Cuma namazı kılınmasını nasip eder. İçerisi buz gibi olan o mübarek Cami’de gönüller ısınmış, heyecanlıyız ve bir o kadar da duygusal. Adeta gözyaşlarını tutamamak söz konusu. Selayı verirken yerli cemaatten sadece bir kişi mevcut, o da namaz sonrası helallik ister, sayenizde Cuma’mızı eda ettik Allah sizlerden razı olsun der. Ve bir hüzün ve duygusallıkta burada vuku bulur.
Hamd olsun o gün hem ülkücü olmanın gururunu bir daha yaşadık ve hamd olsun o gün Gazi Ali Paşa Cami boynu bükük kalmadı. Kim bilir nice zamanlar orası kilitli kaldı ve kalacaktır. Biz ise en azından o gün için çok mutluyduk. Vardır bunda da bir iş, program kaç kere değişmiş ve bizlerin Babadağ’ına gitmesi Cuma gününe denk gelmişti. Bir yer programın böyle olmasını bizlerden istemiş gibi… Gazi Ali Paşa bizi beklermiş gibi…
Ve bu mutluluk, hüzün ve gurur ile gönüldaşlarımızla yürüdük “Sarı Saltuk Baba Türbesine doğru…” Hamd olsun…