Ali BADEMCİ
alibademci@gmail.com
Türkiye’de âlimler, Kırgızlar’ın anayurtta pek varlık gösteremediğini yazarlar; bu görüş bugün için artık doğru değildir. XIX.asır sonlarında Türk Yazıtları okununcaya kadar Göktürkler’i, Çin kaynakları tam taranıncaya özel isimlerin transkripsiyonu yapılıncaya kadar Hunlar’ı sâdece efsânelerden tanıyorduk; artık bu dönemler fevkâlade aydınlanmış ve Türk tarihi proto devirden itibaren bir bütün olarak ortaya konmuştur. Hâlâ Hun konusunda Gumilev gibi Rus âlimlerinin çalışmalarına yetişebilmiş değiliz ama, Göktürkler için aynı şeyi söyleyemeyiz! Bu konuda günümüzün en büyük Türk âlimi elbette Ahmet Taşağıl’dır; irticalen konuşmalarda zayıf görülüyor ama, tarih yazımında bilgilerini aşmak mümkün değildir! Son zamanlarda Türk, Çin, İslâm kaynaklarını bir potada eritmiştir ki, bu bugüne kadar başarılmamış en önemli merhaledir. İnşaallah öğrencileri kendini aşacaktır. Lütfen onu iyi takip ediniz! Hunlar konusunda da Ali Ahmetbeyoğlu’ndan çok şey beklemekteyiz! Bizler onlarla halk ve genç araştırmacılar arasında sadece bir pencere veya köprüyüz!
KIRGIZLAR
Türkistan Cumhuriyetleri’nden kardeş devlet Kırgızistan, bağımsızlığının 25.yılını kutluyor. Bizler de ancak nice yıllar ve asırlara diyebiliyoruz! Türkiye’de yeni nesillere Kırgızistan’ı rahmetli Turan Yazgan hocam öğretti ve sevdirdi; zaman ne kadar hızlı geçiyor ki, 23 Kasım günü onun ebediyete intikalinin altıncı yılına giriyoruz. Sovyetler’in dağılmasından sonra Kırgızlar’ın bağımsızlık ilânı 31 Ağustos, tanınması ise 25 Aralık 1991’dir. Yüzölçümü 200 bin km. karedir; Türkiye’nin küçük bir bölgesi olarak düşünebilirsiniz; ama nüfus böyle bir bölgemizin taşıdığı kadar değil, ancak 6 milyon civarındadır. Kişi başına milli gelir 2500 dolardır, yani bizim paramızla 7500 lira. Dolayısiyle su gibi bir zenginliği ve bakir tabii kaynaklarına rağmen çok fakir bir ülke! Bütün Türkistan’ı cennet hâline getiren, dünyanın en büyük nehirlerinden Seyhun ve Ceyhun büyük ölçüde Kırgızistan’dan çıkıyor! Fakat kışın ısınacak kadar doğalgaz ve aydınlanacak kadar elektrik bulamıyorlar!
Kırgızlar Türk ırkının çok dağılmayan ana kavimlerinden; uzun tarih yıllarında, iyi tanımı yapılmamış Ortaasya’nın, dışına taştıkları söylenemez; lâkin Asya’da evvelâ Türk kavim ve kabileleri, sonra da Çin gibi ana, Moğol gibi küsürat, İranî gibi bulanık, Rus gibi emperyalist milliyetleri, Kırgız adını konu etmeden îzah edemezsiniz. İlim adamları 50 yıl evvel bugünkü Kazakistan’a “Kırgizistan” derlerdi; şimdiki Kırgızistan’a da tarih sosyolojisi hep “Karakırgızlar” ülkesi demiştir. Kazakistan’ın kuzeyinden itibaren bütün bugünkü Moğolistan Kırgız yurdudur ki, hâlâ Kuzey Moğolistan’ın başta Rus haritalarında adı Kırgızistan’dır! Bugün Sibirya’dan doğuya doğru Rusya federasyonu cumhuriyetlerinden Hakasya, Tuva, Altay cumhuriyetlerini Kırgız adı geçmeden sosyolojiye aktaramazsınız! Hatta Çuvaşistan, Yakut(Saha), Tataristan-Başkurdistan cumhuriyetleri de öyledir. Bunun da ötesinde Özbekistan-Tacikistan-Türkmenistan, hattâ Doğu Türkistan’da Uygur varlığını da Kırgız etnonimini açmadan anlamdıramazsınız! Bugünkü Özbekler’in birçoğuna Kırgız Özbekleri, Kazaklar’a Kırgız Kazakları dendiği en ilmi çalışmalarda bile yeralmaktadır.
Türkiye’de âlimler, Kırgızlar’ın anayurtta pek varlık gösteremediğini yazarlar; bu görüş bugün için artık doğru değildir. XIX.asır sonlarında Türk Yazıtları okununcaya kadar Göktürkler’i, Çin kaynakları tam taranıncaya özel isimlerin transkripsiyonu yapılıncaya kadar Hunlar’ı sâdece efsânelerden tanıyorduk; artık bu dönemler fevkâlade aydınlanmış ve Türk tarihi proto devirden itibaren bir bütün olarak ortaya konmuştur. Hâlâ Hun konusunda Gumilev gibi Rus âlimlerinin çalışmalarına yetişebilmiş değiliz ama, Göktürkler için aynı şeyi söyleyemeyiz! Bu konuda günümüzün en büyük Türk âlimi elbette Ahmet Taşağıl’dır; irticalen konuşmalarda zayıf görülüyor ama, tarih yazımında bilgilerini aşmak mümkün değildir! Son zamanlarda Türk, Çin, İslâm kaynaklarını bir potada eritmiştir ki, bu bugüne kadar başarılmamış en önemli merhaledir. İnşaallah öğrencileri kendisini aşacaktır. Lütfen onu iyi takip ediniz! Hunlar konusunda da Ali Ahmetbeyoğlu’ndan çok şey beklemekteyiz! Bizler onlarla halk ve genç araştırmacılar arasında sadece bir pencere veya köprüyüz!
