Atilla ÇİLİNGİR
‘’ Kanın sesi olan topraklarda bazen insanların ama çoğu kez tarihin mantığı galip gelir…’’
‘Kıbrıs Milli Davamızı’ anlattığım yazılarımdan birine yukarıda belirttiğim cümle ile başlamıştım. O günlerde ülkemizin kamuoyu nerede ise Kıbrıs milli davamız ile yatıp Kıbrıs konusu ile kalkıyordu!
22 Temmuz 2007’de Türkiye de yapılan genel seçimlere kadar AB’ye giden yolda ilerleme raporlarının sonuçlarına, adada müzakere başlıklarının açılması pahasına nerede ise feda edilme noktasına gelen Kıbrıs milli davamıza bugün gelinen noktadan bakıldığında;
Kıbrıs konusu, Türkiye’nin kamuoyu gündeminden tamamen çıkmış/çıkarılmıştır! Artık ülkemizin yazılı ve görsel basınında Kıbrıs ile ilgili haberler nerede ise yok denecek kadar azdır…
1950’li yıllardan beri, 2007 yılına kadar dış politikamızın birinci sırasında yer alan bu stratejik ada da yaşananlar, bugünler de sanki sadece Kıbrıs’ta yaşayanların sorunuymuş gibi; bu sorun ‘Kıbrıs’ta yaşayanlar tarafından çözülmeliymiş’ seviyesine getirilmiştir!
Böylesi bir duruma nasıl geldiğimizi anlayabilmek için; geride kalan yıllarda gerek ülkemizde, gerekse K.K.T.C.’de yönetimde olan ‘yenilikçi zihniyet iktidarlarının’ bu önemli konuda vermiş oldukları beyanatları hatırlamakta fayda vardır…
Zira Türk Milleti için hala büyük önem taşıyan bu milli davamızın, bu gün getirilmiş olduğu çözme/çözülme sürecine aşağıdaki açıklamaların büyük katkısı olmuştur diye düşünüyorum:
‘’Kıbrıs’ta verelim kurtulalım.’’, ‘’Bu dava Denktaş’ın şahsi davası değildir.’’, ‘’Rum’lardan daima bir adım önde olacağız.’’, ‘’Birileri gelir sizi Kıbrıs’tan kuzu, kuzu çıkarırlar’’, ‘’Git sen kendi ülkende konuş.’’, ‘’Kabile yaşamına alışmış tipler.’’, ‘’Bu ceberrut devletten en kısa zamanda kurtulacağız’’, ‘’Türkiye benim Anavatanım değildir.’’, ‘’Zamanı geldiğinde tüm yabancı güçler Kıbrıs’tan çıkarılacaktır.’’, ‘’Çözüm Annan Planı zemininde gerçekleşecektir.’’, ‘’Birleşik Kıbrıs zeminindeki politikalarımızdan vazgeçmeyeceğiz…’’
17 Kasım 2002 Tarihinden beri Türkiye’deki siyasi iktidar ile 1970’li yıllardan bugüne aynı siyasi görüşü taşıyan, özellikle 2003’te görevi devralarak K.K.T.C.’de iktidar görevinde bulunan yenilikçi zihniyet temsilcilerinin, Rum hükümetlerinin yukarıdaki açıklamalarına daha da çarpıcıları eklenebilir..!
Ancak, tarihi gerçekleri göz ardı eden bu açıklamalarıyla Kıbrıs sorununa çözüm üretilebileceğini sananların; bugün gelinen noktada Rumlardan bir adım önde olunamayacağını, Kıbrıs konusunun GKRY’nin lehine çözülmesine Türk Milletinin, Kıbrıs Türk Halkının müsaade etmeyeceğini anlamış olmaları gerekir.
24 Nisan 2004 tarihinde gerçekleşen Annan Planı referandumu, Kıbrıs Türk’ünün ada da ki geleceği üzerine oynanmış son oyunlardan bir tanesidir!
