Bülent Vedat Aydemir
Türk toplumunun bugünkü şartlarını ve yaşadığı sorunları daha iyi anlayabilmek için öncelikle ve mutlaka tarihimize bakmalıyız.
Bütün toplumlar tarihlerinden kolaylıkla kopamazlar.
Tarih, toplumun geçmiş hayatı olduğu gibi, zamanı ve geleceği belirleyen en güçlü faktördür.
Her toplumda olduğu gibi Türk toplumu da, sürekli bir değişim içerisindedir.
Bu değişikliklerin ne olduğunu anlayabilmek için tarihimize bakmalıyız.
Kesin olarak değişen; kurtuluş savaşı ve sonrasında gelen Cumhuriyet ile devletin sahibi ve efendisi artık hanedan veya halife değil Türk milleti olmuştur; İnsanlar tebaa, reaya ve zimmi değil eşit vatandaş olmuşlardır. Bir Türk hanedan devleti olan Osmanlı devleti tarihe geçmiş, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur.
Yani Osmanlı tam ve kesin olarak son bulmuştur.
Cumhuriyetle birlikte, toplumda okuryazarlık oranı yükselmiş, kamuoyu sadece din bilgisine değil, din dışı konulara ilgi duymaya başlamıştır.
Demokrasi, belirli bir dünyevi hayat ve toplum felsefesi olarak yerleşmiştir.
Cumhuriyet kanunlarıyla birlikte, devletin temel prensipleri ve siyasi yapısı ile siyasi çerçevenin değiştirilmesine karşın, siyasi, sosyal ve kültürel sorunlarımız hala devam etmektedir.
****
Ünlü tarihçimiz Merhum Halil İnalcık Hoca,”Osmanlı’da devlet içinde ve toplumda bir imtiyaz elde etmek isteyen herkesin önce hükümdara bağlılığını kanıtlamak, onun kulu olmak ve bunu göstermek mecburiyetinde olduğunu, bütün sosyal kademelerde patron-kul sisteminin hâkim olduğunu, rejimin vazgeçilmez ilkelerinin tâbiyet, sadakat ve itaat olduğunu” söyler.
Günümüz siyasetinde de aynısını görmekteyiz.
Milletvekilleri, milletvekilliğini elde etmek ve gelecek seçimleri de garanti altına almak için parti liderlerine mutlak bağlılık yarışına girmişlerdir.
Osmanlı’da vezirlerin Divân-ı Hümayun’a gelen sadrazamın elini öpmeleri gibi, devlet gücünü ele geçirmek isteyenlerin, liderlerini karşılarken sıraya girip el öpme yarışına girdiklerini de üzüntüyle izlemekteyiz.
Devlet gücünü ele geçirenler, bu gücü ülkenin hayrına kullanmak yerine, her şeyden önce kendi kişisel çıkarlarını öne almaya uğraştıklarını da yine üzüntü ve esefle hep birlikte izlemekteyiz
****
Türk toplumunun yaşantısında İslâmi değerler sisteminin çok önemli bir yeri vardır. Bu değerler sistemini kültürümüzden söküp atmak mümkün değildir. İslâmi kurallar, Türk milleti için dini ödevlerin yanında aynı zamanda bir yaşam kuralıdır.
Ülkemizde olup bitenler din taassubu olarak tanımlamak bizleri yanıltır.
Halkın sosyal durumunu çok iyi anlayan ve İslâmiyet’i, siyasi maksatları için kullanmak isteyen politikacıların becerileri ve başarıları bizleri Osmanlı’ya dönüşün belirtileri gibi endişelere sevk etmektedir.
****
Osmanlı’nın 2. Viyana bozgunu ve ardından gelen ordudaki yenileştirme ve akabinde diğer alanlardaki batılılaşma faaliyetleri, toplumumuzda kültür değişmelerini ve buna bağlı olarak bir farklılaşmayı getirmiştir.
Bu süreçte gelenekçilerle yenilikçiler ben ve öteki bilinciyle karşı karşıya gelmişleridir. Farklı kültürleşmenin temsilcileri sıfatıyla, birbirlerini ilerici veya gerici diye tanımlayan ve toplumu anlamayan politikacı ve bürokratların, yanlış söylem ve eylemleri çatışmaları gittikçe keskinleştirmiştir.
Bu süreçte taraflar birbirlerini bağnazlık derecesinde anlamamak yerine uzlaşmacı bir tavırla ve akılcı bir yaklaşımla birbirlerini anlamaya yönelebilirlerdi. Maalesef olmadı.
Günümüz politikacı ve bürokratların eylem ve söylemlerine baktığımızda, tarafların birbirlerini uzun bir süre daha anlamamaya çalışacaklarını göstermektedir.