Düne kadar tarih ve kültür tarihimiz oryantalistlerin eline bırakılmıştı, ki onlar Kırgızlar’ın Türk soylu olmadığını iddia ediyorlardı. Efendim onlar yeşil veya mavi gözlü, kızıl veya sarı saçlı imiş! Efsanelerde “Kurt”tan türediklerine dair masallar da yokmuş! Bu ölçülerle bir insan topluluğu veya kültürün milliyetini tesbit etmek mümkün mü? Dilin bile etnolojik ölçü olmayı kaybettiği bir devirde müsbet bir ilim olan fiziği kullanarak nasıl milliyet tesbit edebiliriz? Elbette etnoloji bir coğrafya bilimidir ve tarih ile kültürü önce coğrafya ile açıklamalıyız! Mavi veya yeşil gözlülük, kızıl veya sarışınlık bütün Türk ana kavimlerinde vardır; Kıpçak deyimi tamamen bu özelliklerle açıklanmaktadır! Bu özelliklerin en az olduğu sanılan Oğuzlar’ın Anadolu Yörüklerinde hem renkli göz hem de sarışınlık bazı bölgelerde hâkim görünüş veya şekil hâline gelmiştir.
Kırgız etnistesini coğrafya, tarih ve sosyoloji ile tesbit edeceksiniz. Bugünkü Kırgız adını Büyük Hun İmparatoru Motun’dan beri tanıyoruz ve Hun coğrafyası da bu hakikate şahitlik etmektedir. İlmî kaynakların ifâdesine göre yoğunlukları Hun coğrafyasının da kuzeyindedir ki bugün bile yer ve boy adları ile bunu görebiliriz. Kesin olarak ifâde edilir ki MÖ. 203 yılları, yani Hun teşekkülü sırasında Kırgızlar Altay Dağları kuzeyinde Kem Irmağı’nin iki tarafında yaşıyorlardı. Hunlar’ın büyümesi ve genişlemesine paralel olarak bu sırada Kırgız tarihinde herhalde iki asra yakın bir boşluk oluşmuştur. İşte bu devrede bugünkü Issık (Sıcak) Göl kuzeyine indikleri tesbiti yapılmıştır. Elbette Hun oluşumuna diğer Türk kavimleri gibi esaslı bir iştirakleri bulunmaktadır.
Kırgızlar’ın VI.yüzyıl ortalarında Göktürk oluşumuna tam olarak katıldıklarını elimizde en önemli mataryel olan Yazıtlar’dan bilmekteyiz. Bir önceki devir ise birçok Göktürk kavmi gibi Çin idarelerine iştiraktir. Batı Hunları ile birlikte Doğu ve Orta Avrupa’ya geçtikleri hakkında herhalde sağlam deliller bulunmuyor; esasında olmaması mümkün değildir, çünkü Göktürkler’in Karadeniz’in kuzeyindeki varlıkları ve etkinliklerini biliyoruz! Demirkapı, Yazıtlar’da geçiyor, lâkin hudûd olduğu hakkındaki bilgilere ne dereceye kadar katılabiliriz! Elbette bu konuda da yeni çalışmalara ihticımız bulunmaktadır, ki devlet devamlılığı açısından Hunlar’ın Göktürkler’e dönüştüğünü daha sarih anlamak zorundayız.
Şu husus önemli bir gerçektir ki Göktürkler’in dağılmasında Uygurlar ile birlikte veya ayrı vaziyette Kırgızlar en önemli muhalif güçtür, ki Uygurlar’dan sonra Göktürk idaresi onların eline geçmiştir. İslâmi dönemin önemli bir ağırlıkla, X. asırda Göktürkler’in tarih sahnesinden çekilmesiyle Türk kavimlerinin üzerine çöküşünden sonra elbette Kırgızlar’ı daha iyi tanıma imkânımız vardır. Bir Türk kavimler birliği olan Tölesler ve İslâmi dönemde Oğuz’luğun temeli olan Türgişler’de de Kırgız rolü pek açıktır! Moğollar’ın Gizli Tarihi’nde ifâde edildiği üzere onlar Cengiz oluşumunda da bulunmuşlardır. Dolayısle Timurlular devrinden sonra Oğuzlar gibi artık iyice İslâmlaşmış Kırgızlar’ın çok net bir şekilde resimlerini görüyoruz.
Bağımsızlığının daha ilk gününden itibaren Türkiye Kırgızistan’a çok önem vermiştir ve onları ilk tanıyan ülkedir. Manas Üniversitesi bir Türkiye-Kırgızistan bilim yuvasıdır. Türkiye’den giden bilim adamlarının üstün gayretleri ile üniversite 1997-98 öğretim yılından beri faaliyettedir. Birçok lisans, üst lisans ve doktora mezunu vermiştir. Türkiye Üniversiteleri de her bakımdan Manas ve öğrencilerine değer ve yer vermektedir. Bugün bu bilim faaliyetleri dolayısiyle Türklük daha aydınlıktır. Tabii bu arada Turan Yazgan Hoca’nın İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi’nin 1 Nisan 1993’ten faaliyette bulunduğunu ve pek değerli hizmetler ifâ ettiğini unutmamamız gerekiyor.
İyi pazarlar, huzurlu olun.