Atilla Çilingir
” 21 Aralık 1963 gecesi Kıbrıs adasında; insanlık tarihinin hiçbir döneminde böyle bir vahşet yaşanmadı! Rumlar, inançlarına göre kutsal saydıkları ‘NOEL’ gecesi; yüzlerce insanımızı, sadece Türk oldukları için acımasızca katlettiler. O insanlarımız, o inanç gecesinin kurbanlarıydı adeta! ” (Bk. Tarihten Gelen Çığlık-2010, 10’ların İzleriyle Türkiye-2014 isimli kitaplarım…)
Tarih; yaşanmış gerçeklere tanıklık eder, geleceğe yön verir. Tarihin derinliklerinde kalmış ama bilinen öylesine yaşanmışlıklar vardır ki, sessiz çığlıklarıyla sarsılır Kıbrıs adası gecenin ıssızında…
Duymazdan gelinse de, unutulsa da, vicdanlarda sorgulanmasa bile..!
Kıbrıs adasında 60’lı yılların ortasına geldiğimizde, Akdeniz’in tam ortasındaki bu ada parçasında yeni kurulan bir devleti ‘Kıbrıs Cumhuriyetini’ görürüz…
Kuruluşuna ortak iki halk; birisi Türk, diğer ise Rum…
Dönemin tarih sayfalarına, o süreçte adada yaşanan olaylara bakıldığında ise, tarihin hiçbir döneminde bir arada yaşamamış, yaşayamamış bu iki halkın en acılı yıllarını anlatır o sayfalar; o sayfalara yazılı kapkara geceler…
21 Aralık 1963 tarihi, o kapkara gecelerin en karasıdır!
Çünkü bu tarihe denk gelen ve Hıristiyan âleminin en kutsalı olan o Noel gecesinde öylesine olaylar yaşanmıştır ki adada!
Yaşlı dünyamızın yakın tarihi bir kez de, 1992 yılında Yugoslavya’nın iç savaşında Srebrenista’da yaşayacaktır bu insanlık ayıbını;
Adı: Soykırım olan..!
Evet, 1963 yılı; adada ki sözde dostları Rumlar tarafından bir gecede yok edilmek istendiği acılı bir süreç yaşatmıştır Kıbrıs Türk Halkına…
21 Aralık gecesi; E.O.K.A Rum çetelerinin ele başısı Yunanlı General Grivas’ın komutasındaki bu eli kanlı terör sürüsü, 103 Türk köyünü yakıp, yıkmış; yüzlerce şehit, kayıp verilmiş, 30 bin Kıbrıs Türk’ü evlerinden, topraklarından sürülmüş, göç etmek zorunda kalmıştır.
Kimi olaylar vardır; yaşanan coğrafyada asla unutulmaz. Kimileri unutsa da, unutturulmak istense de! Tarihin unutmaz hafızasında kazılı kalır.
Böylesine unutulmaz olayların içerisinde, kimi insanların da yaşadığı öyle acılar vardır ki, olayların simgesi olarak anılır…
İşte o kanlı Noel gecesi adada görevli Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayının Baştabibi Binbaşı Dr. Nihat İlhan’da bu isimlerden birisi, Hipokrat yemin etmiş bir doktor, kahraman bir Türk Subayıdır
Uluslararası camianın adada yaşanan o karmaşık duruma müdahale etmesine, Kıbrıs’ta ateş kes ilan edilmesine rağmen, azgın E.O.K.A sürülerinin Türk’lere karşı saldırıları devam etmektedir.
Bunun üzerine Türk Donanması 26 Aralık 1963 Cuma günü, Kıbrıs karasularına girer. Güneydeki kuvvetlerimiz de hazır duruma getirilmiştir
Türkiye’de yayınlanan gazeteler siyah başlıklarla çıkmış, ada da 400 Türk’ün şehit edildiğini bildirmektedirler.
Tüm ikazlara rağmen Kıbrıslı Rumlar, Türk köylerini yakmaya devam etmektedir. İşte tam bu sırada işlenen cinayetlere belki de en acımasızı ve en hazin olanı eklenir!
Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında görevli, Doktor Binbaşı Nihat İlhan’ın Lefkoşa Kumsal semtindeki evini basan azgın E.O.K.A sürüsünün işlediği cinayeti, gazeteler aynen şöyle nakleder:
“Evin durumu, kaleme alınamayacak kadar hazindi! Doktorun eşi ve çocukları evin banyosunda şehit edilmişlerdi. Tecavüz sırasında annenin kurtulmak için çocukları ile birlikte banyoya girip saklandığı anlaşılıyordu. Banyo içinde 15 adet hafif silah kovanı ile 7 adet mavzer kovanı bulunuyordu. Ayrıca banyonun hemen yanındaki oda da, ayaklarından yaralı bir kadın ile bir de çocuk bulunmuştu. Anlaşılan o ki! Bu kadın E.O.K.A.’cılardan korkmuş, çocuğu ile birlikte, Binbaşının evine sığınmıştı. Bu baskında, Binbaşının ev sahibinin eşi olan hanımda Rum çeteleri tarafından öldürülmüştü…’’
Dr. Binbaşı Nihat İlhan adada yaşanan bu ölüm kalım mücadelesinde, görevi başında ameliyat ettiği insanların hayatını kurtarırken, ne acıdır ki, eşi ve üç çocuğu Lefkoşa’nın Kumsal semtinde eli kanlı Rum çeteleri tarafından kaldıkları evin banyosunda alçakça katledilmiş; bu elim olay, tarihin unutmaz hafızasına yazımın girişindeki fotoğraf ile kazınmıştır.
(Bu acı olaydan sonra Dr. İlhan Türkiye’ye dönmüş, uzun ve başarılı bir çalışma hayatından sonra T.S.K.’dan Tuğgeneral rütbesiyle emekli olmuştur.)
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen, Rumlar tarafından kahraman olarak ilan edilen E.O.K.A sürülerinin gerçekleştirmiş olduğu bu insanlık ayıbı unutulmamıştır, asla unutulmayacaktır.
2007 yılında kendisiyle tanışmak onuruna eriştiğim bu değerli komutan, o acılı olaydan sonra sadece bir kez, rahmetli Denktaş’ın daveti üzerine K.K.T.C.’ye gelerek, o acılı dönemde yaşanan gerçekleri yazılı, görsel medya ile paylaşmıştır.
1963’ün 21 Aralığından bugüne tam 53 yıl geçti…
Bu acılı dönemin simgesi olan bu fotoğraf karesi yaşanan olayların ardından geçen yarım asra rağmen hiç unutulmadı.
Her 21 Aralık geldiğinde Kıbrıs Türk’ü bu acılı dönemi ‘Şehitler Haftası’ olarak andı, anmaya devam ediyor…
Ama hiç kimse Dr. Nihat İlhan’ın o dönemde yaşadığı o büyük acının nasıl bir şey olduğunu, olabileceğini tahmin dahi edemedi, bilemedi…
Böylesine büyük bir acıyla kanayan Dr. İlhan’ın yüreği neler hissetti, Elazığ’da kendi elleriyle toprağa verdiği üç çocuğunun ve eşinin yokluğu, onun yüreğinde nasıl bir acı, nasıl bir hasret bıraktı tahmin dahi edilemez?
Ancak, yıllar öylesine çabuk geçiyor ki, her fani gibi bu büyük acının muhatabını Değerli Komutanım Tabip General Nihat İlhan da ne yazık ki, tedavi gördüğü hastanede geçtiğimiz hafta hakkın rahmetine kavuştu.
Kıbrıs Türk’ünün acılı tarihine simge olmuş bu büyük insanı, Dr. Nihat İlhan’ı ve Şehit ailesini rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygı ve sevgiyle eğiliyorum.
Dr. İlhan, 25 Kasım 2016 Cuma günü, Elazığ’da kendi elleriyle hakka emanet ettiği şehitlerinin yanına defnedildi…
Eminim ki, 53 yıllık hasreti sona erdi. Şimdi şehitleriyle baş, başa hasret gideriyorlar; onlara reva görülen bu insanlık ayıbını konuşuyorlardır.
Tıpkı kendisinde insanlık fazileti bulunanların o acılı dönemi, bu acılı fotoğraf karesini unutmadıkları, her 21 Aralık geldiğinde konuştukları gibi…
Ya o alçak katliamı/ları yapıp da; bugün hala hayatta olan ama hiçbir şey yapmamışçasına elini kolunu sallayarak dolaşanlara, yargı önünde hesap vermemelerine ne demeli?
Bu insanlık suçuna yarım asırdır ses çıkarmayanlara, onları araştırıp bulmayanlara, insan hakları havarilerinin suskunluklarına nasıl hitap etmeli?
Ya, Kıbrıs’ta yaşanan bu vahşeti yok saymak gafletinde bulunanlara ne demeli?