Bülent Vedat Aydemir
Fuzuli’nin, çaresiz bir bekleyişi anlatan meşhur şiiri
“Beyhude gamlanma divane gönül” diye başlar ve
“ Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben bir de Allah’ım bilir” diye biter.
Bu şiir aynı zamanda bir ah’lanma ve vah’lanmayı en iyi şekilde ifade ettiği için milletimizin çaresiz günlerinde başvurduğu bir deyiş olmuştur.
Her müessif olaydan sonra, millet olarak, önce şiddetli kınamalar yapıyoruz, ülkemize ve milletimize başsağlığı diliyoruz, birlik ve beraberlik söylemlerine başvuruyoruz, olayın sıcaklığı geçtikten sonra ise bu söylemleri rafa kaldırıyoruz hatta adeta unutuyoruz.
Sonra eski tas, eski hamam. Tepeden başlamak üzere tırnağımıza kadar ayrıştıran, ötekileştiren hatta ötekileştirdiklerimizden düşman yaratan eylem ve söylemlerimize devam ediyoruz.
***
Daron Acemoğlu “Ulusların Düşüşü ” adlı kitabında; insanların yaşamlarının siyasal süreç tarafından belirlendiğini; bu sürecin nasıl işleyeceğinin de siyasal kurumlar tarafından belirlendiğini, toplumun siyasetçileri kontrol edebilmelerinin ve davranışlarına etkide bulunabilmelerinin de bu siyasal kurumlar tarafından yapıldığını anlatır. Devamında ise, “Bu da ‘siyasetçilerin yurttaşların temsilcisi mi olduklarını’ yoksa ‘servet edinmek ve yurttaşların çıkarlarına aykırı düşen kendi çıkarlarının peşinden koşmak için, onlara emanet edilen gücü istismar mı ettiklerini’ anlaşılır kılar” tespitinde bulunur.
Bir ülkede istikrarın sürekliliği siyasal kurumların güvencesi altında olmalıdır.
İnsanların birbirlerine güvenmeleri ve işbirliği yapabilmeleri için bu kurumlara güveni tam olmalıdır.
Siyasal kurumları yönetenlerin yaptıkları yanlarına kâr kalıyorsa, bedelini başkalarına ödeterek kendilerini zenginleştiriyorlarsa ya da bunun iyi bir politika olduğunu düşünüyorlar ve çıkar gruplarının desteğiyle iktidarda kalıyorlarsa, insanların bu kurumlara güveni asla olmaz.
Ülkelerin iktisadi, siyasi başarıları kurumlarının kapsayıcı mı yoksa sömürücü mü olduğuna göre belirlenir.
Kapsayıcı kurumlar, siyasi ve iktisadi alanlarda, kişilerin yetenek ve becerilerini en iyi şekilde kullanmaları ve istedikleri tercihleri yapabilmeleri için teşvik sağlayan kurumlardır.
Sömürücü kurumlar ise, çıkar gruplarının menfaatleri için toplumun diğer kesimlerini sömüren kurumlardır. Bu tür kurumlarda liyakat ve adalet duygusu adeta “sıfır” seviyesindedir.
***
Ülkemizde çıkar grupları hep olagelmiştir. Son otuz yılda ise, maalesef, yoğun bir şekilde, bu çıkar gruplarının dinî cemaatlerde örgütlendiklerine şahit olmaktayız. FETÖ olayı açık bir göstergedir. Bu ve diğer bazı sözde dinî oluşumlar, menfaat dağıtarak taraftar topladılar, siyasi ve iktisadi kurumlarımızı ele geçirmeye yani sömürmeye başladılar. Siyasi elitler ise, bu oluşumlara oy kaygısıyla ses çıkarmadılar, en hassas kurumlarımız olan Adalet, güvenlik, istihbarat ve eğitim kurumlarımızın büyük bir bölümünü ele geçirmelerine göz yumdular. Bu kurumları liyakat, yetenek ve beceriler dikkate alınmadan rastgele doldurdular. Her şeyleriyle mensup oldukları cemaatlere, siyasi oluşumlara ve liderlerine odaklandılar. ÜLKEYİ VE DEVLETİ ES GEÇTİLER HATTA UNUTTULAR.
Ülkenin geleceğiyle ilgili, iç ve dış olaylarla ilgili planlamalar yapamadılar. Rasyonel düşünceden yoksun oldukları için hayal âleminde dolaşıp durdular. Hayallerle gerçekleri bir türlü ayırt edemediler. Üstüne üstlük, devletimizin bir TÜRK devleti olduğunu bir türlü kavrayamadılar.
Asla kapsayıcı olamadılar, hep sömürücü oldular.
Yaşananları fazla anlatmaya gerek yok. Çözüm süreçlerini, komşularımızla sıfır sorun politikalarını, 17/25 hadiselerini, Zarrap olayını, BOP eş başkanlıklarını, FETÖ ayaklanmasını, AB’ye katılım sürecinde yaşananları ve diğer gelişmeleri hepimiz fazlasıyla biliyoruz.
Her sıkıştıklarında sürekli aldatıldıklarını ileri sürdüler.
Liyakatsizlerle ülkeyi yönetmeye devam ettiler.
Bütün bu olanlara rağmen, üst üste gelen acı olaylardan sonra yine birlik ve beraberlik nutukları atıyorlar.
***
BÜTÜN SİYASİ ELİTLER…
GERÇEK BİR MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK NASIL OLUR BİLİYOR MUSUNUZ?
Ne olur bir kerede yanlış yapmışız deyin ve bu büyük milletten özür dileyin.
Ayrıştırıcı ve ötekileştirici eylem ve söylemlerinize bir son verin.
Toplumun tamamını, hangi görüş ve inançta olursa olsun, kucaklayın.
Çıkar siyaseti yapanları, yeteneksiz ve beceriksizleri etrafınızdan resmen kovun.
Ülkemizde bol durumda olan ve atıl bir şekilde görev bekleyen liyakat sahibi yetenekli insanları göreve getirin.
Her türlü haksızlığa son verin, keyfi adli uygulamaları bitirin, süratli ve adil bir yargılama yapın, zengin ve fakir arası uçurumu kapatın, bu nezih millete hak ettiği bir yaşam tarzını sağlayın.
Bakın o zaman bu millet nasıl bir ve beraber olur…
Şunu da unutmayın. Artık susmayacağız ve tesiri olsun diye hep konuşacağız, yazacağız.