Bu referandumda büyük vaatler ile kandırılarak ‘Evet’ demek için büyük bir baskı gören K.K.T.C vatandaşları bugün de ‘Birleşik Kıbrıs’ tuzağı ile karşı karşıyadırlar..!
‘Birleşik Kıbrıs’ tuzağının temelinde, ‘’Kıbrıslı‘’ olmak vardır!
Anavatan’dan kopmak vardır!
Türkiye’nin garantörlüğünden, Türk Askerinden kurtulmak vardır!
Peki, Kıbrıs Türk Halkı bu tuzağa düşerek, 33 yıldan beri tüm kurumları ile yaşayan K.K.T.C.’den vazgeçecek midir?
42 yıldır barış içinde yaşadığı adada özgürlüğüne, egemenliğine veda edecek midir?
Rum tarafının adına çözüm denilen tüm dayatmalarını kabul edecek midir?
K.K.T.C. vatandaşları, bunu mu istemektedir?
Kıbrıs Türk Halkı bıkkındır, üzgündür, kırgındır. K.K.T.C.’de bugünlerde halk umutsuzdur. Ekonomik sıkıntılarla boğuşmaktadır, yarın ne olacağının endişesi içerisindedir…
Anavatan yaşadığı bilinen sıkıntıları nedeniyle bu konuda yeterince ses çıkarmaz olmuş; K.K.T.C.’de milli davayı savunanlar, siyasetçiler, aralarındaki kısır siyasi çekişmeler nedeniyle; halkın umudu olmayı çoktan yitirmişlerdir…
Peki, ne olacaktır?
Kan ve can bedeli ödenerek, 1974’te yeniden kavuşulan ata yadigârı bu topraklar feda mı edilecektir?
Tabii ki hayır, böyle bir şey asla olmayacaktır.
Günü geldiğinde bunun kararını; Büyük Türk Milletinin vatan topraklarına sevdalı sağduyusu ve adada yaşayan Kıbrıs Türk halkının özgür iradesi verecektir.
Unutulmasın ki, bu kararın özünde Kıbrıs adasında; ‘’ Kıbrıslı olmak! Ya da Türk kalmak ‘’ vardır…
Şu önemli husustan da, kimsenin şüphesi olmamalıdır:
Kıbrıs Türk Halkı;
Adadaki ezici çoğunluğu ile Çanakkale’de o mucizevî destanı yaratan Büyük Türk Milleti’nin mayasından oluşmuş Türk Milliyetçiliğinin, Türk Vatanseverliğinin ada da ki temsilcisidir.
Günümüzde Rum yoldaşlarıyla yol arkadaşlığı yaparak, Birleşik Kıbrıs hedefine doğru koşan ‘Birleşik Kıbrıs Hayalperestlerinin’ bu nafile çabaları ‘o gazi topraklarda’ başarılı olamayacaktır.
Bu Mücahit halk, bugün üzerinde yaşadığı vatan topraklarının T.M.T ruhu ile direnen atalarından miras kaldığının bilincinde olup; 437 yıldır yaşadığı Kıbrıs adasında ne İngiliz’e, ne de Rum’a asla boyun eğmemiştir, bugünde eğmeyecektir.
Vatanına sevdalı Kıbrıs Türk halkı, günümüzde süregelen ama hedefinde adanın eninde sonunda Rumlara teslimini içeren ‘’yenilenmiş bir Annan Planı referandumuna bu defa evet demeyecek; Anastasiadis ve yol arkadaşlarının oyununa gelmeyecek, Enosis’e giden o çıkmaz sokağa girmeyecektir…
Hiçbir neden; Kıbrıs Türk Halkının adadaki özgürce yaşam hakkından, egemenliğinden, adada Türk olarak kalmasından önemli değildir.
Bundan sonrası için atılacak adım; Rumları müzakere masasında sonsuza kadar beklemek değil, K.K.T.C. devletinin uluslararası camiada tanınması yönünde olmalıdır.